Anadolu’nun son iki bin yılda yaşadığı en büyük doğal afet olduğu söylenen depremin arama kurtarma faaliyetlerinde sona gelindi. Son kurtarılanlar da depremin 11. günü 261 saat sonra Antakya’daki Akademi hastahanesinin enkazından çıkarılan Mehmet Ali Şakiroğlu ile Mustafa Avcı oldular. İnsan vücudunun açlık ve susuzluğa dayanma sınırlarına geliyoruz. Bu durumda yeni bir mucize beklemek ümidi de azalıyor.
Artık yaraları sarma, hesap sorma ve “Neden bu tür felaketler sürekli bizim başımıza geliyor?” sorusuna cevap arama zamanı.
“Kaderdir, mukadderattır” deyip geçmemek gerek. Acılar içimize gömülecek, depremin izleri silinecek, ama ders alamadığımız, idrak edemediğimiz sürece aynı acılar tekrar edecek. Ders biz öğrenene kadar sürecek.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir bilim kurulu oluşturarak çalışmaya başlamış. Benim hatırladığım her büyük depremden sonra bir deprem çalıştayı düzenlendi, sayfalarca raporlar hazırlandı. Uygulamaya geçirilmedikçe hepsi nafile.
Dışarıdan gelen arama kurtarma ekipleri
80 ülkeden gelen arama kurtarma ekipleri ülkelerine dönmeye başladılar. Türkiye’den alkışlarla uğurlanıp, ülkelerinde alkışlarla karşılanıyorlar. Arkalarında göz yaşartıcı sahneler bıraktılar; beraberlerinde acı, ama aynı zamanda dostluk dolu anılar götürdüler.
Sosyal medyanın canların kurtarılmasında, yardımların eşgüdümünde oynadığı olumlu rolü inkâr etmek mümkün değil. Ama deprem sırasında sosyal medya genelde sınıfta kaldı. Bir sürü yalan haber dolaşıma sokuldu. 96 saat geçti, ABD Türkiye’yi işgal etmedi. Barajlar yıkılmadı. Sanırım Suriyeliler ile ilgili yapılan paylaşımların da çoğu gerçekleri yansıtmıyor. Şimdi de arama kurtarma ekipleriyle ilgili olarak bazı iddialar dolaşmaya başladı. Ben de deprem bölgesine yardım ekipleri gönderen ülkelerin Ankara’daki büyükelçilerinden birkaçıyla görüşerek arama kurtarma ekiplerinin izlenimlerini öğrenmeye çalıştım.
Kimse yalnız başa çıkamazdı
Görüştüğüm büyükelçilerin hepsi, eğer ülkelerinde böyle bir deprem yaşanmış olsaydı, kendilerinin de tek başlarına başa çıkamayacakları üzerinde hem fikir. Arama kurtarma ekiplerinde Dünyanın farklı coğrafyalarında çalışmış tecrübeli personelleri, daha önce bu kadar büyük bir tahribatla karşılaşmadıklarını söylemişler. Türkiye’deki deprem sadece 2010 yılında 316 bin kişinin öldüğü Haiti depremiyle mukayese edilebiliyor.
AFAD’tan şikâyet eden de var, memnun kalan da. Üst üste iki büyük depremin ve yüzlerce atrçı sarsıntının olduğu 6 Şubat Pazartesi akşamı Türkiye’ye gelen ekipler uzun bir süre havaalanında beklemek zorunda kalmışlar. Başlangıçta kendilerine, havaalanından, görev yapacakları bölgelere intikallerinin AFAD tarafından sağlanacağı söylenmiş. Ancak o travma içinde herhangi bir araç karşılamaya gelmemiş. Havaalanında tek bir AFAD görevlisi varmış. O da 2-3 ekip birden gelince panik yaşamış. Bir kaç ülke civardaki fahri başkonsolosluklarını devreye sokarak havaalanından ayrılabilmişler.
İnşaat kalitesi gözlemleri
Yardım ekipleri enkazlarında çalıştıkları evlerin hiçbir ciddi standarda uyulmaksızın inşa edildiğini gözlemlediklerini söylemişler. Genel olarak bir kurtarma görevlisinin enkazın altına girebileceği büyüklükte bir delik açabilmek için kompresörle, 20-25 dakika uğraşmaları gerekirken Türkiye’deki enkazlarda bu deliği 2-3 dakikada açmayı başarmışlar. Duvarların yapımında az çimento, çok kum kullanılmış; demir de pek yetersizmiş.
Yabancı ekipler Jandarmanın işbirliğinden son derece memnun kalmışlar. Hemen hemen her istekleri en geç bir saat içerisinde karşılanmış.
Ekiplerin hepsi bu kadar acıya rağmen Türk halkının gösterdiği konukseverlikten çok etkilenmişler.
Büyükelçilikleri bekleyen sorunlar
Büyükelçilerin bundan sonrası için de bazı talepleri var. Depremde hayatlarını kaybeden vatandaşları olduğunu, aile bireylerinden öğrenmişler. Ama gerekli işlemleri tamamlayabilmek için ölümlerin Türk makamlarınca belgelendirilmesi gerekiyor. Can kayıplarının kayıtlarının tutulmasını da AFAD üstlenmiş. AFAD’ın bu listeleri hazırlarken Türk/yabancı ayrımı gözettiğine dair ciddi kaygılar mevcut.
Almanya, depremzedelerden Almanya’da yakınları bulunanlara üç aylık vize vereceğini açıkladı. Depremzedelere vize kolaylığı sağlamak isteyen başka Büyükelçiliklerin de olduğunu duydum.
Buradaki sorun da depremzedelerin çoğunun pasaportu bulunmaması. “Çip” sorunu nedeniyle yeni pasaport çıkartılması uzun süreler alabiliyor. Dışişlerinin bu soruna da el atmasında yarar var.
Depremin hareketlendirdiği diplomasi
ABD deprem vesilesiyle nihayet Türkiye’yi hatırladı. Dört yıllık görev sırası boyunca Türkiye’ye adımını atmayan ABD Dışişleri Bakanı Blinken, 19 Şubat’ta geliyor; İncirlik’te birlik ve yardım ekibi teftişi var programında.
İki senedir İstanbul’u görmediğinden yakınan Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias Adana’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından karşılandı. Yine Türkiye’de pek nadir gördüğümüz İsrail Dışişleri Bakanı, Eli Kohen ile hiç görmediğimiz Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mizroyan Ankara’ya Çavuşoğlu ile görüştüler.
Katar, Malezya, Pakistan ve Irak Kürt Yönetimi liderleri ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ziyarete geldiler.
Erdoğan aralarında Almanya, Hollanda, Mısır, Kuveyt ve Ermenistan’ın da bulunduğu ülke liderleriyle telefon görüşmesi yaptı, taziyeleri kabul etti.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in gelmişken Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerini kurtarmanın hesabını da yaptığı anlaşılıyor.
Ne demişler? Kasap et derdinde, koyun can derdinde.