Bu yazıyı yazmaya koyulduğum 22 Haziran öğle saatlerinde Halkbank hisseleri haftaya yüzde 6,5 yükselerek başlamış görünüyordu. Aslında sabah saatlerinde İstanbul Borsasının açılmasından sonra bir ara yüzde 8,5’u görmüştü. İşi gereği piyasaları dakika dakika takip eden bir arkadaşım, “Bir banka için önemli artış” dedi, “8,5’u görünce kâr satışları geldi, düşüş sayılmaz.” Oysa hafta kapanmadan önce ABD Başkanı Donald Trump’ın önceki Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, içinde Trump’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Halkbank davası üzerine konuşmalarının da bulunduğu bir kitabı yayınlayarak ortalığı sarsmıştı. Dahası, Trump’ın Adalet Bakanı Bill Barr, Halkbank dahil, Trump’ın hoşlanmadığı davalar açan New York Güney Bölgesi Savcısı Geoffrey Berman’ı görevden almıştı. Bolton’un “[İşlerin] Olup Bittiği Oda” diye de tercüme edebileceğimiz “The Room Where It Happened” kitabının ilk sonucu savcı Barr’ın siyasi nedenlerle görevden alınması olmuştu. Sanırım ikinci sonucu da, Türkiye’de kimi çevreler tersini tahmin ederken Halkbank hisselerinin değer kazanması oldu.
Bu gelişmeye en çok sevinenlerden birisi de Borsa İstanbul Genel Müdürü Mehmet Hakan Atilla olmuştur herhalde. Çünkü Hakan Atilla, 28 Mart 2017’de bir ABD seyahati sırasında, o zaman genel müdür yardımcılığını yaptığı Halkbank’ın İran üzerindeki ABD ambargosunu ihlal ettiği suçlamasıyla tutuklanmıştı. Bereman’dan önceki savcı Preet Bharara dönemindeki tutuklama, Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklanıp Halkbank aleyhine tanıklık yapmayı kabul etmesi sürecindeydi. Atilla 28 ay hapis yattıktan sonra Türkiye’ye dönüşünde Borsa İstanbul Genel Müdürlüğüne atanmıştı.
Peki, Halkbank davası devam etmesine rağmen, savcı Berman bu yüzden işinden olmasına rağmen ne olmuş da Halkbank hisseleri böylesine yükselmişti?
Neler olmuştu, neler oluyor?
Öyle anlaşılıyor ki, Bolton’un kitabındaki bazı ifadeler bu gelişmeye yol açmıştı.
O ifadeleri vermeden önce arka planını hatırlamamız lazım.
Erdoğan 16 Temmuz 2018’de Trump ile bir telefon görüşmesi yapmıştı. Kamuoyuna bu görüşme daha çok Suriye’de Münbiç ABD askerilerinin korumasındaki PYD/YPG militanlarının çekilmesi talebi olarak yansımıştı. Bolton, Temmuz ortasındaki görüşmede Erdoğan’ın Trump’a Halkbank, Fethullah Gülen ve S-400/F-35 konusunu açtığını Trump’ın da Rahip Andrew Brunson’un serbest bırakılması talebini tekrarladığını aktarıyor. Bu gerilim sonucu Trump o meşum 10 Ağustos Tweet mesajını yayınlamış, Türk lirası ABD doları karşısında o güne dek görülmemiş değer kaybı yaşamıştı. O arada mahkeme, Erdoğan daha önce Gülen’i kastederek “Al papazı, ver papazı demesine” rağmen 12 Ekim’de Brunson’u serbest bırakmıştı. Lira bu gelişme ardından, dolar karşısında eski düzeyine çıkamasa da değer kazanmıştı.
Şimdi Bolton’a dönebiliriz. Doğru olup olmadığını tartışmıyorum şimdi, ama Bolton şöyle anlatıyor:
• “Brunson konusu altı hafta geride kalmıştı, iki lider 1 Aralık’ta G20 Zirvesinin yapıldığı Buenos Aires’te, ağırlıkla Halkbank konusunun konuşulduğu ikili bir görüşme yaptı. Trump, Erdoğan’ın kendisine verdiği ve Halkbank’ı temsil eden hukuk şirketinin verdiği dosyayı şöyle bir karıştırdıktan sonra Halkbank’ın İran üzerindeki ABD yaptırımlarını ihlal konusunda tamamen masum olduğuna inandığını söyledi. Trump bizden, Adalet Bakan Vekili Matt Whitaker’ı bulmamızı istedi, ben oralı olmadım. Sonrasında Trump, Erdoğan’a [New York] Güney Bölgesi savcılarının kendi adamı olmadığını, Obama’nın adamları olduğunu, bu sorunun [savcıların] yerine kendi adamlarını getirmesiyle çözülebileceğini, bu konuyla ilgileneceğini söyledi.”
Obamacı savcılar, Trumpçı savcılar mı?
Gerçi Berman sadece Halkbank davasına bakmıyordu. Trump’ı Kasım’da yapılacak seçimde zor durumda bırakabilecek olan Rusya ile ilişkiler dahil bazı yolsuzluk, usulsüzlük iddialarını da soruşturuyordu. Yani tek neden Erdoğan ve Halkbank değildi. Ama siz Trump’ın bu sözlerinden ne anlıyorsunuz? Trump’ın Erdoğan’ın Halkbank konusunda söylediklerini esas aldığını, savcılar Obama’nın adamı olduğu için onlara etki, edemediğini, ama “Obamacı savcılar” yerini “Trumpçı savcılara” bıraktığında konunun kapatılacağını, değil mi? İşte piyasalar da öyle anlamış görünüyor. Trump’ın “Obamacı” olmakla suçladığı Barr’ı görevden alınca da en azından Trump görevde kaldığı müddetçe Halkbank’a bir şey olmayacağı olarak okunmuş belli ki.
Bu gelişmenin siyasi sonucunun Turmp ile Erdoğan’ın biraz daha yakınlaşması olması beklenir. Oysa Bolton’un amacı, kendisini harcayan Trump’ın kirli çamaşırlarını ortaya dökerek ona zarar vermekti. Bolton sedece Halkbank konusunda değil, Erdoğan ve Türkiye konusundaki bakışının da Trump’ın tam tersi olduğunu şu ifadelerle vurgulamak gereğini duymuş:
• “Devam eden bu soruşturma [Halkbank], özellikle damadı Türkiye’nin Maliye Bakanı olduktan sonra Halkbank’ı kendisi ve ailesinin amaçları doğrultusunda kullandığı yolundaki iddialardan dolayı Erdoğan’ı şahsen de tehdit ediyordu. Erdoğan’a göre, Halkbank’a dair suçlamalardan Gülen ve “hareketi” sorumluydu, dolayısıyla bu suçlamalar, ailesinin artan zenginliğine hiç değinmeden, kendisi aleyhine kurulan komplonun bir parçasıydı. ABD savcıları bankanın hileli operasyonlarının derinlerine indikçe, Halkbank soruşturmasının kapatılmasını istiyordu.”
Bolton, bir yargıç gibi Erdoğan ve Halkbank konusunda kararını vermiş görünüyordu, üstelik Başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görevine devam ederken.
Bolton’un damat takıntısı
Bolton’un, Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi yaptığı damadı Jared Kushner’e özellikle taktığı anlaşılıyor. Sadece Türkiye ile ilgili de değil. Örneğin İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un -kendisini ilgilendiren bir konuda- doğrudan Kushner’i araması sinirine dokunmuş. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Hazine Bakanı Steven Mnuchin’i bu konuda dolduruşa getirmek için Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albeyrak ise Kushner arasındaki özel ilişkiyi öne çıkardığını da adeta keyif alarak anlatmış kitabında. Şöyle yazmış:
• “[Türkiye’ye çelik ve alüminyum tarifelerinin indirilmesi konuşulurken] Mnuchin, Trump’ın yaptırımlar konusunda [Türkiye’ye] elini göstermemesine çalışıyordu, ki bu onun sinirini daha da bozuyordu. Başkan Yardımcısı [Mike Pence] Trump’a, Kushner’in Türkiye’nin Maliye Bakanını aramasını teklif etti, her ikisi de iki ülkenin liderinin damatları değil miydi? Gerçekten, ne yanlış gidebilirdi ki? Pompeo ve Mnuchin’ı bu yeni “damatlar kanalı” üzerine bilgilendirdiğimde ikisi de patladı; Mnuchin, Türk damat Maliye [ve Hazine] Bakanı olduğu için, Pompeo da Kushner’in (sadece pek de hazır olmayan Orta Doğu Barış planı değil) uluslararası konularında yapmaması gereken müzakereler yapmasının yeni bir örneği olduğu için. İyi haberleri duyurmaktan her zaman keyif almışımdır. Mnuchin, Trump ve Kushner’in siyasi amaçlı bir para toplama toplantısı için uçtukları Hamptons’a onlardan önce gitmişti. Kushner sonradan beni aradı ve Mnuchin’in “sakinleştiğini” söyledi; ayrıca Türk damadı [Albayrak kast ediliyor] aramasının “dostluk” çerçevesinde “şahsi” nitelikte olduğunu, Türklere “zayıflık” sinyali vermediğini söyledi. Türklerin bunu yuttuğunu sanmıyorum.”
Aradaki bu “dostluk” boyutunun 16 Nisan 2019’da Albayrak’ın Trump’tan Beyaz Saray randevusu almasında da rol oynadığı konuşulmuştu o zaman. Herhalde yatırımcılar da Trump’ın sadece şahsen değil, ailece de Erdoğan’la yakınlığını bir de Bolton’dan okuyunca yüklenmişlerdir Halkbank hisselerine.
Bolton da Trump’ın adamı değil miydi?
Şahsen Bolton uluslararası siyasette karşı olduğum ne varsa, belki hepsini beraberce temsil eden bir siyasetçi. Demokrat Başkan Bill Clinton’a Ocak 1998’de mektup yazıp, kendisine tamamen karşı oldukları halde eğer Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’a saldırmaya karar verirse kendisine tam destek vereceklerini söyleyen Neo-Con şahinlerden. O mektubun diğer imzacılarından Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz, Zalmay Halilzad gibi o da oğul George Bush yönetiminde yer aldı. 2003’te Irak savaşını başlatan ekipti bu. Faşist denecek kadar sağda, yobaz denecek kadar dinsel fanatizm içinde, önyargılı ve komplocu olduğuna inanırım. Peki, o zaman neden ciddiye alıp üzerine yazı mı yazıyorum? Çünkü çıkarı zarar gördüğü an ihanete hazır olup kendileri hiçbir suça ortak olmamış gibi yanında çalıştıklarının kirli çamaşırlarını ortaya dökmekten utanç duymayanlar tam da bu tiplerdir. Kendi ortak olduklarını yazmamıştır, zaten yazdıkları konusunda yasal makamlara ifade vermekten çekinmesi de bu yüzden olabilir, ama diğer söyledikleri muhtemelen gerçektir.
Bolton’a göre Trump “Obamacı savcılar gidip benim adamlar gelince Halkbank’ı hallederiz” diye konuşmuş? Peki, Bolton da Trump’ın “adamı” değil miydi? 9 Nisan 2018’den 10 Eylül 2019’e kadar Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak en yakın ekibindeydi. Onun öncesinde Trump’ın alırken öven, gönderirken söven kişilik zafiyetinde bir lider olduğunu?
Peki, ya Berman? 21 Haziran tarihli The New York Times gazetesinde bir makale yayınlayan Berman’dan önceki savcı Bharara’ya göre, şimdi görevden alınan savcı Berman bilinen bir Cumhuriyetçiydi. Dahası Trump’ın seçim kampanyasına bağış yapmıştı ve bu göreve atanmadan önce Trump tarafından bizzat sorgulanmıştı. Obamacı değildi yani, Trump’ın Erdoğan’a söylediğini Bolton’dan okuduğumuz gibi. Bu da doğru değildi yani.
Bolton’un kitabında Trump’ın yanında çalıştığı bir buçuk yıl boyunca PKK ve Kürtler konusunda, Fethullah Gülen konusunda tuttuğu notlar da var.
Onlar da başka yazıya kalsın artık.