Joe Biden ABD’nin 46’ıncı başkanı seçildi. Donald Trump, koronavirüs Covid-19 salgını sonrasında demokratik yollardan devrilen ilk lider oldu. Trump hastalığı inkâr etmeden önce anketlerde önde görülüyordu. Pandemi sırasında halkın sağlığı önüne ekonomik kazancı koymasının gidişindeki rolü sonra daha iyi anlaşılacaktır. Donald Trump’ın ateşli savunucusu Fox TV’nin Biden’ın seçildiğini duyurması Trump’a adeta son darbe oldu. 7 Ekim’de Biden’ı ilk kutlayan dünya lideri Almanya Başbakanı Merkel oldu. Onu İngiltere Başbakanı Johnson, Fransa Cumhurbaşkanı Macron izledi. Aslında Biden’ın gelişinden çok Trump’ın gidişi kutlanıyordu.
Gün 8 Kasım’a döndüğünde Biden’ı henüz kutlamayan liderler arasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bulunuyordu. Türkiye’den Biden’ı ilk kutlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmuştu. Erdoğan’ın bekleyişinin gerekçesini sorduğumda, üst düzey bir yetkiliden “Resmî sonuçlar henüz açıklanmadı. Hukuki süreç devam edecek görünüyor” yanıtını aldım. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da “Yeni yönetimle çalışmayı sürdüreceğiz” dedi; zaten aksini kimse beklemiyordu. Biden’ın galibiyetini kutlamakta acele etmeyen başka liderler de vardı ama, 8 Kasım itibarıyla.
Biden’ı kutlamakta acelesi olmayanlar
Biden’ı kutlamakta acele etmeyenler kulübünde başka isimler de var: Çin Devlet Başkanı Şi Cingpin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, AB üyelerinden Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ve Suudi Arabistan Kralı Salman da vardı. 8 Kasım sabahı vakit biraz ilerleyinceye kadar bu listeye İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi de dahildi; onların kutlaması da Amerikan medyası tarafından “gecikmiş” denilerek verildi.
Bu liderlerin hemen tamamı, ABD medyası tarafından “otokrasi” eğiliminde ilan edilen isimler. Hatta ABD dış siyaseti üzerinde etkili Foreign Affairs dergisi, bir yıl kadar önce, Eylül-Ekim 2019 sayısının kapağında Şi, Putin, Duterte ve Orbanın fotoğrafını da kullanmıştı. Dergi son dönemde Trump’ı da demokrasi-dışı eğilimleri olduğu gerekçesiyle eleştiriyordu.
Seçim’in kesinleşmesi, mahkeme süreçlerini beklemek meşru bir gerekçe. Tabii bir duruşu da gösteriyor. Gücü elinde toplayan liderler, kendi ülkelerindeki parlamenter süreçlere gerek duymadan el sıkışıp iş bitirecekleri liderlerle çalışmak istiyor. Trump buydu.
Trump’ın gidişi kutlanıyor çünkü…
Trump’ın en çok parlamento-yargı süreçlerini hiçe sayan oldu-bitti tutumu, sadece ABD’de değil, dünyanın diğer ülkelerinde de kötü örnek oluyordu.
Trump’ın gidişi kutlanıyor, çünkü Trump için çoğulcu demokrasi sadece kendisini iktidara getirmeye yarayan bir araçtı. Nitekim Türkiye’de Trump’a yapılan “seçim darbesini” ciddi ciddi yazan hükümet yanlısı komplo teorisyenlerini de gördük.
Trump’ın gidişi kutlanıyor çünkü, dünyanın her tarafında çoğulcu demokrasiye inananlar Trump’ın küstah ve saygısız lisan ve duruşunu siyaset ve ekonomiye hâkim kılan lümpenliğinden bıktı.
Trump’ın gidişi kutlanıyor, çünkü dini siyasete bu kadar alet eden bir başkan belki son yüzyılda görülmemişti. Seçilebilmesi dahi, kadın eli sıkmayan yobazlıkta bir Başkan Yardımcısı olan Mike Pence’in Evanjelik tarikatından aldığı desteğin de katkısıyla olmuştu. Pence’in yerine siyah ve özgürlükçü bir kadın olan Kamala Harris’in gelmesi önemlidir.
Hâlâ Trump’a verilen oylar, pandemi ortamında boğaz tokluğuna çalışmaya razı işçi sınıfının her şeye rağmen işini kaybetmeme refleksindendir. Kapitalizmin en vahşi ve arsız şeklinin simgesi bir siyasetçiye verilmesi acı çelişkidir.
Eğer Biden “güleryüzlü Trump”a dönmezse
Eğer Biden sözlerinde durursa, yani Foreign Affairs dergisinin Mart-Nisan 2020 sayısındaki makalesinde vaat ettiği gibi “içeride demokrasinin yenilenmesine” verirse Trump’ın gidişi kutlanmaya gerçekten değer. Çünkü aynı yazıda Biden iktidardaki ilk yılında bir uluslararası Demokrasi Zirvesi toplayacağının sözünü de vermişti.
Çin ile siyasi ve ekonomik mücadele, Trump gibi Biden’ın da birinci önceliği ve Çin’in artık stratejik ortağı sayılan Rusya. Ancak Biden, Trump’ı bu mücadelede Kanada, AB ve NATO gibi müttefiklerini küstürmekle suçluyor. Dolayısıyla Avrupa ile ilişkilerin tamir edilmesi ve yeniden tanımlanması gibi bir önceliği de olacaktır. O nedenle örneğin demokrasi yanında ifade özgürlüğü basın özgürlüğü söylemini sıkça kullanıyor.
Eğer Biden bunu Trump gibi ABD’nin askeri ve ekonomik gücünü baskı, hatta şantaj aracı olarak kullanarak yaparsa, yani “güleryüzlü Trump” olursa çabası ters tepebilir, çelişkiler derinleşip otokrat eğilimler güçlenebilir.
Sözünde durması halinde Türkiye’yi de içine alan bir değişim dalgası mümkündür.
Trump’ın gidişi iyi oldu. Biden’ın gelişinin iyi olup olmadığını biraz bekleyip görmemiz gerekiyor.