Aslında konuşacak çok daha önemli konularımız var. Koronavirüs salgını sonrası gerçek boyutlarını görebileceğimiz ekonomik küçülme, işsizlik, hayat pahalılığı gibi. Ama son günlerde bir Cumhur İttifakı – Millet İttifakı tartışması aldı yürüdü ki bu da siyasetin geleceği bakımından önemli. O nedenle kolaycı yaklaşımlardan uzak durup dikkatlice tahlil etmekte yarar var.
Bu konudaki en son gelişme, Millet İttifakının mucidi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun gerekirse Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi ve Ali Babacan’ın Deva Partisi’ne de TBMM’de grup kurabilmeleri için destek verebilecekleri beyanı oldu. Kılıçdaroğlu bu yöntemi daha önce Meral Akşener İYİ Parti’yi kurduğunda denemişti. CHP’li 15 milletvekili İYİ Parti’ye geçmiş, böylece 20 milletvekili barajını aşarak Meclis’te temsil imkânı bulmuştu. Kılıçdaroğlu CHP’ye oy veren vatandaşların iradesi üzerinden yaptığı bu manevranın hasatını 31 Mart yerel seçimlerinde topladı ve Akşener ile kurdukları Millet İttifakı büyükşehirlerin büyük bölümünü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’sinin elinden aldı.
Ondan bir önceki gelişme de Sırrı Süreyya Önder’in Medyascope’ta Ruşen Çakır’a HDP ile İYİ Parti arasında geçmişte fikir danışma bağlantısı kurulmuş olduğunu söylemesi ve bunun Akşener tarafından reddedilmesiydi. Ondan önce MHP’li Semih Yalçın’ın, nedeni hâlâ tam açığa çıkmayan Tweet mesajı ardından iki parti arasında güven tazeleme iltifatları vardı. Ve Akşener’in koronavirüs Covid-19 konusunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı (HDP’yi anmadan) “Memleket Masası” kurmaya çağırması ve cevabı MHP lideri Devlet Bahçeli’den alması.
Bu sonuncudan başlayalım, çünkü deşifre edilmesi en zihin açıcı olan o.
Masaya oturan oturdu
Akşener’in Erdoğan’a yaptığı çağrıya ne Erdoğan, ne AK Parti yanıt verdi. Yanıt Cumhur müttefiki Bahçeli’den geldi. Bahçeli, “Şu koronavirüs günlerinde kalabalık masalar tehlikelidir, insan sağlığı açısından aşırı risklidir” diyerek adeta çağrıyla eğleniyordu. Diğer taraftan Bahçeli, Akşener’in oturacağı masaya kendisinin oturmayacağını, dolayısıyla öyle bir masanın kurulmasından yana olmadığını dolaylı yoldan Erdoğan’a söylemiş oluyordu. Ayrıca, yine dolambaçlı sözlerle Akşener’e adeta “Ne yapmak istediğini biliyorum. O masaya oturan oturdu. Masadaki yerimi senin almana izin vermem” demek istiyordu.
Bu sözler bir yandan da Erdoğan’ın her ihtimale karşı Akşener’i Bahçeli yerine olası ittifak ortağı olarak gördüğü iddialarına göndermeydi. Bu sözlerde HDP’nin de bolca anıldığı dikkatten kaçmıyordu. Bu da açık şekilde İYİ Parti tabanını CHP’yle Millet İttifakından soğutma amaçlıydı. Zaten öteden beri Erdoğan ve AK Parti propagandası CHP’nin el altından HDP ile de iş birliği yaptığı üzerine kuruluydu. Bunda Erdoğan ve Bahçeli’nin ısrarıyla 23 Haziran 2019’da tekrar edilen İstanbul seçimlerinde Kürt seçmenin de CHP adayı Ekrem İmamoğlu’na oy vermiş olmasının payı vardı; oysa AK Partili Kürt seçmenin de MHP alerjisi nedeniyle AK Parti adayı Binali Yıldırım’a oy vermediği görülüyordu.
Erdoğan’ın da Bahçeli’nin de CHP ile İYİ Parti arasını açmak, Millet İttifakını dağıtmak için özel çaba harcadığı görülüyor.
Burada iki soruya yanıt aramak resmi daha iyi görmemize yardımcı olabilir:
1-Cumhur İttifakı mı, Millet İttifakı mı dağılmaya daha yakın?
2-Cumhur İttifakının mı, yoksa Millet İttifakının mı dağılması siyaseten daha kalıcı sonuçlara yol açar?
“Milli devlet, güçlü iktidar” zemini
Yanıtlarını birlikte verelim.
Millet İttifakının, Saadet Partisi ve Demokrat Parti gibi destek unsurlarıyla birlikte dağılması hem daha kolay, hem daha önemsiz. Kılıçdaroğlu bu rahatlıkla Davutoğlu ve Babacan’a da zamanında Akşener’e yaptığı öneriyi yapabiliyor. Millet İttifakına yarın başka partiler de katılabilir, masada herkese yer var görünüyor. Millet İttifakı velev ki çatırdasa ve hatta dağılsa dahi bunun Türkiye’deki ekonomi ve siyasetin gidişi üzerinde kalıcı bir etkisi olacak gibi durmuyor; en azından şu anda.
Millet İttifakı taktik amaçlarla kurulmuş bir oluşum. Erdoğan’ın Bahçeli ile ittifak kurması üzerine Kılıçdaroğlu da Akşener’e teklif götürdü, o da kabul etti ve bu her ikisinin de işine yaradı bugüne dek. Ortak bir ideolojik zemini de Erdoğan’ın iktidardan uzaklaştırılması, olmuyorsa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde değişikliğe zorlanması amacıyla kurulmuş bir güç birliği. O kadar.
Oysa Cumhur ittifakı öyle değil.
Cumhur İttifakı belki kuruluş aşamasında değil, ama geldiği aşamada stratejik bir ittifak. Turgut Özal’ın zamanında Türk siyasetine dahil ettiği “Türk-İslam sentezi” ifadesinin Erdoğan tarafından -kendisi hiç söylememiş olsa da bir tür “İslam-Türk sentezi” ifadesinde vücut bulmuş hali. Ortak ideolojik zemini var. Bu zemin belki en somut şekilde Alparslan Türkeş’in MHP’nin temel taşlarından biri olarak ortaya koyduğu “Milli devlet, güçlü iktidar” sloganında ifadesini buluyor.
Çatlaması zor ama bir çatladı mı da…
Öte yandan Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişte, 2017 halk oylamasında verdiği stratejik destekle Erdoğan’ı yüzde 50+1 formülü ile kendisine adeta ayağından prangalamış bulunuyor. Bunu da 2018 seçimlerinde kanıtladı, Erdoğan’a kendi desteği olmaksızın seçilemeyeceğini gösterdi. Bahçeli artık kendisini Erdoğan iktidarından ayrı düşünmüyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu istifa ediyor, AK parti yetkililerinden önce Bahçeli “Olmaz öyle şey” çıkı yapıyor. CHP’liler Berat Albayrak’ın ekonomi politikasına vuruyor, AK Partililerden, hatta Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’dan önce Bahçeli savunuyor. Bu stratejik ilişkidir.
Stratejik İlişkiler, güçlü ve uzun vadeli çıkar birliklerini gerektirir. Bakın, aradaki derin sorunlara, S-400/F-35 meselesinden Suriye’de PKK’ya yardım ve Fethullah Gülen sorunlarına rağmen, ABD ile Türkiye arasındaki krizler kopmaya yol açmıyor. Çünkü ilişki stratejik, ortak çıkarlar uzun vadeli.
Erdoğan ve Bahçeli’nin ortak çıkarları iktidardan düşmemek. Erdoğan da Bahçeli de bunun Türkiye’yi sadece siyasi ve ekonomik bakımdan değil, artık zihinsel olarak da değiştirme projesi olduğunu saklamıyorlar. Evdeki hesabın çarşıya uyup uymayacağı bilinmez, muhtemelen uymaz, ama niyet bu. Bu ittifak gerçekten dağılırsa, kalıcı siyasi ve ekonomik sonuçları olacaktır.
Dolayısıyla Cumhur ve Millet ittifaklarını birbiriyle kıyaslamak, elma ile armutu kıyaslamak gibidir; biri stratejik, diğer taktiktir.
Stratejik ittifaklar zor çatlar, ama çatladı mıydı da, bir daha eskisi gibi olmaz.