Sedat Peker 8 Temmuz’da Twitter üzerinden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 15 Temmuz 2016 darbe girişimi esnasında ve sonrasında İstanbul ve Ankara’da AK Parti Gençlik Kollarındaki bazı kişiler üzerinden belli gruplara kayıtsız silahlar dağıttığını öne sürdü. İddiasına göre bunu yaptığı sırada Soylu İçişleri Bakanı dahi değil, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıydı. Duyan herkese “Bu kadar da olmaz” dedirten, “Doğru çıkmasa” dedirten bu iddiaların amacı Soylu’yu kamuoyu gözünde daha da tartışılır hale getirmek, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onu görevden almasını sağlamaktı. Ama gelişmeler “Peker vurdukça Soylu güçleniyor mu?” sorusunu sorduruyor.
Bunu neye dayanarak mı söylüyorum? Geçtiğiniz hafta tanık olduğumuz gelişmelere dayanarak. Hatırlayalım:
– 5 Temmuz: Artık Bakanlar Kurulu demediğimiz “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” toplantısında TBMM’ye sunulacak torba yasaya 15 Temmuz kalkışması ardından 20 Temmuz’da ilan edilen Olağanüstü Hal uygulamalarından bazılarının (sürenin dolacağı) 31 Temmuz’dan itibaren 3 yıl daha uzatılmasının eklenmesi de konuşuluyor. Cumhuriyet gazetesinden Selda Güneysu’nun haberine göre, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, kamu görevinden uzaklaştırma yetkisi ve şirket yönetimlerine kayyum atama yetkisinin uzatılmamasından yana. (Anayasa Mahkemesinin geçenlerde 15 Temmuz darbe girişimi ardından kamu görevinden çıkarılan 125 bin küsur kişinin “FETÖ üyeliğine” MGK’nın değil mahkemelerin karar vermesi gerektiği yolunda karar aldığı biliniyor.) İçişleri Bakanı Soylu ise buna terörle mücadeleyi aksatacağı gerekçesiyle karşı çıkıyor. O günlerde Soylu’nun Erdoğan tarafından yakında görevden alınacağı haberleri yayılmakta, muhalefet partileri Erdoğan’ı görevden almaya, Soylu’yu da istifaya çağırmaktadır.
Bahçeli’nin zamanlaması
– 6 Temmuz: Devlet Bahçeli, TBMM MHP Grubuna hitabında Soylu’ya açık destek veriyor, terörle mücadele kahramanı ilan ediyor ve arkasında olduğunu söylüyor. Bu sözlerin muhatabı Cumhurbaşkanı Erdoğan olarak algılanıyor.
– 7 Temmuz: Bu desteğin hemen ardından, T24’te Tolga Şardan’ın haberine göre, Soylu -Peker’in iddialarında da adı geçen- Emniyet Genel Müdürünün Kaçakçılık ve Organize suçlardan sorumlu yardımcısı Resul Holoğlu, Teftiş Kurulu Başkanı Fenni Gürsel ve Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’ı makamına çağırarak bir Emniyet Müdürleri atama taslağı hazırlamaya başlıyor. (Ankara’da bir süredir il ve ilçe emniyet müdürlüklerinin ciddi bir kısmının AK Parti, ya da Millî Görüş kökenli değil MHP eğilimli olduğu zaten konuşuluyor.) Kararname, Şardan’ın haberine göre gece yarısına doğru Beştepe’ye gönderiliyor. Saatler 8 Temmuz’a dönmüşken, sabaha karşı 03.00 gibi de Cumhurbaşkanının imzasıyla Resmî gazetede yayınlanıyor. Kulis iddialarına göre Soylu, İstanbul Emniyet Müdürlüğünden alıp Emniyet Genel Müdür Yardımcısı görevine çektiği Mustafa Çalışkan’ın ismini Erdoğan’dan veto yemesi ihtimaline karşı listeye eklemiyor ama ekibini yurt dışı görevlere dağıtıyor.
– 8 Temmuz: Peker, Soylu’nun belli gruplara kayıtsız silahlar dağıtarak “iç savaş” hazırlığı yaptığı iddiasını ortaya atıyor. Bu iddialar vahim olmasına rağmen, muhalefet partileri dahil -Soylu’yu istifaya çağırmakla beraber- iddiaları adeta maşayla tutuyor, sahip çıkmıyorlar. Yolsuzluk iddiası başka, iç savaş hazırlığı iddiası bambaşka ne de olsa.
– 9 Temmuz: Erdoğan’ın Kürt oylarını yeniden cezbetmek umuduyla Diyarbakır çıkartması yaptığı gün AK Parti’nin TBMM’ye sunduğu torba yasa teklifinde, 5 Temmuz’da kabinede tartışılan OHAL düzenlemelerinin, aynen Soylu’nun önerdiği üzere 3 yıl daha uzatılması maddesi yer alıyor. Soylu o sırada Diyarbakır’da Erdoğan’ın yanındadır, ama öne çıkmamaktadır.
Bilmiyorum yeterli mi son bir haftadaki gelişmeleri günbegün tahlil etmek “Peker vurdukça Soylu kazanıyor” yargısını desteklemeye?
Nasıl ve nereye kadar?
Birleşik Arap Emirliklerinden yaptığı YouTube yayınları susturulduktan sonra Peker’in Twitter yayınlarında artık fazla samimi ve yarı alaycı, yarı tahditkâr “Tayyip Abi” söylemi yerini “Cayın Cumhurbaşkanı” söylemine bırakmış ve tamamen Soylu’ya yönelmiş görünüyor. Peker’in para ve nüfuz odaklı iddiaları ardından şimdi de yasadışı silah dağıtımı iddialarıyla hedefe koyması kuşku yok ki Soylu’nun hem kamuoyunda hem AK Parti bünyesindeki duruşunu yıpratıyor. Ancak Peker vurdukça artan bu yıpranma siyasi güç kaybına neden olmuyor, tersine Soylu’nun istediğini yaptırır görüntüsü güç kazanıyor.
Bu nasıl oluyor?
Yanıtı açık. Erdoğan, yüzde 50+1 oy zorunluluğu ile ve Cumhur İttifakı üzerinden kendisini MHP lideri Bahçeli’ye bağımlı hale getirdi. Güya “koalisyonlara son vermek” amacıyla geçilen başkanlık sistemi, adeta “Katolik Evliliği” gibi eşi görülmemiş bir hal aldı. Türk siyasetinin yaşayan en sonuç alan taktikçisi olarak gördüğüm Bahçeli, hiçbir zaman karşısına tak bir taleple çıkmıyor; bir alabileceği bir da almasının Erdoğan’a çok zarar vereceği taleple çıkıyor; ilkini alırken ikincisinde bağımlılığını artırıyor. Bu günlerde alamayacak olsa da bastırdığı konu, Erdoğan Kürt oylarına bu kadar muhtaçken HDP’nin kapatılması ve Avrupa Birliğine bu kadar muhtaçken Anayasa Mahkemesinin budanması konusudur. Alabileceğini Soylu’yu yerinde tutarak almış görülüyor; bunun sonucu MHP’nin sadece İçişleri değil, devlet bürokrasisindeki ağırlığının artması olacaktır.
Yani, “Nasıl oluyor da Peker vurdukça Soylu güçleniyor?” sorusunun cevabı, “Bahçeli” ve “Cumhur İttifakının devamı sayesinde” olarak verilebilir.
Gelelim “Nereye kadar?” sorusuna…
O sorunun cevabı, “MHP’nin desteği devam ettiği müddetçe” olmaktan biraz daha karışık. Bakın, bundan birkaç ay önce, Peker konuşmaya başlamadan bu konular gündemimizde miydi? Hayır. Bakarsınız Peker susar, başkası konuşmaya başlar. Ondokuz yıl bu, kimbilir kimler neler biriktirmiştir kirli çıkılarında, çıkarlarına halel geldiğinde ortaya dökmek üzere.
Belli mi olur?