

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki iddianame dünya siyasi davalar tarihine geçmeye aday. İmamoğlu bir duruşma sırasında görülüyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in “Ekrem İmamoğlu Çıkar Amaçlı Suç Örgütü” iddianamesi dünya siyasi davalar tarihine geçmeye aday bir belge olarak 11 Kasım’da yayınlandı. İddianamedeki yolsuzluk iddialarının bir kısmı, cep telefonu sinyallerinin (HTS) aynı bölgede olması gibi ikincil bilgilerle doğrulanmış sayılan, bol miktarda “olmuş, duydum” sözcüklerinin gözlendiği gibi tanık ifadelerine dayansa da ciddiyetle ele alınmayı gerektirenler bulunuyor, ama bunlar da iddianamenin siyasi niyetlerle yazılmış olduğu izlenimini değiştirmiyor.
Neden Siyasi Dava Görünüyor?
Birkaç soruyla bu izlenimin gerekçelerine inmek mümkün:
1- İddianamedeki suçlamalar 2019 yılına dek gitse de İmamoğlu hakkında kapsamlı soruşturma için düğmeye Gürlek’in 8 Ekim 2024’te Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından, siyasi bir makam olan Adalet Bakan Yardımcılığından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atanması ardından basıldığı görülüyor. CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından, FETÖ imasıyla “Yeni Zekeriya Öz” ilan edilen Gürlek’i, 5 Kasım 2023’te Genel Başkan seçilen Özgür Özel de “Seyyar giyotin” olmakla suçlamış ve bu nedenle Gürlek ona dava açmıştı.
Yani bir siyasi husumetin ortaya çıktığı görülüyor.
İmamoğlu Adaylığının İlanı
2- Sürecin 11 Şubat’ta Özel’in CHP TBMM grubunda Erdoğan’ın karşısına çıkacak cumhurbaşkanı adaylarının İmamoğlu olduğunu söyleyip, bu amaçla 23 Mart’ta önseçim yapacaklarını ilanıyla hızlandığı söylenebilir. İddianamede (İBB ile resmi ilgisi bulunmasa da) “teslim olup ifade veren” Deniz Dörtyol’un 28 Şubat’ta ifadesinin alındığı anlaşılıyor. İmamoğlu’nun üniversite diplomasının şaibeli olduğu, cumhurbaşkanı adayı olamayacağı kampanyası sonunda, 18 Mart’ta İstanbul Üniversitesi İmamoğlu’nun diplomasını geçersiz sayıyor. Ertesi sabah 06.00 sularında Gürlek’in talimatıyla İmamoğlu’nun evini basan polis, onunla birlikte çok sayıda İBB yetkilisi, çalışanı ve İBB ile çalışan bazı işadamlarını gözaltına alıyor. İmamoğlu, CHP’nin kendisi için önseçim yaptığı 23 Mart günü tutuklanarak halen tutulduğu Silivri Cezaevine gönderiliyor.
Görüntü açıkça İmamoğlu’nun Erdoğan’ın karşısına aday olarak çıkmasının idare ve yargı hamleleriyle engellenmek istendiği görüntüsüdür.
CHP Hedefte Görünüyor
3- İddianamede Başsavcılık İmamoğlu’nun iddia ettiği suç örgütünü oluşturma tarihini Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildiği 2014’e dayandırıyor, amacının “CHP’yi ele geçirmek” ve “CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olmak için fon oluşturmak” olduğunu söylüyor. Aynı gerekçelerle ve örneğin 2019’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “para kuleleri” söylemiyle öne çıkarılan İstanbul İl Binası alımı örneğiyle de CHP’nin “suçtan elde edilen parayı kullandığı” gerekçesiyle kapatılması amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunuyor.
Bu durum, iddianame ile sadece İmamoğlu’nun Erdoğan’a karşı aday olmasını engellemekle kalmayıp CHP’nin de hedef alındığı görüntüsüdür. CHP’de Kasım 2023’te Kılıçdaroğlu yerine seçilen Özel yönetimini, Mutlak Butlan gibi davalarla -şimdiye dek- sonuç alınamamış olsa da istinaf süreci devam etmektedir. O arada Aziz İhsan Aktaş ve Casusluk iddianameleri mahkemeye sunulmuş, Mutlak Butlan davasına destek sağlanmıştır. Bu iddianamelerde öne sürülen suçların İmamoğlu iddianamesinde CHP aleyhine kapatma davası açılması için basamak yapıldığı görüntüsü vardır.
İddianamenin, bir kısmı zorlama yolsuzluk iddiaları üzerinden siyasi hedefler gözetilerek yazıldığı yorumuna ulaşmak mümkündür.
Madalyonun Diğer Yüzü
4- Bu iddianamenin dünya siyasi davalar tarihine geçmeye aday olması -bir kısmı zorlama da olsa- ortaya iddiaları toptan yok sayma gerekçesi olamaz. CHP’de Özel yönetimin 19 Mart’tan itibaren, haftada iki kez düzenlediği, Türkiye siyasi tarihinde görülmemiş seride mitinglerle İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuksuz yargılanmasını istemesi, kitlesini ayakta tutması kendi çerçevesinde haklı ve meşrudur. Ancak bu yolsuzluk iddiaların bir kısmının dahi kanıtlanması halinde, toptan inkâr söylemiyle birlikte bu meşruiyete zarar vereceği görüntüsü de ortadadır.
5- Keza, İmamoğlu ve CHP’li belediyeler sanıklarının tutuksuz yargılanması talebi meşrudur; tutuksuz yargılanmalılar.
Bu çerçevede siyasi ve hukuki olarak en riskli söylem ise AK Partili belediyelerin de yıllardır benzeri işleri yaptığı yolundaki sözde savunmadır. CHP 2024 yerel seçimlerinde yarım asır sonra Türkiye’nin birinci partisi olabildiyse bunda seçmenin, “onların yaptığı yapılmasın” tercihinin de payı vardır. Bunu söylem, aynı şaibeli kişilerle, benzeri şaibeli işlere devam edilmesinin hoş görüldüğü algısına yol açar ve açmaya başladığı da görülüyor.
Yeni Bir Siyaset Hattı
Özel özeleştiri yapabilen bir siyasetçi; son olarak Selahattin Demirtaş örneğinde gösterdi bunu. Özel’in CHP’yi ilk seçimde yine ilk sıraya taşımak istiyorsa daha gerçekçi, daha inandırıcı bir söylem ve siyaset hattı geliştirmesinde sadece kendisi ve partisi değil, Türkiye’deki demokratik işleyiş açısından da fayda var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise 2008-2012 sürecinde Ergenekon-Balyoz serisi davaların, o zamanki CHP Başkanı Deniz Baykal’ın yargılananların haklarını Meclis’e taşıması üzerine “Sen avukatıysan ben de savcısıyım” dediğini, Fethullahçıların tetikçisi, şimdi firari savcı Zekeriya Öz’e siyasi koruma sağladığını, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ihaneti sonrasında “Rabbim ve milletimiz beni affetsin” dediğini ara sıra hatırına getirmesinde fayda var.
Anayasamızda “hukuk devleti” olduğumuz yazıyor; “yargı devletine” dönmeyelim.

