Türkiye gazetesi 9 Ağustos’ta iddialı bir haber yayınladı. Yılmaz Bilgen imzalı “Suriye’de ateşi söndürecek adım” başlıklı haberde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İran ve Rusya liderleriyle yaptığı son görüşmeler ardından Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile bir telefon görüşmesi yapabileceği yazıyordu. Bir başka deyişle Suriye’ye yeni bir askeri harekât işareti veren Erdoğan’ın aradaki 11 yıllık husumeti bir yana bırakıp Esad ile görüşmeye başlayabileceği öne sürülüyordu haberde.
Bunu aslında Türkiye’de muhalefet yıllardır söylüyor ama bu defa talep Rusya ve İran’dan geliyor.
Haberde, Esad’ın akıl hocası, Nusayri kanaat önderi Ahmed Said İsbir’in Türkiye’de görüşmelerde bulunduğu gibi derin istihbarat bilgisi gerektiren ayrıntılar da vardı. Bilgen güvenlik kaynaklarına erişimi olan bir gazeteci. Örneğin Türkiye ve Suriye güvenlik yetkililerinin sığınmacıların güvenli şekilde Suriye’ye dönüşü için Ürdün’ün Kızıldeniz kıyısındaki Akabe şehrinde görüşmeler yaptığını 2021 sonunda ilk ondan okumuştum.
Aynı gece Bilgen’i Suriye devlet televizyonuna konuk alınmasını sağlayan bu haber ne Cumhurbaşkanlığı ve de Dışişleri tarafından yalanlandı henüz.
Erdoğan’ın zor kararı
Bu telefon görüşmesi ister Erdoğan isterse örneğin Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından yapılsın, Erdoğan’ın Esad’ı devirme hedefinden vaz geçtiğinin ilanı olacaktır. Bu bir.
İkincisi, Erdoğan bugüne dek PKK ile mücadele hedefiyle Suriye’ye düzenlenen beş kapsamlı seferden ne zaman söz etse en geç iki gün içinde harekât başladı. Oysa Erdoğan’ın yeni bir harekâtın işaretini verdiği 23 Mayıs’tan bu yana iki küsur ay ve iki MGK toplantısı geçti.
Şimdiye dek bütün operasyonlarda rejim güçlerinin Türk kuvvetlerine saldırısını engelleyen Rusya’nın -izni değil ama- örtülü desteği vardı. Rusya’yla ihtilafa düşülen en önemli örnek, 34 Türk askerinin (pilotları Rus ya da Suriyeli, fark etmez) Rus uçaklarınca 27 Şubat 2020’de başında öldürülmesi oldu. O tarihten bu yana da kapsamlı harekât yapılmıyor.
Şu anda Ankara’ya hâkim batı karşıtlığı nedeniyle tepkiler PKK’yla işbirliğindeki ABD’ye yöneltiliyor ama, muhtemel harekat bölgesinde ABD değil Suriye, İran ve Rusya var. Yeni bir harekatın Rusya ve İran’ın muhalefetine karşı yapılabilmesi giderek zorlaşıyor.
Suriye’ye eski sertlik yok
Aslında bu adı konulmayan, mecburi yakınlaşmaya dair şimdiye kadarki en önemli işareti veren de Erdoğan’ın kendisi oldu.
Soçi dönüşü uçağına aldığı gazetecilere Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in “Mümkün olduğunca bunları, rejimle birlikte çözme yolunu tercih ederseniz çok daha isabetli olur” dediğini söyledi. Bunu ilk defa söylüyordu. Erdoğan istihbarat örgütlerinin zaten görüştüğünü de belirtti.
Yıllarca Dışişlerinin Orta Doğu işlerine bakmış, 2012’de ilişkiler kesilip geri çağrıldığında Türkiye’nin Şam Büyükelçisi olan deneyimli diplomat Ömer Önhon, dün YetkinReport’taki önemli yazısında bu sözler üzerine şu yorumu yaptı:
“İki ülke arasındaki temaslarda Rusya’nın arabuluculuk yaptığını, pazarlıklara dahil olduğunu ve ele alınan konuların Suriye’yle sınırlı olmadığını düşünüyorum.
“İstihbarat kuruluşları arasındaki görüşmelerin bir sonraki aşaması temasların siyasi zeminde yürütülmesidir.
“Seçim arifesindeki Erdoğan iktidarı ile uluslararası camiaya geri dönmeye çabalayan Esad rejiminin bağırlarına taş basıp, bu yönde ilerlemeleri bütünüyle imkânsız gözükmüyor.”
Önhon bu yolla Erdoğan’ın 2023 seçimleri öncesinde muhalefetin elinden Suriyeli sığınmacılar kozunu da almaya çalışacağını ima ediyor sanki.
Dengeler değişir ama…
İster Erdoğan’ın seçim ister Esad’ın uluslararası planda dışlanmışlığı aşma zorunluluğu nedeniyle olsun Türkiye ve Suriye arasında ilişkilerin, normalleşmesinden de önce yeniden kurulmasının etkileri iki ülkeyle sınırlı kalmayacaktır. İran’dan, Irak ve Suudi Arabistan’a İsrail’den Mısır ve Doğu Akdeniz’e, Yunanistan’a dek bütün siyasi coğrafyada dengelerin yeniden kurulmasını getirecektir. Bunda kuşkusuz ABD’nin bölgedeki etkisini kırmak isteyen Rusya’nın çıkarı vardır.
Öte yandan PKK’nın gelişim çizgisinde Abdullah Öcalan’ın bir yıl önce PKK’yı kurduktan sonra 1979’da Suriye’ye geçişinden itibaren Şam yönetimin etkisi, katkısı olmuştur. 1998’de Türkiye’nin savaşla tehdit etmesi sonucu Öcalan’ı sınır dışı etmesine rağmen, iç savaş sürecinde PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ile yeniden temas başlamış görünmektedir.
Hesabı nasıl verilecek?
Erdoğan’ın 2011’de bir günde “Katil Esed” söylemine geçtikten sonra şimdi yeniden “Kardeşim Esad” söylemine mi döneceğinin muhalefet tarafından propaganda amaçlı sorulması kaçınılmaz; hamama giren terler.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere muhalif liderler yıllardır “Suriye’ye el uzatalım, halledelim” demiyor mu?
Ayrıca bir telefon görüşmesiyle son 11 yılın devasa kayıplarının hesabı verilmiş mi sayılacak?
Mesele can kaygısıyla kaçan sığınmacılara insani nedenlerle kucak açmaktan çoktan çıktı. Sadece 34 şehit olayı bile soruşturulmadan geçiştirildi. Erdoğan’ın önce Başbakanlığı, sonra Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye iç savaş içindeki Suriye’ye siyasi ve askeri olarak müdahil oldu. Türkiye komşu ülkedeki iç savaşta ne yazık ki taraf oldu.
3,5 milyon sığınmacı Türkiye’de yeni bir kutuplaşma kaynağı oldu. Sığınmacılar için harcanan 32 milyar doların, yapılan fazladan askeri harcamaların, güney illerimizde kesilen sınır ticaretinin, kapanan ticaret yollarının hesaplanamayan maliyetinin yaşadığımız feci enflasyon ve hayat pahalılığına etkileri sorgulanmayacak mı?
Maceracı Suriye siyasetinin etkilerini hepimiz bir şekilde yaşamıyor muyuz? O kadar kolay mı?