Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan cumhurbaşkanlığını seçimini ikinci turda oyların yüzde 51,7’sini alan Başbakan Ersin Tatar kazandı. 2015’ten bu yana cumhurbaşkanlığını yürüten Mustafa Akıncı ise yarışı yüzde 48,3 ile kaybettikten sonra siyaseti bıraktığını ilan etti. Tatar en önemli desteği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan almıştı. Erdoğan, Tatar seçilirse Ankara ve Lefkoşa’nın uyum içinde çalışacağı mesajını vermişti.
Tatar’ın cumhurbaşkanlığı, yalnızca Kuzey Kıbrıs’ta değil, genel olarak Kıbrıs politikası ve Doğu Akdeniz dengelerinde yeni bir dönemim başlaması anlamına geliyor.
Bunu 2015’te yüzde 60 ile seçilen Akıncı’nın 12 puana yakın kaybında görmek mümkün. Seçime katılma oranının nispeten düşük olmasına, yüzde 67 küsur çıkmasına bakarak, seçmenlerini sandığa taşıyamayan tarafın Akıncı olduğunu söylemek mümkün. Bunun iki nedeni göze çarpıyor:
1-Akıncı’nın son zamanlarda Türkiye ile arasında mesafe koymasının bir kısım seçmenini rahatsız ettiği anlaşılıyor,
2-Kıbrıs Türk seçmeni “müzakere yorgunluğu” yaşıyor. Kırk yıldır süren görüşmelerden bir sonuç çıkması beklentisi sönüyor.
Tatar neyi temsil ediyor?
Akıncı, diyalog yoluyla çözüm çağrıları Kıbrıs Rum Hükümetince karşılık görmese ve Avrupa Birliği tarafından birincil muhatap alınmasa dahi müzakerelerin devamından yanaydı. Oysa Tatar, bu müzakerelerden bir sonuç alınacağından artık umudu kesmiş dolayısıyla geleceği Türkiye ile yakın iş birliği içinde gören kesimi temsil ediyor.
Bu, Rauf Denktaş çizgisine dönüş anlamına gelmiyor, Tatar ikinci bir Denktaş değil ama Akıncı’nın aksine, iki devletli çözüm dahil bütün seçeneklere açık olduğunu söylüyor.
Zaten 11 Ekim’deki ilk tur seçime iki gün kala Erdoğan ile birlikte Ankara’da 1974’ten bu yana yerleşime kapalı tutulan Maraş’ı kısmen açan Tatar bu hamle ile statükoyu bozma irade ve kapasitesini göstermişti. Bunun bir öncesinde de Türkiye ile petrol ve gaz arama anlaşmaları yaparak Doğu Akdeniz’deki dengeleri değiştirme hamlesi vardı.
Tatar’ın cumhurbaşkanlığına başlaması ardından Erdoğan’ın Kıbrıs Türk Hükümetine ekonomik desteğin yanı sıra, olabildiğince dış politikada görünürlük kazandırmak isteyeceği görülüyor. Ancak en azından Nikos Anastasidis ile görüşmelerin -eğer sürecekse- daha sert geçmesi beklenebilir.
Ankara ne istiyor?
Ankara bir süredir Akıncı yönetimine belli eleştiriler yönetiyordu. Bu eleştirilerin başında Kıbrıs Türklerinin savunmada kalması, yeni öneriler söz konusu olduğunda “Biz ne istiyoruz?” sorusundan önce “Rumlar ne der?” diye sorması geliyordu.
Tatar seçildikten sonra ilk demecinde AB’ye “Adil olun” çağrısı yaptı. Bu kuşkusuz yerine getirilmesi umulan bir çağrı olmaktan çok, bir tutum ilanıydı. Tatar yönetiminde müzakerelerin devamının Kıbrıs Türk yönetimi üzerinde bir manivela olarak kullanılması son bulabilir.
Ankara’nın ister yeniden birleşme ister konfederasyon, federasyon ya da iki devletli çözüm olsun temel talebi Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliği. Bu aynı zamanda Kıbrıs Türklerinin de isteği. Ama Kıbrıs Türklerinin çoğunluğu Rumların azınlığı olarak yaşamak istemediği gibi, Türkiye’nin uydusu olarak görülmek de istemiyor. Gelmiş geçmiş bütün Türk hükümetlerinin anlamak istemediği bu.
Ersin Tatar da şimdi bir koalisyon hükümetiyle çalışmak durumunda kalacak. Ankara ve kendi seçmeninin beklentileri arasında nasıl bir denge kuracağını göreceğiz. Ancak Tatar döneminde Kıbrıs ve Doğu Akdeniz dengelerini etkileyecek adımlar sürpriz olmamalı.