Salgın kuşkusuz tıbbi bir tablodur. Ve başta koruyucu-önleyici sağlığın gerekleri yerine getirilerek, yayılması engellenerek mücadelede başarılı olunabilir. Ancak hem bilimsel veriler hem de dünya deneyimleri göstermektedir ki Covid-19 salgını sadece tıbbi tablo olarak yaşanmamakta; ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal olarak hayatın her boyutunu sarsmaktadır. Covid-19 salgınından sağlık açısından en çok etkilenenler 65 yaş üstü insanlar olmakla birlikte sosyal olarak mağdur olanlar yoksullar, işsizler başta olmak üzere bütün emekçi sınıflardır. DİSK olarak, Türkiye’de ilk resmi vakanın görüldüğü 11 Mart 2020 tarihinden itibaren atılması gereken adımları, yapılması gerekenleri üyelerimizle, sendikalı sendikasız bütün işçilerle, kamuoyuyla ve hükümetle paylaştık.
Böylesi bir salgın durumunda devletin üç temel görevi olduğunu ısrarla hatırlattık: Halkın sağlığını, çalışanların işini ve emekçilerin, hanelerin gelirini korumak. Bu üç görev çerçevesinde 6 temel talebi hem kamuoyu ile paylaştık hem de 17 Mart’ta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’na ayrıntılı olarak açıkladık.
Altı temel talep
Bu temel taleplerimiz şunlardı:
1-İşten çıkarmalar yasaklanmalı
2-Zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında çalışma durdurulmalı, ücretli izin uygulanmalı
3-Tüm çalışanların gelirleri güvence altına alınmalı
4-İşsizlik sigortası ödeneğinden yararlanma koşulları kolaylaştırılmalı
5-Fatura ve kredi borçları ertelenmeli
6-En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilmeli.
Bu çok temel, çok yaşamsal, aklın, bilimin, hukukun ve vicdanın emrettiği taleplerimize dair bir adım atmak, bir diyalog geliştirmek bir yana ülkeyi yönetenler 18 Mart’ta Çankaya Köşkü’nde düzenlenen Koronavirüs ile Mücadele Eşgüdüm Toplantısı’na DİSK’i çağırmamayı tercih ettiler. Bu tercihin nedenini ise toplantının sonunda açıklanan “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adı verilen önlemler paketinde gördük. Toplantının katılımından, kararların içeriğine ve açıklanma biçimine kadar tümüyle durumun ciddiyetiyle örtüşmeyen bu pakette, evde kal çağrılarının yapıldığı bir dönemde uçuşların KDV’sinin düşürülmesi, konut kredisi düzenlemesi gibi akla zarar önlemler yer alırken işçinin, işini kaybedenin, emekli ve dar gelirlinin hiçbir derdine çözüm getirilmedi.
İşsizlik Sigortası Fonu kullanılmalı
Bunun da ötesinde, süreç ilerledikçe evde kalmanın, mutlak bir izolasyonun, teması en aza indirmenin yaşamsal bir önem taşıdığı daha net anlaşılmasına rağmen, ülkeyi yönetenler aklın ve bilimin gerektirdiği kararları almak yerine, “ihracatımız önceliklidir, çarklar dönecektir” gibi açıklamalar yaptılar. Şu anda zaman daralıyor ve temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet üreten işler dışında bütün işlerde salgın süresince çalışmanın durdurulması çağrımız işçilerde ve toplumda çok geniş kabul görmesine rağmen, iktidar cephesinde hala karşılık bulmuş değil. Son olarak, ülkeyi yönetenlere en geç 48 saat içerisinde bu adımı atma çağrısını bir kere daha yaptık. Bu kararları alarak gerekli adımları bu süre içerisinde atmak mümkün ve salgınla mücadele açısından da bir zorunluluktur dedik.
Bu talebimizi diğer işçi konfederasyonlarıyla, emek ve meslek örgütleriyle, siyasi partilerle, demokratik kitle örgütleriyle beraber yükseltmeye devam ediyoruz.
Bunun yanı sıra işten çıkarmaların yasaklanması, işsizliğin oldukça arttığı bu süreçte tüm işsiz kalanların işsizlik ödeneğinden yararlanması için gerekli düzenlemelerin yapılması çağrılarımız da devam ediyor. İşçilere, işsiz işçilere ait olan İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki 131 milyar TL’yi kullanmak konusunda böylesi bir dönemde hükümetin ayak diremesinin hiçbir açıklaması olamaz. İşsizlik fonundaki para ile 15 milyon işçiye üç ay boyunca asgari ücret düzeyinde bir ücret desteği sağlamak mümkündür.
Bunların yanı sıra salgına karşı uygulanması gereken acil sosyal devlet uygulamaları için, bütün yurttaşların gelirinin garanti altına alınması, yurttaşların kredi, fatura ve vergi borçlarının ertelenmesi gibi başlıklar için de kaynak vardır.
Gereksiz projeler, ödemeler, eşitsizlik
Gereksiz ve acil olmayan kamu yatırımlarının durdurulması, örneğin Kanal İstanbul gibi üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanmamış projelerden vazgeçilmesi gerekli. Öte yandan ödeme garantili köprü, yol, havaalanı gibi projelerden şirketlere yapılan ödemeler durdurulmalıdır. Salgınla mücadelede kamu gelirlerini artırmak için toplumun zengin ve varlıklı sınıflarından daha fazla kaynak toplanmalıdır. Türkiye’de toplam servetin yüzde 42’si toplumun sadece yüzde 1’inin elindedir. Covid-19 koşullarında bu eşitsizlik sürdürülemez. Bu nedenle büyük servetlere sahip küçük bir azınlığın çok daha fazla fedakârlık etmesi gerekiyor. Covid-19 ile mücadelede servetten alınan verginin artırıldığı bir düzenleme hayata geçirilmelidir.
Öte yandan salgın döneminde bütçe açığı ve enflasyon kaygısı geçerli olamaz. Ekonomide yaşanan daralmayı ve gelir kaybını önlemek ve artan merkezi bütçe harcamalarını karşılamak için gerekirse Merkez Bankası avanslarına başvurma yoluna gidilmelidir.
Kısacası biz DİSK olarak toplumsal bir felaket olan Covid-19 ile mücadele için sosyal devlet ilkesine dayalı kamucu ve toplum yararını esas alan köklü bir sosyal paket öneriyoruz. Şimdi sosyal devlet zamanıdır diyoruz. Ancak bugüne kadar hükümetin tercihleri, sorunun ciddiyetinden uzak, ezberlenmiş sermaye yanlısı politikalar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu tercihlerin ülke için büyük bir felaket anlamına geleceğini ve derhal değiştirilmesi gerektiğini bıkmadan usanmadan ifade etmeye, bunun mücadelesini vermeye, tarihe not düşmeye devam edeceğiz.