Almanya Dışişleri Heiko Maas 25 Ağustos günü önce Atina’da Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendios, ardından Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Kıbrıs ve Doğu Akdeniz sularında tırmanan gerilimi görüştü. Maas bu görüşmelerden aldığı izlenimi 27-28 Ağustos’ta Berlin’de planlanan Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları Toplantısına götürecek. Türkiye’nin donanma eşliğinde Oruç Reis sondaj gemisini Kıbrıs’ın güneyine göndermesi de gündemde.
Maas yola çıkmadan önce amacının “Bölgede doğrudan görüşmelere başlanması” yani Yunanistan ve Türkiye’nin Akdeniz’deki karasuları ve münhasır ekonomik bölge sınırları üzerine diyaloga başlamasını sağlamak olduğunu söyledi. Oysa Türkiye ile ikili diyalog Atina’nın istediği bir şey değil. Nitekim Dendias, Maas ile görüşmesinde Türkiye’nin karşısına AB olarak çıkılması gerektiğini söyledi. Oysa aynı Dendias ve Başbakan Kriyakos Miçotakis, AB üyesi Almanya’nın arabuluculuğunu kabul ederek zaten bu tezlerini çürütmüş bulunuyor. Almanya, her iki ülkenin de NATO müttefiki olarak arabuluculuk önerdiğinde zaten AB’nin bir bütün olarak Yunanistan yanında yer almayacağını göstermiş olmadı mı? Maas, Atina’dan ayrılmadan AB’den Yunanistan’a destek vaat etti gerçi ama mevcut gerçekler bunun diplomasi icabı söylendiği izlenimini veriyor.
AB fiilen Yunanistan’ın arkasında değil
Doğu Akdeniz’deki Yunanistan tezlerine açık destek veren iki AB hükümeti var: Kıbrıs Rum hükümeti ve Fransa. Emannuel Macron zaten son zamanlarda Türkiye ile ülkesi arasındaki köklü ve ortak çıkarlara dayanan ilişkileri cömertçe harcama eğiliminde. Bu eğilim sadece Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de değil, Suriye’de Libya’da da kendisini gösteriyor. Son gerilimde de bölgeye savaş gemileri ve Kıbrıs’ta üslenmek üzere savaş uçakları gönderdi.
Ancak gerilimdeki son tırmanışa yol açan donanma tatbikatları düellosuna bakacak olursak, Yunanistan tarafından da Navtex ilan edilen sularda Türkiye’nin AB üyesi İtalya ile ortak tatbikat yaptığını görüyoruz. Türkiye ve İtalya, yine AB üyesi Malta ile birlikte, Fransa ve Yunanistan’ın aksine Libya’da Feyiz el-Sarrac hükümetiyle iş birliği içinde. Almanya ise Libya’da da arabulucu konumunda. Tabii bir de Almanya’nın her iki krizin yatışmaması halinde yaşanabilecek yeni göç dalgası endişesi bulunuyor.
Çavuşoğlu, Maas ile ortak basın toplantısında Yunanistan’ı AB’ye güvenip “şımarıklık” yapmakla suçladı. Miçotakis’in ABD Başkanı Donald Trump ile temasları da şu ana dek sonuç getirmedi. Miçotakis, AB’nin de ABD’nin de kendi tartışmalı çıkarları için Türkiye ile çatışmaya girmeyeceği gerçeğini kabullenemiyor.
Kıbrıs ve Doğu Akdeniz blöfe gelmez
Maas, Ankara’da da “ateşle oynama” ve “kıvılcım” benzetmesinden söz edince Çavuşoğlu sert bir karşılık verdi, sertlik Berlin’i değil Atina’yı hedef alıyordu. Çavuşoğlu, Türkiye’nin “elinden bir kaza çıkmayacağını” ne gerekiyorsa onu yapacağını bildirdi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar daha bir gün önce –hiç alışılmadık şekilde– bütün komuta kademesiyle yaptığı durum değerlendirmesinin fotoğrafını kamuoyuyla paylaşmıştı.
Aslında Türkiye daha önce Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki hakları için çatışmayı da göze aldığını, blöf yapmadığını göstermişti. 1964’te ABD Başkanı Lyndon Johnson’un Kıbrıs çıkışına Başbakan İsmet İnönü gerekirse NATO’dan çıkılacağı karşılığını vermişti. 1974’te Kıbrıs’ta faşist bir cunta Cumhuriyeti devirdiğinde Türkiye’nin uyarıları blöf sayılmış, askeri müdahale gelmişti. 1996’da Kardak/Imia krizinde ABD, bir çatışma halinde Yunan savaş gemileri ve anlaşmalara aykırı olarak silahlandırdığı adalardaki üslerinin Türk uçak ve gemilerine ihtiyaç kalmadan topçu menzili içinde olduğunu fark ettiğinde devreye girmişti. İş Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’e gelince, başta hangi hükümet olursa olsun Türkiye’nin köprüleri yakmayı göze alabileceğine dair yeterince kanıt var.
Bu perspektifle Berlin’den ön şartsız diyalog çağrısı çıkabilir. Aksi halde gerilimin süreceği görülüyor.
Ve bütün bunların İkinci Abdülhamid’in Kıbrıs’ı İngilizlere tek kurşun atılmadan, tahtını Ruslardan kurtardığı için hediye etmesiyle başladığını biliyorsunuz, değil mi? Hem de yine bir Berlin Anlaşmasıyla, 1878’de. Ülkeyi işgalden kurtarıp Cumhuriyeti kuran Atatürk’ü, İnönü’yü küçümsemeye kalkanlar, bunu bilmemizi istemezler elbet.