30 senedir Boğaziçi Üniversitesinde öğretim üyesiyim. Her sene yaptığım işlerden biri, öğrencilere referans mektubu yazmaktır. Her sene, iyi öğrencilerimiz, yurtdışında önde gelen üniversitelere lisansüstü eğitimine gitmek için başvurur. Başvuruların bir parçası, referans mektuplarıdır. Derslerimi alan, danışmanlığımda proje yapan öğrencilerin, hangi özellikleriyle öne çıktıklarını, üstün yönlerini anlattığım bir mektup yazarım.
Bu sene, her senekinden daha çok genç, yurtdışı başvuruları için referans mektubu istedi; ben de bunu sosyal medyada paylaştım. İnanamadığım derecede çok tepki aldım, yaklaşık iki buçuk milyon kişiye ulaştı mesajım; yüzlerce kişi de cevap yazdı. “Tabii gitsinler, burada durulmaz” diye yazdılar. Gençler “ben de gitmek istiyorum” diye yazdı. Çocukları olanlar “benim çocuğum da gitti, hayatı kurtuldu” diye yazdı.
Evet, gittikçe daha çok sayıda kişi yurtdışına gitmek istiyor. Belli bir kesimin çocukları Türkiye’de üniversite okumayı hiç düşünmüyor. Yurtdışına öğrenci hazırlayan liseler, yurtdışına başvuru hazırlayan servisler çok popüler.
Eskiden bunun sebebi, üniversite sınavının zorluğu ve Türkiye’deki eğitimin niteliğine duyulan güvensizlikti. Oysa artık insanlar çocuklarını “orada kalsınlar, hayatları kurtulsun” diye yurtdışına okumaya yolluyor. Türkiye’de üniversite okuyanlar da mezun olunca ya lisansüstü eğitim için, ya da çalışmak için yurtdışına gidiyorlar. Geçen sene Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliğinden mezun olan sınıfın yarısından çoğu yurtdışına gitti.
Türkiye’de yaşam kalitesi düşük
Peki, neden herkes yurtdışına gitmek istiyor? Önemli bir sebep, Türkiye’de yaşam kalitesinin düşüklüğü. Yaşam kalitesi nedir? Pek çok kurum yaşam kalitesi endeksi yayınlıyor. “Daha iyi yaşam endeksi” adlı bir endeksi 10 yıldır yayınlayan OECD, hayat kalitesini 11 boyutta inceliyor: Barınma, hane halkı geliri, çalışma hayatı, sosyal dayanışma, eğitim, çevre, sivil katılım, sağlık, mutluluk seviyesi, güvenlik ve iş-özel hayat dengesi.
2020 yılında Türkiye 40 OECD ülkesi içinde 37. Sırada. Bizden daha kötü olan ülkeler Meksika, Kolombiya ve Güney Afrika. Onları geçmemizin sebebi, sağlık, güvenlik ve sivil katılımda ortalama civarında olmamız. Bunların hepsinin gençlerin önde gelen kaygıları arasında olmadığına dikkatinizi çekerim. En kötü olduğumuz kriterler ise eğitim, gelir, mutluluk seviyesi ve iş-yaşam dengesi; yani gençlerin ilgi odağı olan kriterler.
Yeni ekonomik programımızın temelini oluşturan “Türk lirasının değerini düşürelim; ucuz işçilik cenneti olalım; ihracatımız artsın” mantıksızlığının bu kriterleri nereye götüreceğini söylemeye gerek yok. İhracatımız artsa bile, kârlılığımız azalıyor, çünkü düşük katma değerli ürünler üretiyoruz. Niye yüksek katma değerli ürün üretemiyoruz? Çünkü nitelikli işgücü yok. Niye nitelikli işgücü yok? Çünkü yurtdışına gidiyorlar. Niye yurtdışına gidiyorlar? Çünkü maaşlar çok düşük. Niye maaşlar çok düşük? Çünkü yüksek katma değerli ürün üretemiyoruz.
Sebep sadece düşük maaş değil
Ben böyle yazınca, pek çok kişi itiraz etti: “Biz para için yurtdışına gitmek istemiyoruz” dediler. Peki gençler neden yurtdışına gitmek istiyor? İnsan yerine konmadıkları için. Kadınlar öldürüldüğü için. İfade özgürlüğü olmadığı için. Bu ülkede bir gelecek görmedikleri için. İş bulamadıkları için. Buldukları işler insanca bir yaşam sürecek gelir kazandırmadığı için. Haftada 7 gün günde 12 saat çalışmak istemedikleri için. Vasıfsız, eğitimsiz kişilerin torpille nerelere geldiklerini gördükleri için. Eğitim kalitesini beğenmedikleri için. Var olan nitelikli eğitim kurumları da imha edildiği için.
Bu cevaplar beni mahcup etti; o akşam Artı TV’de Özgün Emre Koç’un sunduğu Rota programında gençler konuşuyordu; onu dinledim, size de tavsiye ederim. Genç işsizler platformunun varlığını yeni öğrendim; kurucusunun başka konuşmalarını da dinledim; çok etkilendim. Tüm konuşmacılar çok haklı kaygılar paylaştı.
Siyasi partiler gençleri anlıyor mu?
Özgün Emre Koç birkaç kere sordu: “Siyasi partiler gençleri anlıyor mu?” Sanırım pek anlamıyorlar. Programda anılan bir iyi, bir kötü örnek, CHP’dendi: İyi örnek, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, gençlere sunduğu indirimli ulaşım kartı. Bu büyük bir imkan; çok olumlu karşılanmış. Öte yandan, CHP’nin 10 Kasım videosu, gençlere hiç hitap etmiyor.
Ne böyle taksi şoförü var; ne de böyle giyinen genç. Ayrıca eğer olay İstanbul’da geçiyorsa o genç hanım taksiye nereden binmiş, öğrenmek isterim. Ben üç aydır İstanbul’da taksi bulup binemedim. Videonun inandırıcılığını bir tarafa bırakalım; mesajı çok haksız: Umudumuz sizsiniz deyip tüm yükü gençlerin üstüne yıkabilir miyiz?
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olaylarda, gençlerin başına neler geldiğini gördük. Sadece ifade özgürlüklerini kullandıkları için, 50’den fazla genç yargılanıyor. Kötü muamele gördüler. İki öğrencimiz iki aydır tutuklu, haklarında iddianame bile olmamasına rağmen.
Yüzlercesine disiplin soruşturması açıldı; cezalar veriliyor. Haklarında yandaş basında kötü ve haksız sıfatlar kullanıldı. Hiç birine aldırmadılar: tehditler, dayak, tutuklu kalmak. Bir tek şey hariç: Yurtdışına çıkış yasağı onları çok kaygılandırıyor, çünkü hepsi yurtdışına gitmek istiyor.