Siyasette yaşanan deprem, fiziki depremin yarattığı derin acıların üzerini dahi örtüyor son birkaç gündür… Seçime az zaman kalmışken yapılan sert hamleler, bozulan oyunlar gündemi belirliyor.
Sebebi gayet basit; bu defaki seçim, ‘Türk tipi başkanlık” olarak pazarlanan, denetimsiz bir rejimin oylanması olacak. Eğer, onaylanırsa, Türkiye, yarı demokrasiden, tam otoriter bir rejime geçecek. Laiklik biraz daha hasar görecek, belki tamamen yok olacak. Yani, kırk satırla, kırk katır arasında seçim yapmak durumunda kalacağız. Belki bir daha seçim yüzü de görmeyeceğiz.
Seçmen, altılı masanın bileşenlerine, iktidarın bu emeline ulaşmasına engel olmak ve demokratik rejimi ihya etmek amacıyla çaba gösterdiklerine inandığı için destek verdi. Yoksa, altı benzemez siyasetçinin kimliklerine güven duyduğu veya oyun değiştirici bir hamle yapabileceklerini düşündüğü için değil…
İktidar ise, muhalefetin seçmen nezdinde oluşturmaya başladığı güveni, bilinen masa başı oyunlarla boşa çıkarabileceğinden emin olduğu için kibirle süreci izlemeyi tercih etti. Gerçeklikten kopuk, algıya dayanan ve insan aklını hiçe sayan politikalarını ısrarla sürdürdü. Ta ki, 6 Şubat siyasi depremine kadar…
İYİ Parti’ye kanca mı atıldı?
Depremde can kaybının artmasına neden olan dağınıklık sebebiyle “büyük ve güçlü Türkiye” anlatısının bir hayalden ibaret olduğunun ortaya çıkması, iktidarı derin bir endişeye sevk etti. Seçimlerden ağır bir yenilgi ile çıkmak, hesap verme tehlikesini de beraberinde getiriyordu. Artık, şapkadan tavşan çıkarmak yetişmeyecekti. Alet kutusundan ağır bir çekiç çıkarmaya ihtiyaç vardı. Altılı masa bünyesinde bir ölçüde zemin kazanmaya başladığı görülen demokrasi ittifakının başı ezilmeliydi.
Bir yandan, varlığını borçlu olduğu iyice kirlenmiş müesses nizamın da korunması gerektiğini gören iktidar, parti devletinin bütün unsurlarını devreye sokarak, altılı masa şapkası altında filiz vermeye başlayan demokrasi fidanını söküp atmaya karar verdi. Radikal bir adım atılmalı, muhalif unsurlar iyice sindirilmeliydi.
Bunu yapmak hiç de zor değildi. İYİ Parti kanca atılacak en uygun muhalefet bileşeni parti olarak görülmüş olabilir. Müesses nizamın yıllarca öncesinden tanıdığı, siyaset üstü güçlerle yakından çalışmış bir lideri vardı.
Siyaset üstü ne demek?
Parti de aslında devletçi milliyetçi-muhafazakârlar, şehirli laik merkez-sağcılar ve sivil toplum, akademi, piyasa kökenli teknokratların eklektik birliği görünümündeydi. Sahnede altılı masa dışından da oyuncular mevcuttu. Vatan, Zafer ve Memleket Partileri gibi siyasi oluşumlara kendi inisiyatifleri olsun olmasın, bu amaçla alan açılmıştı. Komplo teorisyenleri bir TV kanalından öbürüne koşturup duruyor, iktidarın akıl dışı politikalarına payandalık yapmak için adeta yarışıyorlardı. Yani, sahneye konulacak oyun için aktörler hazırdı. Siyaset üstü devlet odaklı güç darbeyi indirebilirdi.
“Siyaset üstü devlet odaklı güçler” sözüyle kimlerin kastedildiğini bu ülkede bilmeyen herhangi bir kimsenin olduğunu sanmıyorum. Üstelik, bu derin güçlerin himaye ettiği, bilmiyormuş gibi davranan geniş bir sermaye kesiminin mevcudiyeti de bir gerçek. Bu devlet odaklı siyaset üstü güçlerin unsurları hem iktidar içinde hem muhalefet içinde mevcut.
Ayrıca, bu güçlerin istihbarat ve güvenlik bürokrasisi içindeki uzantıları küçümsenmeyecek sayıda. Bunların kimler olduğunu anlamak için yakın tarihimize bakmak yeterli. Hatta, bu güçleri ortadan kaldıracağı iddiasıyla iktidara gelen, sonradan onların en büyük hamisi olan AKP’nin 20 küsur yıllık dönemini incelemek fazlasıyla yeterli.
Harekete geçirilen güçler bozulan planlar
Son gelişmeler işte bu sabıkalı güçlerin siyasete müdahale amaçlı olarak harekete geçirildiğinin işaretlerini veriyor. İlkokul müsameresine benzer bir oyunla altılı masayı dağıtma operasyonu devreye sokuldu. Ancak, eski çamlar bardak olmuştu. Bu teknoloji devrinde çırılçıplak bir vaziyette olduklarını göremediler. Zira, 21’inci yüzyılda 20’inci yüzyıl kafasıyla hareket etmeyi ısrarla sürdürdüler. Ayrıca, deprem halka anlatılanın “kâğıttan kaplan hikayesi” olduğunu göstermişti. Söylemler eskimiş, inandırıcılık ortadan kalkmıştı. Üstelik, kimsenin kaybedecek bir şeyi de kalmamıştı.
İktidar bünyesindeki odakların devreye soktuğu, altılı masayı hedef alan hamle, ilk defa olarak “siyaset üstü güçlerin” halk tarafından suçüstü yakalanmasını sağladı.
Diğer taraftan, yapay siyasi kurguların başarı şansının olmadığını gösterdi. Siyasetin doğal akışını, devlet müdahalesiyle değiştirmeye kalktığınızda, en hafifinden gülünç duruma düşme riskinin bulunduğu gözler önüne serildi.
Kanaatimce, altılı masayı hedef alan operasyon, amaçlananın tam tersi sonuçlar verecek ve bundan sonra saman altından su yürütmeye kalkanların kendiliğinden deşifre olmasını sağlayacaktır.
Değişim istemeyen çürümüş yapı
Devlet odaklı, siyaset üstü bu düzenleyici gücün nasıl bir oluşum olduğunu sorarsanız, şöyle tarif edebilirim. Ülkeyi uçurum kenarında tutmayı seven, soğuk savaş döneminden kalma, yeniliğe kapalı ve yolsuzluğa batmış, aşırı muhafazakâr ve aşırı milliyetçi bir güruh. Siyasi tarihimizde bugüne kadar hem iktidar hem muhalefet içinde hep var olmuş bir grup; çıkarcı, çağdışı ve müptezel.
Ancak, bu son hamleleri kendi sonlarını da getirebilir. Zira, yaratıcılıklarını kaybettiler ve yorgunlar. Umarım, çaresizlik onları şiddete başvurmak gibi bir çılgınlığa itmez.
Artık olanları geriye döndürme imkânımız yok. Bu aşamada yegâne hedefimiz, seçimlerin meşruiyet içinde yapılmasını sağlamak ve olası bir iktidar devrini gerçekleştirebilecek demokratik olgunluğa sahip bulunduğumuzu kendimize ve bütün dünyaya göstermek olmalı.