Bulgaristan Türkü aile Plevne’den Bursa’nın Gemlik ilçesinin Umurbey köyüne göçmüştü. Mahmut Celal (Bayar) 1883’te burada doğdu, Bursa’da okudu, 1905’te açılan sınavı kazanarak çalışmakta olduğu Ziraat Bankasından Deutsche Bank’a geçti. 1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) gizli kollarından olan “Küme” örgütüne girdi. 1908 Meşrutiyet ilanı ardından, Anadolu’da resmen örgütlenmek üzere Selanik’ten gelen İTC’nin kurucu Kâtibi Umumisi Mithat Şükrü (Bleda) tarafından 1911’de İzmir ve havalisi sorumlusu olarak atandı. Çıkarmaya başladığı Halka Doğru dergisinde Turgut Alp takma ismiyle makaleler yazıyordu.
Birkaç yıl sonra Kurtuluş Savaşının Batı Cephesinde “Galip Hoca” kod ismiyle Yunan ordularının işgaline karşı cephe faaliyeti ve gerilla savaşı yürütecek ve Cumhuriyet’ten sonra ekonomi yönetimini üstlenerek Bayar soyadını alacak olan Mahmut Celal, eğitime özel önem veriyordu. İTC’nin açtığı okullar dışında girişimleri de vardı. 1912’de İzmir Kız Lisesinin, İzmir Halk Kütüphanesinin, 1914’te Altay Spor Kulübünün kurulmasını sağladı.
Yıllar sonra gazeteci İsmet Bozdağ’ ile mülakatında (1) anlattığı üzere, bir gün üç genç İzmir İTC’nin kapısını çalmış, kendisiyle görüşmek istemişlerdi. İTC mektebine giderken aileleri tarafından Kızılçullu’daki Amerikan Kolejine geçmişlerdi. Bayar “İçlerinden biri konuşmaya başladı” diye anlatacaktı. Kolejde görevli bazı öğretmenler Müslüman çocukları Hristiyanlığa çevirme çabasıyla misyoner gibi çalışıyorlardı. Bayar “İTC olarak kapitülasyonlara karşı idik ama kaldırmaya gücümüz yetmiyordu” diyecekti, yine de şahsi gücünü kullanmış, gençlerin ismini verdiği öğretmenlerin değiştirilmesini sağlamıştı.
O gençlerden biri, yıllar sonra, artık ortak siyasi çalışma içindelerken kendisini “Hatırlar mısınız?” diye tanıtmıştı; “O gençlerden biri bendim.” Hatırlamıştı.
Atatürk’e Bayar takdim etmişti
Ali Adnan (Menderes)’in ailesi Kırım göçmeniydi, Aydın’ın büyük toprak sahipleri arasındaydı. Adnan Menderes, Bayar ile İzmir İTC’de tanıştıktan sonra İTC gençlik kollarına girmiş, bir süre Altay’da futbol oynamış, İstiklal Savaşı sırasında önce, kendi kurduğu “Ayyıldız” çetesiyle, sonra da Söke’deki piyade alayında çarpışmış, İstiklal Madalyası almıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün çok partili hayata geçiş denemesi olarak yakın arkadaşı Fethi Okyar’a adeta zorla kurdurttuğu Serbest Fırka’ya girmiş ve Aydın İl Başkanı olmuştu. Serbest Fırka’nın dağılması sürecinde, İzmir’deki İTC okulunun hocalarından Vasıf Çınar, Bayar’a bu bilgili ve yetenekli gençten söz etmişti. İşte yıllar sonra ikinci karşılaşmaları bu sohbet sonucu görüşmelerinde olmuştu. Bayar, Ankara’ya dönüşünde Atatürk’e bu parlak gençten söz etmişti. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras da tanıyordu. Adnan Menderes 1931 seçimlerinde CHP Aydın Milletvekili seçilmişti. Atatürk’ün gözü bu genci tutmuştu. Maliye Komisyonuna verildi, devleti tanısın diye. Bir yandan da savaş nedeniyle yarım bıraktığı hukuk eğitimini tamamlıyordu.
Menderes’i Atatürk’e takdim eden Bayar olmuştu. İş Bankası’nın da kurucusu olan Bayar, Atatürk’ün Başbakanı olarak da görev yapacaktı.
Foto: Manisa Celal Bayar Üniversitesi arşivi
Atatürk’ün 1938’de vefatı ardından Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü’nün Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşından sakınarak çıkarması ardından 1945’te kurduğu hükümete güvensizlik oyu vererek çok partili hayatı zorlayan 7 milletvekili arasında Bayar ve Menderes de vardı. Demokrat Parti 1946 Ocak ayında kuruldu. İnönü, çok partili hayata geçişi engellemedi. Ancak CHP’nin kazandığı 1946 seçimleri serbest olmaktan uzaktı; 1950 seçimlerini ise DP aldı. Menderes’in hükümet ve parti başkanlığını almasını isteyen Bayar oldu; bir süre sonra da kendisi de İnönü ardından Türkiye’nin Üçüncü Cumhurbaşkanı seçildi.
Son ve acı dönemeç
Arada olan biteni anlatmayacağım. İsteyenler 27 Mayıs 1960 darbesi ve ona giden yolu şu bağlantıdan okuyabilir.
Ben son dönemeçte neler olduğuna dair Taha Akyol’un yeni yayınlanan “Onlar da Kahramandı” kitabındaki anlatımı aktarmak istiyorum. (2) Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir grup zaten 1954’ten itibaren hükümeti devirmek üzere örgütlenmeye başlamıştı. 1958’e gelindiğinde Bayar ve Menderes’in DP’si ile İnönü’nün CHP’si arasındaki ipler de iktidar ile asker, üniversite, yargı ve basın arasındaki ipler de gerilmekteydi.
Amerikan Time dergisi 3 Şubat 1958’deki kapak yazısında Menderes’in NATO’ya katkısı ve imar faaliyetini överken basın ve muhalefete karşı tutumunu eleştiriyordu.
1959 başında bu gerilimi aşmak için bir fırsat doğmuştu. Kıbrıs görüşmeleri için Londra’ya giden Menderes’in uçağı 17 Şubat’ta iniş sırasında düşmüş, Menderes sağ kurtulmuştu. İnönü, dönüşünde Menderes’i CHP yöneticileriyle birlikte karşılamaya gitti. Bundan duygulanan Menderes de İnönü’ye teşekkür ziyaretinde bulunmak istiyordu; bu siyaseti de yumuşatacak bir adım olacaktı. Ama Bayar “çok sert tepkiyle” Menderes’e izin vermemiş, o siyasi kutuplaşmanın giderilmesi doğrultusunda o fırsat kaçırılmıştı.
Son fırsat da 30 Nisan 1960 akşamı Çankaya Köşkündeki yemekte kaçırılır. Menderes, Anayasa Profesörü Ali Fuat Başgil’i yanına alarak Cumhurbaşkanına çıkar. Meclis Başkanı Refik Koraltan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da yemektedir. Başgil, muhalefetle birlikte hazırlanacak bir seçim kanunu ile hemen seçim ilan edilmesinin krizi önleyeceğini söyler. Menderes “Ben hazırım” der. Bayar yine sert tepki gösterir, olayların bastırılmasını ister, iktidar ne pahasına olursa olsun korunmalıdır.
27 Mayıs 1960’da cunta darbe yapar. İnönü’nün darbeciler üzerindeki etkisi ancak İttihat ve Terakki günlerinden beri tanıştığı hep zıt kutuplarda olsa da nihayet silah arkadaşlığı yaptığı Celal Bayar’ı kurtarmaya yeter. Darbeci askerler Türkiye Cumhuriyetinin seçimle iş başına gelmiş Başbakanı Adnan Menderes’i, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı maalesef asarak idam ederler.
Bu son olsun, bu son…
Ben ilk ve ortaokulda, neyin ne olduğunu bilmeden 27 Mayıs’ı “Hürriyet ve Anayasa bayramı” olarak “kutlamış”, Türkiye’de siyasete müdahaleler kapısını açan bu darbenin devrim olduğu öğretilmiş bir kuşaktanım. 27 Mayıs’ı bayram olmaktan çıkarmaya cesaret eden de ne yazık ki seçilmiş hükümetler değil, 12 Eylül darbecileri oldu. Tamamen Batılı hayat tarzına sahip, dindarlıkla ilgisi olmayan Menderes’in neden Türkiye’nin dindarları, muhafazakârları ve İslamcıları için lider sayıldığını ancak tek parti CHP’sinin Türkçe ezan türünden uygulamalarına ve o dönem kendi amaçlarına, giderek otoriterleşen DP’nin CHP lideri -İstiklal Savaş kahramanı ve İkinci Cumhurbaşkanı- İnönü’ye saldırılarını vesile eden bir cuntanın darbesine maruz kalarak idam edilmesine bağlayabiliyorum. Aklım ermeye başladığından bu yana benim için 27 Mayıs’ın adı devrim değil, darbedir. Aklım erdiğinden beri seçilmiş başbakanını, dışişleri bakanı ve maliye bakanını idam etmiş bir ülkenin evladı olmanın ağırlığını üzerimde taşıdım hâlâ da taşırım; tıpkı on yıl sonra onların intikamı diyebilme ilkelliği ile Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın idamının üzüntü ve ağırlığını taşıdığım gibi. Ne darbe doğru bir çözümdür, ne de idam bir ceza türüdür; geri dönüşü, özrü yoktur, nokta.
Menderes’in Bayar’la tanışmasıyla başladık, nerelere geldik? 27 Mayıs’ta kucakta bebekmişim ama 12 Mart’ı ortaokul öğrencisi olarak hatırlıyorum. 12 Eylül’ü maalesef yaşadım. Bu işler artık bitti derken 15 Temmuz gecesi kendimi darbeci bir subayın yüzüme doğrultulmuş tabancasıyla, gazete binasındaki arkadaşlarıma zarar gelmemesi için askerlere silahlarını indirme emri vermesi pazarlığında buldum. Bu son olsun. Tarihte bazen küçük dönemeçlerde atılan doğru yönde adımlar, büyük uçurumlardan koruyor yolcuları.
Dipnotlar:
(1) İsmet Bozdağ, Celal Bayar Anlatıyor: Başvekilim Menderes, İstanbul: Tercüman Yayınları, 1986
(2) Taha Akyol, Onlar da Kahramandı – Güce Boyun Eğmediler, İstanbul: Doğan Kitap, 2020