Dün akşam önemli bir bankanın üst yöneticisi aradı. Sohbete doğrudan “Çevreniz geniştir. Döviz bürosu işleten tanıdığınız var mı?” sorusuyla girdi.
Yoktu ama soruyu garipsedim. Uluslararası deneyimi de olan bu etkili bankacı neden benden tanıdık döviz bürosu sorardı? “Kendim için” dedi; “Artık bankacı olmanın anlamı kalmadı, hiç değilse döviz bürosunda işe gireyim dedim”. Şaka yapıyordu ama her şakanın altında bir gerçek yatıyordu. “Bugün” dedi, “Hazine bölümümüz hiç çalışmadı, aramızda “Kapatsak da olur” diye şakalaştık; artık işi iyiden iyiye şakaya vurmuşlardı.
“Önemli bir müşterimiz” diye devam etti; “Dış ticaretle uğraşıyor. Kur Korumalı Mevduat hesabının vadesi dolmuş, sıkışan işleri için döviz ihtiyacı içindeydi. Döviz veremedik. O da zor durumda kaldı biz de. Çünkü ne satmamız isteniyor ne biz alabiliyoruz.”
Döviz makası ve Kapalıçarşı
Bankacı kaynağıma göre “Adeta bizi Kapalıçarşı’ya, döviz bürolarına yönlendirmek istiyor birileri” dedi. Dövizin kaynağı Merkez Bankası olduğuna göre ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Merkez Bankası bağımsızlığına karşı olduğuna göre bu “birileri” ifadesinin Beştepe’yi işaret ettiğini anlamak zor değil.
Yıllanmış bankacı “Artık neden sonuç ilişkisini kurmakta yanıldığımızı düşünmeye başladım” dedi; “Biz döviz sıkıntısı nedeniyle Kapalıçarşı’ya hücum olduğunu var sayıyoruz. Belki de Kapalıçarşı’ya hücum olsun diye de bankalar döviz sıkıntısında. Düşünsenize Kapalıçarşı döviz bürolarında dönen günlük kârı 80 milyon dolar diye tahmin ediyoruz; bazıları iyi kazanıyor buradan.”
O söylemedi, durdu ama “Tam da seçim dönemi diye” ben tamamladım içimden.
Kapalıçarşı ile Merkez Bankasının belirlediği döviz kuru arasındaki fark açılıyor. Örneğin dövizinizi bankada 19,47 liradan bozdurabilirsiniz, Kapalıçarşı’da ise, 10Haber’de Barış Soydan’ın yazdığına göre 20.50’den. Soydan, birilerinin Kapalıçarşı’ya da müdahale edebileceğini sorgulamış ama eğer durum bankacı kaynağımın ima ettiği gibiyse, buradan hükümet çevresinden birileri de kazanıyorsa, o kadar emin değilim.
Seçim sonrası beklentiler
Hem sanayi hem dış ticaret alanlarında giderek artan bir döviz sıkıntısı var. Dış ticaret dengesi sürekli açık veriyor. İYİ Parti’nin Hazine bakan adayı Bilge Yılmaz geçenlerde döviz kuru ve faizde kontrolsüz artışa neden olabilecek gelişmeleri özetledi. Bunu önlemenin bir yolu olarak da belirsizliğin önceden giderilmesini gösterdi. Kemal Kılıçdaroğlu da seçimi kazanırsa kabinesinde yer vereceği kişiler arasında Yılmaz’ı da sayarak bu belirsizliği bir ölçüde giderdi ama nelerin, hangi takvime göre yapılacağının da 14 Mayıs öncesinde belli olmasında yarar var ki, seçim sonrası şoklar önceden emilebilsin.
Buradan yüz puanlık soruya geliyoruz. Seçimi kim kazanacak?
Anketlere mi inanalım mitinglere mi?
Anketlere bakacak olursak baş başa yarış devam ediyor. Çoğu anket Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nu yüzde 45 civarında gösteriyor ama her ikisi de mevcut koşullarda 14 Mayıs’taki ilk turda seçilememe endişesinden sıyrılmış değil.
Şimdi bir de siber savaş yöntemleriyle karalama kampanyası iddiaları çıktı ortaya. Muharrem İnce ve Sinan Oğan seçimin ilk turda bitip bitmemesinde rol oynayacak.
Erdoğan elindeki bütün iktidar gücüyle bastırırken Kılıçdaroğlu ve ortakları hem sosyal medya hem de miting alanlarında vatandaşla temas arıyor.
Erdoğan miting alanında göründüğünde Cumhur İttifakı mitingleri kalabalık toplayabiliyor. Görünmediğinde bakanlar, vekiller hüsrana uğruyor.
Millet İttifakı mitingleri ise daha canlı. Bakıyorsunuz Kılıçdaroğlu, yanında Ekrem İmamoğlu ile bir şehirdeyken aynı anda Meral Akşener yanında Mansur Yavaş ile bir başka şehirde konuşuyor.
Mitingleri karşılaştırdığınızda sanki Kılıçdaroğlu anketlerin gösterdiğinden daha önde görünüyor.
Seçimin kaderini, herkesin başını ellerinin arasına alıp elini vicdanına koyacağı son üç gün belirleyecek.
Sadece döviz kuru, faiz filan değil, ülkenin geleceği öyle belirlenecek.