Kuvvetler ayrılığı ile başlayalım. Yayına hazırlanan “Meraklısı İçin Darbeler Kitabı”ndan küçük bir tadımlıkla başlayacağız, bazı isimleri kitaba bırakarak. Sonra hâkim, savcı ve düğün gecesine geleceğiz.
12 Eylül 1980 askerî darbesinin en koyu günleriydi. Darbenin en yetkili isimlerinden birisi, bir diğerinin makam odasına gitti. “Bütün kuvvetlerin birlik içinde kontrolümüz altında olduğu” yolundaki açıklamalarının yanlışlığından bahsetti. O böyle konuştukça, zaten Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları ihlâllerini mercek altına almış Batı dünyasında tepki büyüyordu. Kuvvetlerin birliği değil, ayrılığı önemliydi.
Diğer darbeci komutan soluğu Kenan Evren’in yanında almıştı. İşte görüyor muydu? Sınıf arkadaşı diye yetki verdiği üye, solcuların etkisi altındaydı. Kendisi, diğer askerî müdahalelerde görülen kuvvetler arası sürtüşmelerin, yani kara, hava, deniz kuvvetleri arasındaki sürtüşmenin bu defa olmadığını anlatmaya çalışırken, o kuvvetler arasına nifak sokmak istiyordu.
Evren, bir darbeci silah arkadaşının yargı, yasama, yürütme kuvvetleri arasındaki ayrımdan söz ettiğini, diğerininse bunu kara, deniz, hava kuvvetleri olarak algıladığını anlamıştı; öyle bir kavrama sahip değildi.
Hâkim bizden değil
Hâkim bizden değil, ABD’den. Bizdeki Anayasa Mahkemesi gibi, ama etki ve yetkisi kuvvetler ayrılığına daha uygun durumdaki ABD Yüksek Mahkemesinin 11 üyesinden biri iken 18 Eylül günü 87 yaşında kansere yenik düşen hâkim Ruth Bader Ginsburg.
Başka pek az konuda birleşen Amerikan halkı günlerdir arkasından yas tutuyor. Kuvvetler ayrılığı ve bağımsız yargının olduğu kadar, kadın haklarının sembolü kabul ediliyor. 1950’lerin ırk ve cinsiyet ayrımcısı Amerika’sında kadın olduğu için avukat olarak işe alınmamış önceleri. Bulduğu bir ikincil işte İsveç’e gidince feminizm ve kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramlarıyla tanışmış. Yüksek Mahkemeyle hukukçu olarak didişmeye başlamış; toplumda ses getiren 6 kadın hakları davasının 5’ini kazanmış Mahkemeye karşı ve sonunda 1993 yılında ABD Başkanı Bill Clinton tarafından Yüksek Mahkeme üyesi olarak atamış. Yüksek Mahkeme üyesi ikinci kadın hâkim olmuş.
Mücadeleyle geçen müthiş bir ömür ve bugün bir millet arkasından ağlıyor. Donald Trump, Ginsburg’un yerine yine bir kadın hâkimi bir an önce atama baskısı altında.
Savcı bizden
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman son olarak inşaat mühendisi Ayça Durmaz ile 19 Eylül’deki düğünü vesilesiyle kamuoyunun dikkatini çekti.
1970 doğumlu Kocaman, Ankara Üniversitesinden mezun olur olmaz Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesi Cumhuriyet Savcısı olarak atanmış. 1999 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan, Siirt’te okuduğu şiir nedeniyle dört aylığına Pınarhisar cezaevine konulduğunda tanışmışlar.
Kocaman’ın mesleki kariyeri, 2003’te Erdoğan’ın CHP lideri Deniz Baykal’ın desteğiyle, Anayasa değişikliği yoluyla milletvekili seçilip AK Parti hükümetinin başbakanı olduğu yıl başka türlü gelişmeye başlamış. “Tetkik hâkimi” unvanıyla Adalet Bakanlığı bürokrasisinde yükselmiş. Ceza İşleri, Personel, Adli Sicil gibi, 2010 Anayasa değişikliğinden sonra Fethullahçıların daha yakından ilgilenmeye başladığı dairelerde yetki kullanmış. Kimin hangi kanalı kullanarak hâkim, savcı, ya da yüksek yargı üyesi olarak atandığı konusundaki bilgisi ona Erdoğan ve Gülen’in arası 2013’te açıldığında yargıda nokta atış yapma imkânı tanımış. 2014’te Adalet Bakanı Müsteşarı, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ardından 2017’de de Hakimler Savcılar Kurulu kararıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olmuş.
Şahitler huzurunda
Kocaman’ın 15 Temmuz sonrasında yargıdaki Fethullah Gülen örgütü üye ve sempatizanlarının tasfiyesinde en etkili isimlerden olduğunda kuşku bulunmuyor. Hatta damadı Ekrem Yeter’in “FETÖ üyeliği” soruşturmasından beraatına itirazı nedeniyle, halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi olan Bülent Arınç ile ters düştüğü biliniyor. Son olarak da HDP eski eş-başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın yeniden tutuklanması kararı üzerinden bir yıl geçtiği halde iddianame hazırlanmamış olması nedeniyle HDP’lilerce eleştirilmesi nedeniyle kamuoyunda ismi çıkmıştı.
Nikah şahitleri ve ardından mutlu çiftin aileleriyle birlikte Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı resmî kabul salonunda ağırlanarak hediye verilmesi, pek sıradan bir olay sayılmayacağı için basının ilgisini çekti.
Başsavcının nikah şahitleri listesi uzundu. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Danıştay Başkanı Zeki Yiğit, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muharrem Akkaya, Hakimler ve Savcılar Kurulu 1. Daire Başkanı Halil Koç, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve TBB Başkanı Metin Feyzioğlu.
Bir Düğün Gecesi
“Bir Düğün Gecesi”, 14 Temmuz 2020’de vefat eden roman yazarımız Adalet Ağaoğlu’nun en bilinen romanı. 12 Mart 1971 darbesi fonunda ordu, siyaset, iş dünyasından farklı, hatta karşıt görüşteki kişilerin bir düğün gecesinde bir arada bulunuşları üzerine kurgulanmış güzel bir romandır, okumamış olanlara öneririm.
Başsavcı Kocaman’ın evlilik törenini Ağaoğlu’nun romanındaki sahneden ayıran birkaç özellik var.
Birincisi, o roman 12 Mart darbesi sonrasında oluşan ittifakları insan ilişkileri üzerinden anlatıyordu.
İkincisi, o romanın kurgulanmasında yargı üyelerinden çok ordu, siyaset ve iş dünyası vardı.
Üçüncüsü, romandaki düğün gecesinde farklı görüşler ittifak içinde olsalar da çarpışıyordu.
Kocaman’ın nikah şahitleri aynı hizada duruyor, bir görüş ayrılığı yok.
Kuvvetler ayrılığına gelince, herhalde 12 Eylül generalleri gibi yargı, yasama, yürütme yerine kara, deniz, hava kuvvetlerinin ayrılığını anlayacak değiliz.
Bağımsız ve tarafsız yargımıza güvenebiliriz, değil mi?
Merak ettiğim bir konu var yine de: Türkiye’de hangi yargı üyesi ardından ABD’deki Ginsberg kadar üzülen, ağlayan çıkacak? Ne dersiniz?