Ülkede sorunlar biriktikçe siyasi partilerde iç gerilim artıyor.
Hayır, sadece CHP’de değil. Muharrem İnce’nin istifasıyla belki ateş tehlikeli seviyelerden düştü ama tansiyon hala yüksek. Ama iç sorunlarını en çok dışa vuran CHP olduğu için oradan başlayalım.
Kemal Kılıçdaroğlu istifaya verdiği il tepkide CHP’nin 2018’de İnce’yi Cumhurbaşkanlığına aday gösteren aynı parti olduğunu söyledi. Yönetim açısından doğru olabilir. Ancak aradan 2019 yerel seçimleri geçti. İzlenen ittifaklar politikası Kılıçdaroğlu’nun başarısıydı ama başka gerçekler de vardı. Örneğin İstanbul’da Ekrem İmamoğlu yüzde 48 küsur oy almıştı ama CHP’nin (İl Genel Meclisi) oyu yüzde 30 idi. Ankara’da Mansur Yavaş yüzde 51’i bulmuştu ama CHP’nin oyu yüzde 38 idi. CHP teşkilatlarının çoğu elde edilen başarının ittifaklar sayesinde olduğunu ve bunun sürdürülmek zorunda olduğunu kabullenmek istemeseler de. İç muhalefetin Kılıçdaroğlu’na eleştirilerinde Atatürkçü çizgiyi öne çıkarmasının bir nedeni de bu. Kılıçdaroğlu’nun bir yandan parti içi dengeleri de diğer yandan Erdoğan karşısındaki ittifak dengelerinde yeni bir ayara ihtiyacı var.
AK Parti’den Erdoğan partisine
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Mart sonunda Kongreyi toplamak için AK Parti teşkilatını adeta yarış atını çatlatırcasına koşturuyor. Amacı hem parti yönetimini hem teşkilatını aklındaki yeni sisteme göre kurgulamak. Yeni il yönetimleri ve yeni bir parti yönetimiyle uluslararası siyasette Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi, uluslararası ekonomide de kovit-sonrası dengelerle daha iyi başa çıkacağını düşünüyor. Ekonomideki sorunlar, sermaye ve akademiyi de işe ortak eden enflasyon kurulu, istihdam kurulu gibi ince ayarlarla bir yere kadar aşılabilir. Ekonomi ve hukukta göstermelik olmayan reformlar ise Erdoğan’ın MHP ortaklığıyla ayakta duran Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini sarsabilir.
Erdoğan’ın artık 2001’de kurulup 2002’de iktidara gelen AK Parti’ye değil, kendisini olabildiğince uzun süre iktidarda tutacak AK Parti’ye, Erdoğan’ın AK Partisine ihtiyacı var. İç dengeleri “davaya değil, lidere bağlı” odaklı olarak değiştirmeye ihtiyacı var. Ama işler tam istediği gibi yürümüyor. On dokuz yıldır iktidarda olan AK Parti’de iç kuvvet odaklarının ortaya çıktığı anlaşılıyor. “Ben getirdim, ben gönderirim” dayatması her zaman işlemiyor.
İYİ Parti ve HDP’de de iç gerilim var
İYİ Parti lideri Meral Akşener, anketlere göre seçmen gözündeki beğeni oranı yükselen tek siyasi parti lideri. “Meral Ablanın” çarşı-pazardan kadın haklarına dek toplumda olumlu bir karşılığı var. Partisini anketlerde -az da olsa- yükselişte gösteren tek parti olmasını sağlayan da o.
Ancak partisindeki sorunların yalnızca Ümit Özdağ ile sınırlı olmadığı da artık görülebiliyor. Akşener’in Aytun Çıray gibi merkez siyaseti de iyi bilen bir ismi, Kongre’de üzeri çizilmiş de olsa baş danışman atamasıyla su üzerine çıkan tartışma bunu gösteriyor. Akşener’in Kongrede ağırlığını gösteren Koray Aydın’ı uzlaşmacı çizgiye çekmesi iç gerilimi yatıştırabilir.
HDP’de sorunlar sadece iç değil dış baskıdan da kaynaklanıyor. MHP ve AK Parti’den gelen hücum, hatta kapatma tehdidi, Selahattin Demirtaş’ın AYM kararına rağmen hapiste tutulması dış baskıların kaynağı. İçerideki konuysa, Ahmet Türk’ün deyişiyle “aynı sosyal tabanın paylaşıldığı” PKK ile araya kalın bir çizginin nasıl çizileceği. Mithat Sancar’ın, HDP’yi parlamenter çizgide tutmak diğer partileri de buna destek olmak için çabalaması dikkat çekiyor.
Saadet ve MHP’deki durum
Ali Babacan’ın DEVA ve Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi henüz partileşme aşamasını tamamlıyor, iç gerilimlerden değil, kuruluş sorunlarından söz edilebilir.
Ancak Saadet’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Oğuzhan Asiltürk’ü ziyaretiyle başlayan bir iç gerilim açığa çıktı. Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Asiltürk’ün Erdoğan ile Saadet adına siyasi pazarlığına girip girmeyeceği tartışılmaya başladı. Temel Karamollaoğlu’nun bu tartışmaların üzerine nispet yapar gibi Kılıçdaroğlu ile kameralar karşısına çıkması dikkat çekiciydi.
MHP iç sorunlarını en az dışa vuran parti görünümünde. Orada sorunlar son olarak Cemal Enginyurt örneğinde görüldüğü gibi radikal yöntemlerle çözülüyor. Devlet Bahçeli’nin çizgisinin milim dışında konuşan gidiyor. Neticede, Bahçeli yüzde 10 civarında oy oranıyla, sorumluluğa ortak olmadan iktidar yetkisine ortak olma becerisinde bir taktisyen. Ama MHP’de suların sakin görünüp ani fırtınaların patlama eğiliminin bulunduğunu unutmayalım.
Dünyada ekonomik düzenle birlikte siyasi düzen de değişiyor. Türkiye’de de değişmek zorunda. Yönetimin de siyasi partilerin de böyle daha uzun süre gidemeyeceği açık. Onun sancıları da yaşanıyor.