Dün artan can kayıplarının arasında kalan bir haber, deprem felaketinin siyasetin fay hatlarında nasıl değişikliklere yol açtığına bir örnek oluşturdu. Bu örnek, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a gönderdiği taziye mesajıydı.
Türkiye’de can kayıplarının 43 bin 500’ü geçtiğinin açıklandığı 22 Şubat günü, Suriye’de deprem nedeniyle can kayıplarının da 6 bin 600’ü geçtiği duyurulmuştu. Suriye’deki can kayıpları daha çok Türkiye sınırına yakın Halep ve İdlib civarında. Doğu Anadolu fay hattı siyasi sınırları tanımıyordu doğal olarak.
6 Şubat depreminden hemen sonra Ankara’nın uluslararası yardım çağrısına 100 kadar ülkeden yanıt geldi. Pek çok ülkenin devlet ya da hükümet başkanları, Ermenistan, Yunanistan, İsrail dahil dışişleri bakanları Türkiye’ye gelip taziye ve desteklerini sundu.
Rusya’dan henüz üst düzey ziyaret olmadı. Ukrayna savaşı bir yılı geride bırakmışken, ABD Başkanı Joe Biden, Kiev’e destek ziyaretinde bulunmuşken, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in gelecek hali olmazdı belki. Ama deprem vurmadan önce Putin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la Esad’ın görüşmesini istiyordu; arabuluculuğa talipti.
“Suriyelileri biz göndeririz” mesajı
Sorulduğunda Erdoğan yakınlaşmayı doğruluyor, görüşmenin de mümkün olabileceğini söylüyordu. Deprem acısını paylaşmak Türkiye ve Suriye arasındaki yakınlaşma söylemini güçlendirebilirdi; eğer gerçekten -Rus zorlaması dışında- istek olsaydı.
Kılıçdaroğlu’nun 23 Şubat’taki taziyesi tam 17 gün sonra gelse de dikkat çekici bir diplomatik hamle.
Aslında daha çok iç politikadaki fay hatlarına fazladan enerji yüklemesi yapıyor gibi Kılıçdaroğlu. Adeta seçmene “Erdoğan giderse Suriyelileri göndermenin barışçıl yolunu biz buluruz” mesajı veriyor. Siyasi sonuç verip vermeyeceği bugünden kestirmek güç ama Kılıçdaroğlu, insani boyutu da olan, iç ve dış siyasetin kesiştiği bir çıkış yapmış oldu.
İç politikada iktidar ve muhalefet arasındaki fay hatları depremden önce ekonomik kriz etrafında şekilleniyordu. Buna Suriyeliler konusu ile bütün yetkilerin Cumhurbaşkanında toplanmasından kaynaklanan idari zafiyet de ekleniyordu.
İktidar ve muhalefet aynı fay hattında
Depremden önce muhalefetin propagandası ekonomik kriz ve idari beceriksizlik eksenindeydi. İktidarın elinde ise Erdoğan’ın geçmiş başarılarına devam edeceği söylemi kalmıştı. Felaket iktidar ve muhalefetin siyasi çalışma ve propaganda gündemlerini aynı fay hattı üzerinde birleştirdi: o da Türkiye’nin şimdiye dek başına gelen en büyük deprem oldu.
Deprem gündemi seçime doğru diğer gündemleri ortadan kaldırmadı; onları da gövdesine katarak büyüdü. Şimdi muhalefetin söylemi, iktidarın özellikle ilk iki günde depremzedelere erişiminde yetersiz kalmasının artık yirmi yıllık AK Parti iktidarının çöktüğünü gösterdiği üzerine kuruluyor. İktidarın söylemi ise devletin zaten hükümette kim olursa olsun yapacağı destek ve imar çalışmasının altından Erdoğan’ın kalkabileceği üzerine kurgulanıyor.
Bu görünümde hem iktidar hem muhalefet cephesi bünyelerindeki fay hatlarına da bakmak gerekiyor.
İktidarın fay hattı seçim tarihi
Depremin hemen öncesinde Cumhur İttifakının MHP cephesinde Sinan Ateş cinayeti ile açığa çıkan bir fay hattı, yıpranma etkisi vardı. Deprem, AK Parti cephesinde de yıpranmaya yol açtı. Bahçeli kendi seçim bölgesi Osmaniye’ye, depremden 15 gün sonra ve yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gitti ve orada depremin mucize ve sırlar barındırdığı şeklinde bir konuşma yaptı. O görüntünün katkıda bulunduğu yıpranmanın seçimde sandığa ne kadar yansıyacağını da şimdiden kestirmek güç.
AK Partili Bülent Arınç’ın ortaya attığı seçimi deprem nedeniyle erteleme fikrinin etkisi, hem Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener’in Anayasa temelli sert çıkışları hem de AK Parti içinden gelen tepkilerle kısa sürede söndü.
Önce seçimi zamanında, 18 Haziran’da yapma fikri tartışıldı, sonra yeniden 14 Mayıs’a dönüldü. Bunda Erdoğan’ın “Söz ağzımızdan çıktı” yaklaşımı ve seçimin Haziran ortasından itibaren Hac yolculuklarıyla örtüşmemesini istemesi rol oynuyor. Gerçi bu yaklaşım dahi Erdoğan’ın seçimin ilk turda bitmeyeceğini kabulü anlamına geliyor. Ama bu bakışla 14 Mayıs olmazsa 21 ve hatta 28 Mayıs dahi takvim açısından mümkün. Tek karar verici, her alanda olduğu gibi Erdoğan.
Muhalefetin fayı aday ve HDP
Muhalefet cephesindeki fay hatlarından biri değişmedi: aday kim olacak? Belki de artık “Kılıçdaroğlu’nun olmasını Akşener kabul edecek mi?” diye sormak lazım.
Henüz elde sağlıklı ölçüm bulunmuyor ama özellikle deprem bölgesinin muhafazakâr ve milliyetçi dokusu hesaba katıldığında AK Parti’den kaçma ihtimali olan oyların İYİ Parti’ye ve bir miktar da ilk günden itibaren deprem bölgesinde varlığını gösteren siyasilerden Ali Babacan liderliğindeki DEVA partisine kayma ihtimali bulunuyor.
Akşener’in 2 Mart’ta öngörülen Altılı Masa toplantısında aday isminin tartışmaya açılmasını istemesi, Kılıçdaroğlu’nun ise bunun için Erdoğan’ın -eğer seçim 14 Mayıs’ta olacaksa- bunu 10 Mart’ta açıklamasını beklemekten yana olması muhalefet cephesindeki adaylık fay hattına fazladan enerji yüklüyor.
Depremin öneminden azaltmadığı tek fay hattı ise HDP’nin seçimin anahtarını elinde tutması. Altılı Masanın HDP seçmeninin oy verebileceği bir adayla ortaya çıkmasının Erdoğan iktidarına seçimin ilk turda son vermesi ihtimali kâğıt üzerinde görülüyor. Saha ise hâlâ hem iyi hem kötü sürprizlerle dolu olabilir.