(E) Büyükelçi
Dışişleri Bakanlığımız, ABD’de ve Avrupa ülkelerinde son günlerde meydana gelen şiddet olayları sebebiyle vatandaşlarımıza bir seyahat uyarısı yayınlamış. Bu ülkelere seyahat etmeyi düşünüyorsanız, risk altında olacağınızı bilin, şayet orada iseniz de, herhangi bir sorunla karşılaştığınızda temsilciliklerimize müracaat edin diyerek, vatandaşlarımızı uyarıyor. Ne kadar düşünceli bir davranış, değil mi? Diğer taraftan, örneğin mevcut çağdışı yönetime canı
Türkiye-ABD ilişkileri şimdiye kadar hiç olmadığı kadar gergin. Taraflar, her ne kadar ilişkilerdeki ciddi sorunları ön plana çıkarmamaya özen gösterseler de eskilerin deyimiyle “mızrak çuvala sığmıyor”. Buna, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 18 Ocak’ta Türkiye-ABD Stratejik Mekanizma toplantısı için muhatabı Antony Blinken ile ilk kez Washington’da yaptığı görüşmede de tanık olduk. Zira, Joe Biden’ın Başkanlığı devralmasından
ABD Kongre ara seçimlerinin ilk sonuçları Cumhuriyetçi Parti saflarında büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Cumhuriyetçiler, Temsilciler Meclisinin 435 üyesinin tamamının, Senatonun toplam 100 üyesinden üçte birinin, ayrıca bazı Eyalet Valiliklerinin yenileneceği ara seçimlerde çarpıcı bir başarı elde edeceklerinden adeta emindiler. Senato’da çoğunluğu 3-4, Temsilciler Meclisinde de 25-30 sandalye farkıyla kazanma, ayrıca birçok eyalette yapılacak Valilik
Amerikalı gazeteci, siyasi yorumcu ve yazar Anand Giridharadas’ın sevdiğim bir sözü var : “Geleceğe karşı başkaldırının olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Ancak, gelecek kazanacaktır”. Bir zamanlar The New York Times gazetesinde yazı da yazan Giridharadas ne kadar haklı… Dünyanın her köşesinde geleceğe karşı bir başkaldırı yaşanıyor. ABD’de, eski Başkan Donald Trump’ın kurulu sisteme karşı başlattığı “siyasi
John D. Rockefeller, tüm zamanların en zengin iş adamlarından biriydi. Neredeyse bir yüzyıl yaşadı. Vefat ettiğinde 98 yaşındaydı. Standard Oil petrol şirketini kurdu ve 29 yıl başkanlığını yaptı. John D. Rockefeller, The New York Times gazetesinin sadık okuyucularındandı. Ancak, gazetedeki kötü haberler moralini bozuyordu; bunlardan daima şikâyet ederdi. Dönem Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki zorlu
“Dış politikada her gün başka bir türkü çığırılmaz” derdi bir meslek büyüğümüz. Şimdilerde uhrevi dünyada kulakları epey çınlıyordur herhalde… Türkiye, uzunca bir süredir, fırtınalı bir denizde yalpalayarak yol almaya çalışan rotasını kaybetmiş bir gemi görüntüsü veriyor. Ülke içinde akıl almaz bir kutuplaşma, bilinçli şekilde körüklenerek sürdürülüyor. Hak, hukuk, adalet kavramlarının içi boşaltılmış, kurumlar tamamen işlevsizleştirilmiş
Bugünlerde Hükümet adına açıklama yapanlardan artık kanıksadığımız bir ifadeyi, bıktırırcasına sürekli duyuyoruz: “360 derecelik bakışla, dostluk üzerine kurulu bir dış politika izliyoruz”. Kastedilen herhalde dış politika kurgulanırken, enine boyuna düşünülerek, her yönüyle değerlendirme yapılıp karar alındığı olmalı. Oysa, uygulamaya bakılınca bunun algı yaratmaya yönelik bir manipülasyondan ibaret olduğu görülüyor. Geniş ölçekli bir değerlendirme, sahte algının
Türk dış politikasının içinde bulunduğu savrulmanın ciddi boyutlara ulaşmakta olduğu görülüyor. Son örnek, Suriye cephesinde yaşanan çaresizlik görüntüsü. Gerçeklikle ilişkisi çoktandır kopmuş olan siyasi iktidar politika üretemiyor. Kendi sebep olduğu devasa iç ve dış sorunlara çözüm bulabileceğine inanmak istiyor. Ancak, bunu yapmak için ne akılcı bir plânı, ne inandırıcı bir programı var. Ülke, bir yandan
Epey bir süredir, dış politika ve diplomasi uygulamalarının iç siyasetin ayrılmaz parçası haline geldiğini adeta kabullenmemiz isteniyor. Birbirlerinden ayrı tutulması gereken iç ve dış siyasetin tam anlamıyla örtüşmesini tuhaf karşılamamaya zorlanıyoruz. Artık, diplomaside haykırmalarla, meydan okumalarla, çokça hamasetle, bazen hakaret ve küçümsemeyle, tansiyonu alabildiğine yükseltilmiş hararetli tartışmalarla nefes tüketmeyi garipsemememiz gerektiği söyleniyor. Sesi çok çıkanın,
Bir zamanlar, özellikle Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’li yılardan başlayarak, merkez sağa mensup siyasetçiler, “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” sloganını sık sık kullanırlardı. ABD’nin devasa ekonomik gücü ile kendi halkı için yarattığı refaha öykünülür, sağladığı teknolojik gelişme halkımıza ulaşılması gereken bir hedef olarak gösterilirdi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin askeri, ekonomik ve diplomatik gücünün egemen olduğu