Covid’le savaş da iyi gitmiyor, ki birazdan ayrıntısıyla geleceğiz, ekonomiyle savaş da iyi gitmiyor. TUİK ikinci çeyrekte yüzde 9,9 küçüldüğümüzü açıkladı. Rakamın iki haneli çıkmaması için özel çaba sarf edildiği anlaşılıyor, örneğin elektrik tüketim rakamlarına, istihdam kayıplarına bakıldığında, uzmanları yazınca anlarız.
Yunanistan’la savaş ihtimaline gelince… Yunanistan’ın tam da 30 Ağustos’ta Meis adasına turist gemileriyle asker göndermesi neresinden tutsanız orasından dökülen bir kışkırtma hareketi. Dışişleri Bakanlığı 1947 Paris Barış Anlaşmasında Meis’in askerden arındırılmış bölge statüsüne dikkat çekerek sert bir kınama yayınladı. Herhalde Atina’nın bu hamlesi en çok 28 Ağustos’ta kendisine destek veren Berlin ve Brüksel’i kızdırmıştır. Burada ABD’ye bakmak lâzım. 1974’te Türkiye’nin Kıbrıs hamlesini blöf sanmanın sonuçlarından ders çıkaran ABD, 1996’da Türkiye ve Yunanistan’ın Kardak Krizi nedeniyle çatışmasına engel olmuştu. ABD Akdeniz’de bir gün Yunan, ertesi gün Türk ordusuyla göstermelik tatbikatlar yapan 6. Filo üzerinden hem Ankara hem Atina’ya çatışmalarına izin vermeyeceği mesajı veriyor.
Covid’le savaşta kayıp tablosu
Mehmet Yılmaz T24’te Ankara’nın Yunanistan’la “bir saat çatışmaya dahi” razı olduğu imasıyla yazdı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iç siyaset kaygılarını kastederek. Aynısı Atina ve Başbakan Kriyakos Miçotakis için de geçerli ama ben ABD’nin ona dahi izin vermeden devreye gireceğini düşünüyorum. AB Türkiye üzerinde yaptırım gücünü yitireli çok oldu çünkü.
O yüzden şu günlerde asıl dikkatim Covid’le mücadelede.
Covid’le savaşta kayıp tablosu artıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın koronavirüs Covid-19 mücadelesinde her şey kontrol altında demesine rağmen hem Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, hem Bilim Danışma Kurulu üyeleri görünümün endişe verici olduğunu söylemek zorunda hissediyorlar kendilerini, çünkü tamamı açıklanmayan rakamlar dahi onu gösteriyor. 30 Ağustos’taki rakamlar 42 vefat ve 1482 yeni hasta gösteriyordu. Yeni hasta sayısı 1500 sınırına yeniden yerleşti gibi. Oysa Haziran başında, bilim insanlarının bütün uyarılarına rağmen bütün kısıtlamalar bir anda kaldırıldığında yetkililer “bütün kurallara uyulması halinde” Temmuz ortasında günlük hasta sayısının “100’lerin altına” ineceğini tahmin ediyorlardı.
Hükümette sorumluluk hiç mi yok?
Oysa şimdi, okulların açılıp açılmayacağı, nasıl açılacağı hâlâ belirsizken, günlük hasta sayısı tahminlerinden 15 kat daha kötü bir manzara var önümüzde; günde 100’ün altında hasta tahmin edilirken günde 1500 hastanın başka ifadesi yok.
Bunun sorumlusu sadece maske takmayan, sosyal mesafe kurallarına aldırmayan, maskeyi ağzına, burnuna değil de koluna, çenesine takan duyarsız vatandaş mı? Tabii ki değil. Doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar, laborantlar Covid’le savaşın ön safında mücadele ederken takı peşinde olan düğüncüler mi?
Bilim insanları bir ay boyunca hafta sonu sokağa çıkma yasağı yerine, mesela Çin gibi 15 gün tam sokağa çıkma yasağını savundular. Sonra hiç değilse bunun birden kaldırılmamasını istediler. Dinletemediler. Hükümet yaz başında tercihini okulları değil, AVM’leri, otelleri, camileri serbest bırakmaktan yana kullandı. İşe yaradı mı? Hayır. Ters tepti mi? Evet. Hastalık arttığı için turizm lobisinin çabası da boşa çıktı mı? Evet. Hastaneler yeniden dolmaya başladı, hekimler “Tükeniyoruz” çağrısı yaptı mı? Evet.
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tablodan rahatsız mı?
Hekimler Covid’le savaşın subaylarıdır
Erdoğan, Covid’le mücadelenin bu görünümünden rahatsız ise de pek göstermek istemiyor. Çünkü daha geçenlerde hastalığa rağmen ekonomiyi durdurmadığıyla övündü. Ekonomi tabii durmasın da giderek daha çok insanın ölmesine, hastalanmasına “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” diye yaklaşılamaz ki. Bakın biz daha Ayasofya’da toplu namazda kaç kişi enfekte olduğunu, kaç kişinin vefat ettiğini bilmiyoruz. Kurban Bayramı’nda “her şey serbest” uygulamasından kaç kişiye hastalık bulaştı bilmiyoruz. Türkiye’den dönen tatilciler Almanya’da test olup “pozitif” çıkınca Covid’le ilgili gerçeğin bir kısmını daha öğreniyoruz.
Covid’le mücadeleyi gözden kaçırmaya çalıştıkça ekonomi de zarar görüyor. Covid’le mücadelede işinize gelmeyen bilgileri halının altına süpürürseniz turizm yasağı gelir; sadece Türkiye’ye değil AB üyesi İspanya’ya da aynı yasağı uyguluyor Almanya mesela.
Hekimler sağlık ordusunun kurmay subaylarıdır. Hemşireler, hastabakıcılar, bütün sağlık çalışanları sağlık ordumuzun mensuplarıdır. Türk Tabipler Birliği Başkanı Sinan Adıyaman her gün “Tükeniyoruz” diyor. Doktorlarımızı, sağlık ordumuzun subaylarını kaybediyoruz.
Sadece alkışlamak yetmez
“Tükeniyoruz” diyeni ciddiye almak zorundasınız. Nasıl uçakta önce “maskenizi kendiniz takın, sonra çocuğunuza” deniyorsa, hükümet önce hekimlere, sağlıkçılara iyi bakmalı. Nasıl terörle mücadele bölgesinde görev yapan askere, polise iş güçlüğü tazminatı veriyorsanız onlara da vermek, onları gereğince dinlendirmek, onlara iyi bakmak zorundasınız.
Ben gazeteciyim, çıkar balkonuma sağlıkçıların fedakârlığını alkışlarım, bir de böyle yazı yazarım. Ama ülkeyi yöneten Erdoğan’ın sadece balkona çıkıp alkış tutması yetmez.
Hastalık yayılıyor. Daha sıkı önlemler almak zorunluluğu kendisini gösteriyor. Halının altına süpürmekle sorundan kurtulamıyorsunuz.
Akdeniz’de, Ege’de haklarımızı koruyacağız elbet. Yaşama hakkımızı da sağlıklı yaşama hakkımızı, insanca yaşama hakkımızı da koruyacağız bir yandan. Birini korumak çabası diğerini unutturmuyor, can yakıyor çünkü.