Sadece savcılar değil, belki müfettişler için de söylemeliyiz: Türkiye’de adalet peşinde savcılar, adalet peşinde hakimler yanı sıra, idarenin düzgün işleyişini halk adına denetleyecek müfettişler kaldı mı?
Hayır, sadece Sedat Peker vidolarındaki önemli iddialar için sormuyorum.
O ayrı bir utanç kaynağına dönüştü. Uçan kuşun kanadından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret gerekçesiyle muhalif siyasilere gazetecilere, sivil toplumculara dava açıp göze girmeye çalışan savcılar 2 Mayıs’tan bu yana yayınlanan vidolar konusunda sus pus. Benzeri bir suskunluğu suç örgütü liderliğinden mahkumken MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sayesinde hapisten bırakılan Alaattin Çakıcı’nın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret dolu tehditler ettiğinde de görmüştük. O zaman, günler sonra zoraki devreye giren Adalet Bakanlığı şimdi ne yapıyor acaba. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül acaba içinde cinayetten insan kaçırmaya uyuşturucu ticaretine dek uzanan iddialar hakkında adaletin sağlanması için devreye girmeyi düşünüyor mu? Üstelik Çakıcı’nın arkasında Bahçeli duruyor, “ülkücü dava arkadaşım” diye siyasi ağırlık koyuyordu. Sedat Peker ise kendisini de ihbar ediyor videolarda.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, tam da AK parti içinde yıldızının yükseldiği bir sırada Peker’in gerçekten hakaret davasına konu edilebilecek sözleri, suç konusu olabilecek ithamları karşısında acısını medyadan, siyasi muhaliflerinden çıkarıdı.
Nihayet bugün, 17 Mayıs’ta Peker hakkında iftira ve hakaret nedeniyle suç duyurusunda bulundu. Herhalde en çok savcılar rahatlamıştır. Böylece soruşturma Soylu’nun suç duyurusu icabı açılmış olacak.
Sahi, “Bu yaşananlar ağırıma gidiyor. Gerçeğin ortaya çıkması için soruşturma başlatmalıyım. Hakimler Savcılar Kurulu görevden alırsa alsın, avukatlık yapar ekmek paramı kazanırım” diyecek savcılar kalmadı mı memlekette? Bir tek savcı kaldı mı, kalmadı mı?
TBMM’nin denetim görevi, AK Parti-MHP oylarıyla artık kâğıt üzerinde kaldı. 1990’lar Türkiye’siyle benzerlik sadece Çakıcı-Peker konularıyla sınırlı kalmıyor. 1990’larda büyük ekonomik ve siyasi krize giden yolda o dönem iki merkez-sağ parti, ANAP ve DYP’nin birbirleri hakkındaki yolsuzluk suçlamalarını Meclis komisyonlarında karşılıklı olarak aklamalarına tanık olmuştuk. Şimdi komisyonlara dahi gelemiyor, daha öncesinde halının altına süpürülüyor.
Ama iş muhalefet milletvekillerine gelince hemen eller kaldırılıyor, milletvekillikleri düşürülüyor, hapse konuluyor. Bakalım AK Parti Milletvekili Tolda Ağar’ın ağır iddialardan aklanması için komisyon kurulmasına izin verecek mi yüce irade? Yoksa “saçının teline dokundurtmayız” sahiplenmesi burada da devreye girecek mi?
Adaletin çivisi çıkınca böyle oluyor
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu aleyhine bu defa da dezenfektan alımı konusunda inceleme başlatılmış. Ama önceki Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın kendi bakanlığına üstelik daha önce Türk Hava Yollarına sattığı fiyatın da üstünde dezenfektan satması konusunda soruşturma açılmıyor. Dahası, Cumhurbaşkanının teşekkürüne nail oluyor. Belki de İmamoğlu, Pekcan’ın şirketinden alsaydı dezenfektanı inceleme başlatılmazdı; insanın aklına geliyor doğrusu. Savcılar ise başka tarafa bakıyor. Bir hakaret davası olsa da açsalar, bir kısmı için ikbal basamağına dönüştü bu.
Kovit salgınları kısıtlamasının uzamayacağını turizm şirketi sahibi Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’dan, turizm çalışanlarına aşı önceliği sağlanacağını da aşı önceliği sağlanacağını da seçim bölgesi turizm merkezi Antalya olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’dan öğreniyoruz. Bir yıl kadar önce AK Parti’nin en güvenilen simalarından olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın artık sağlık konularında dahi sözü geçmiyor; teravi namazlarının sözde “tam kapanmanın” dışında tutulduğunu da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’tan öğrenmiştik.
Tepkiler üzerine Turizm Bakanı “Aşılandım, keyfine” bak videolarını geri çekmişti. Ama bu videoları yapan şirkete ödenen paralar (ne kadar ve) kimin cebinden çıkacak? Birlerin cebinden mi? Bu videoya onay veren hesabını vermeyecek mi? Müfettişler, denetçiler, savcılar? Sadece video da değil. Üzeri yazılı bu maskeler acaba imal de ettirilmiş miydi, diktirilmiş miydi? Diktirildiyse, kime ait hangi şirkete verilmişti iş? Kaç paraya mal olmuştu? Tıpkı geçmediğimiz otoyolların, kullanmadığımız havalimanlarının parasını tıkır tkır ödediğimiz gibi, o hatalı kararın hesabı da bizlere mi kesilecek?
Adalet sadece yargı değildir, adalet sadece hukuk da değildir, adalet, siyaseti de kapsayan bütüncül bir hakkaniyet duygusudur.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama daha fazla uzatmadan Erdoğan’ın ve çevresinde ona durmadan hoşuna gidecek raporlar sunanların hatırlaması gereken bir beyti hatırlatalım; dokuz asır öncesinden, 12’inci yüzyıldan, Azerbaycan şairi Genceli Nizâmi’nin İskendername’sinden:
“Dünyaya fatih olmaz zulüm ile rezalet,
Yeryüzünün fatihi adalettir, adalet.”