Mimarlık, Şehir Planlama Prof. Dr.
Şimdi başlığı gören kimileri, Mansur Yavaş eleştiriliyor diye sevinecek; kimisi de bana kızacak. Ama amacım kimi doğrular hakkında konuşma ve eylem başlatabilmek. 31 Mart seçimlerinin üzerinden hayli zaman geçti. Seçim ortamının gerilimleri hem görevde olan hem yeni adayların programları, iddialı niyet ve açılım ifadeleri geride kaldı. 31 Mart 2019’da yüzde 51’e yakın bir oyla başkan
Ankara’da Tümülüsler Vardır! Duygu Asena’nın “Kadınlar Vardır!” kitabının yayınlandığı dönem ve halen devam eden ‘kadın karşıtı’ ortamdaki çarpıcılığını ödünç almak zorunda kaldım. Günümüzde karşılaştığımız doğal ve tarihi çevreye karşı tahripkar tutumların boyutu, bu sözü söylememe yol açıyor. Bilindiği gibi tümülüsler, arkeoloji biliminin ışığında 20. Yüzyılda bilgisine vakıf olduğumuz biçimde, tarih öncesi 1200-500 yılları arasında
Ankara Ulus’ta, tam da bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olan Birinci Meclis’in karşısında, Cumhuriyet Müzesi olan İkinci TBMM’nin ve Ankara’nın ilk oteli Ankara Palas’ın doğusunda, TC Merkez Bankası’nın hemen yanıbaşında yer alan 100. Yıl Çarşısı, kent içindeki konumu, yarışmayla elde edilmiş olması, karşısında bulunan tarihi, ulusal, kurumsal yapıların varlığı ile, bulunduğu odak açısından da çok değerli.
Ankara tarihi açısından yeni bir araştırma ve çalışma alanı açan, sanat ve kültür mekânlarımızın artistik ve teknolojik yaratı ortamlarına yeni bir kapı aralayan “Sığınak: Sanat ve Teknoloji için Alan” yeni sergi-gösteri mekânı, 22 Aralık 2021 Çarşamba günü saat 15.00’te kapılarını açtı. Proje danışmanı Ali Cengizkan’ın bilgilendirmesi ve Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un konuşmalarıyla
Atatürk Orman Çiftliği, 5 Mayıs 1925 günü Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından kurulduğunda, ileride Ankara’nın geleceğini belirleyen, önemli bir yere sahip olacağı yine de beklenmiyordu belki de. 2012-2014 arasında tam da merkez bölgesinde bugün muhalefetin “kaçak saray” olarak adlandırdığı, kaçak inşaatla elde edilmiş proje bile, AOÇ’nin geçmişini silip geleceğini tanımlamayı amaçlıyordu. Amaç, Gazi’nin bu muhteşem
“Kontrollü normalleşme” arayışlarının yine gündemde olduğu şu günlerde, uzmanlaşmanın ve liyakatin “yine” askıya alındığını ve tek sesin, “ekonomi ve siyasetin tek sesinin” bütün alanlarda karar verici olduğunu gözlemliyoruz. Bu bile iletişimin gereksiz görüldüğünün, önemsizleştirildiğinin göstergesi değil mi? “Siz ne anlarsınız ki rektörünüzü seçeceksiniz? Siz mi anlayacaksınız başarının ne olduğunu? İller arası farklılık yapalım; ama onu
Evet, Ahmet Acar hocamız, gerçek bir aydındı. Pek çok kimsede özlediğimiz ama bulamadığımız, bilgili olmanın yanında erdemli ve içten olmak, haklarını ararken cesur ama dinleyen olmak, birinin bilmeden de olsa kalbini kırdığı zaman olgunlukla özür dileyebilmekti Ahmet Acar. Yaşı kaç olursa olsun öğrenci ile öğrenci, çocukla çocuk, eşle eş olmayı, kendi kafasındaki sorunları başkasının da
Başlığın Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk” kitap adına göndermesi açık kuşkusuz, ben de “Salgın Günlerinde Aşk” diye bir başlığı tercih ederdim. Ancak durumlar çok vahim.[1] Zaten salgın öncesinde inkâr edilen, sonrasında da ‘varlığı teslim’ edilmekle birlikte “telaffuz edilmeyen” bir ekonomik krizin ortasındaydı Türkiye. Öte yandan 2019 yılı sonunda dünyanın salgına bu denli teslim olacağı henüz anlaşılmamıştı.
Türkiye kentlerinde gün geçmiyor ki bir aşınma, bir yitik, bir kalıcı değer yitimi olmasın. Buna geçen pazar günü, bir süredir sıkıntı çektiğini bildiğimiz Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) ile ilgili gelişme de eklendi. Kentler canlı varlıktırlar; ekonomik yapılarıyla, konjonktürle, hinterlandları ile, kendilerini var eden canlılarla vardırlar; yani sürekli değişirler. Ama bir kent değişirken, nelerini korur, nelerini
Yarışmasının üzerinden 28 yılı aşkın süre geçen, inşaatı 23 yıldır kesintilerle devam eden, kaç hükümet eskiten Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yeni binası, 3 Aralık 2020 günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından açıldı. Açılış da aradan geçen süredeki kesintiler, bütçe darlıkları, önceliklerin değişmesi kadar sorun oluşturdu ve Türkiye’de mimarlığın, dolayısıyla mimarların yerinin ‘yok’ derecesinde olduğunu bir kez daha