Brüksel, 9 Mart 2023. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Dış ve Güvenlik Politikaları Başdanışmanı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, solunda Dışişleri Bakan Yardımcısı Burak Akçapar olduğu halde basın toplantısı düzenliyor. Konu, Türkiye’nin Rusya korkusuyla NATO’ya üye olmak isteyen İsveç ve Finlandiya’ya onay verip vermemesi; stratejik bir konu. Ama birileri masada biriken çay ve su bardaklarının hükümetimizin dış itibarı açısından uygun bir görüntü oluşturmayacağını düşünüyor ki birileri de onları toplamaya başlıyor. O birileri arasında bir üniformalı var. Gazeteciler gözlerine inanamıyor. Çünkü Sözcü Kalın konuşurken görüntünün boş bardaklarla kirlenmemesi için çaba harcayan kişi Hava Korgeneral Göksel Kahya; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin NATO’daki temsil eden subay. Orgenerallik potasında, belki de geleceğin Hava Kuvvetleri Komutanı olarak atanmak istiyor. Bu bağlantıdan izleyebilirsiniz.(*)
Dış güçlerin AK Parti hükümeti nezdinde Türkiye’ye itibar suikastı yapmasına gerek kalmıyordu, nasıl olsa Ankara bir süredir kendi bindiği dalı kesmeye başlamıştı.
İptal edilen Almanya gezisi
Resmî rakamlara göre can kaybı 46 bini geçen Kahramanmaraş merkezli depremlerden kısa süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Olaf Scholz ile bir “çalışma toplantısı” yapmak üzere Almanya’ya gidecekti (**) Scholz’un bir koşulu vardı: Erdoğan Almanya’dayken miting yapmayacaktı. Ortak basın toplantısında da Almanya’da AK Parti seçim kampanyası yapmakla suçladığı Nevşehir Milletvekili Mustafa Açıkgöz’ü eleştirecekti. Almanya ne iktidar ne muhalefet partilerinin önceki yıllarda iki ülke arasında krize yok açacak şekilde Türkiye’deki 14 Mayıs seçimini ülkelerine taşımasına izin verecekti. Kalın, Scholz’un danışmanı Jens Plötner’le konuştu, “tarihte anlaşamadılar”, gezi iptal edildi.
Deprem acıları bu fiyaskoyu unutturdu. Yoksa bu iptalin dış güçlerin seçime Erdoğan aleyhine müdahalesi olarak köpürtülmesi işten değildi.
Ertelenen AB Konferansı
Deprem sonrasında Avrupa Birliği depremzedelerin ihtiyaçlarında kullanılmak üzere bir Bağışçılar Konferansı düzenlemeye kadar verdi. 16 Mart tarihinde Brüksel’de yapılması kararlaştırılan Konferans, Erdoğan kabinesinin talebi üzerine ertelendi. Resmî gerekçe, aynı gün Ankara’da Türk Devletleri Zirvesinin, Moritanya’da da İslam İşbirliği Örgütünün toplanacak olmasıydı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun da Brüksel’de olması mümkün değildi.
Oysa her iki toplantının tarihi de Erdoğan Türkiye’deki depremzedelere yardım amaçlı para toplanacak Konferansın 16 Mart’ta yapılmasına onay verdiğinde belliydi. (***) Kaldı ki bu Konferans’a Erdoğan’ın katılma zorunluluğu da yoktu. Diplomatik kuliste, bir sorunun da AB’nin toplanacak bağışların birlikte saptanacak projelerde kullanılması ve bunun ortak denetiminde ısrarlı olması olduğu konuşuluyor. Bağışların Hazine ve Şehircilik bakanlıkları üzerinden AK Parti’nin seçim yatırımına dönüşeceği endişesi var ama bunda AB’nin “Bize Suriyeli gönderme de ne yaparsan yap” ikiyüzlü pazarlıkçılığının da payı var.
Dış güçlerin seçime müdahalesi
AK Partiye kalırsa, işte Rusya-Ukrayna krizinde görüldüğü üzere Türkiye dünya politikasına yön veriyor, istediğini yaptırıyor, bunu istemeyen dış güçlerin seçime müdahale etmek istemesi bu yüzden.
AK Parti propaganda ekiplerinin bu günlerde “Batılı güçlerin” Erdoğan karşıtı çıkışlarına çok ihtiyaç duyduğu anlaşılıyor. Çünkü hala 2020 seçimleri öncesinde ABD Başkan adayı sıfatıyla Joe Biden’ın Türkiye’deki muhalefetin desteklenmesi gerektiği sözlerini dolaşımda tutmaya çalışıyorlar.
Peki, seçime müdahale etme niyetinde olan dış güçlerin varlığı yadsınabilir mi? Hayır.
Örneğin Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in sözcüleri Erdoğan’ın başta kalmasını istediklerini açıkça söylüyorlar. Resmî TASS ajansı geçenlerde -artık muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olan- CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Rusya’ya enerji bağımlılığına karşı çıktığını” özellikle belirtiyordu.
Rusya’nın seçime giderken Akkuyu Nükleer Enerji Santrali inşaatında Türk şirketlerini geriye itme karşılığında peyderpey Ankara’ya 20 milyar dolar aktardı. Ukrayna savaşı nedeniyle Batının görülmemiş ambargosu altında olan Moskova buna rağmen BOTAŞ’ın 20 milyar doları bulan borçlarını seçim sonrasına erteleyerek Erdoğan’ın elini rahatlattı.
Hangi dış güçlerin müdahalesi?
Rusya, ABD’den Avrupa ülkelerine dek seçimlere, siber operasyonlar dahil, dünyada en çok müdahale ile suçlanan ülke olmasına rağmen bu iddiaları Batının iftirası olarak reddediyor. Türkiye’de ise açıktan safını belli ediyor.
Sadece Rusya değil Erdoğan’ın başta kalmasını isteyen.
Suudi Arabistan daha geçenlerde Merkez Bankasına 5 milyar dolar aktardı; hükümet kaynakları bunun “Nasıl kullanırsan kullan” anlamına gelmediğini söylüyor. Riyad’ın Erdoğan’ın halkı fakirleştiren ekonomi politikalarına desteği 10 milyar doları buluyor.
Bir 10 milyar dolar Katar’dan, bir o kadar da Birleşik Arap Emirliklerinden yatırım sözü var. Aynı süreçte Sedat Peker’in hükümet işlerine dair yolsuzluk iddialarına yayın yasağı getiren BAE aynı miktarı İsrail’e de söz vermişti. Petrol ve doğal gaz zengini bu ülkeler için bu miktarlar o kadar önemli değil ama alanlar açısından önemli, hem de tam seçim zamanı.
Ama Erdoğan’ın işine yaradıkça Rusya, Suudi Arabistan, Katar ve BAE’nin seçim öncesi destekleri dış güçlerin seçime müdahalesi sayılmıyor, değil mi?
NOTLAR:
* Yazı üzerine Sözcü İbrahim Kalın aradı. Öncelikle Korgeneral Kahya’nın boş bardakları toplaması konusunun kendisiyle hiç ilgisi olmadığını, durumu görmüş olsa müdahale etmiş olacağını, Korgeneral Kahya’nın diğer görevlilerle bardakları almasını. “İnsani” bir tavır olduğunu, bunun “Hükümetin askeri düşürdüğü durum olarak yorumlanmaması gerektiğini söyledi.
** Yazının ilk şeklinde Almanya seyahati talebinin Erdoğan’dan geldiği, bilgi karışıklığı sonucu yazılmıştır, talebin Alman tarafından geldiği anlaşılıyor.
** Kalın 16 Mart tarihine Türkiye’nin henüz onar vermediğini, aslında bu tarihin Avrupalı bir bürokratın hatası sonucu açıklandığını, AB talebiyle düzenlenecek toplantının Türkiye’nin talebiyle 20 Mart’ta yapılacağını söyledi.