Metropoll’ün seçim sonrası bir anketine göre iktidara oy verenlerin yüzde 23’ü, muhalefete oy verenlerin yüzde 29’u oy verebilecekleri yeni bir parti arzu ediyormuş. Gerçekten de hukuk, demokrasi ve ekonomide ülkenin gidişatından mutsuz, siyasetten umudunu kesmiş, seçimden bir değişim çıkmamasından hayal kırıklığı yaşayan bir kesim var. Bu kesimin bir çıkış yolu bulma, gruplar halinde birleşerek bir siyasi önder arayışına girdikleri gözleniyor.
Bu kesimin amacı herkesin ve kesimin özlemini çektiği gibi Türkiye’yi hukukun üstün olduğu ileri demokrasiye, özgürlük ve refah devletine dönüştürmek. Bu amacı gerçekleştirmek için yapılması gerekense herkesin gayet iyi bildiği üzere aşağıdaki yapısal reformlar:
- Yargıyı yasama ve yürütmeden tam bağımsız, kaliteli hizmet üretir ve kendisi hukukun üstünlüğüne tam riayet eder hale getirmek. Başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükleri koruyup geliştirmek;
- Yürütmeyi yargı ve yasama yoluyla etkin denetlemek ve sınırlamak, TBMM’nin yürütmeyi denetleme yetkilerini artırarak yürütme ile yasama arasındaki ilişkileri dengeye oturtmak;
- Eğitim, ekonomi, güvenlik, dış ilişkiler gibi konularda temel politikaları oluşturan anayasal özerk kurumlar oluşturmak ve yönetim kararlarına yüksek oranda bir kesimin katılmasını sağlamak.
Oligarşik yapılar ve önder arayışı
Mevcut oligarşik siyasilere güvenemeyip meşru amaçlarını hayata geçirmek için kendiliğinden harekete geçen bu kesimler Türkiye’nin geleceğinden, hızla bir Orta Doğu ülkesine evrilmesinden endişe etmekte oldukça haklılar.
Zira kişisel hırs ve menfaat kaygısıyla devlet kurumlarını aralarında peşkeş çeken oligarşik siyasetçilerin keyfi ve kötü yönetimi sonucunda ülkemiz bir ileri bir geri gitmekte. İkinci yüzyılına giren Cumhuriyetimiz 2016’daki orta demokrasiden 2023’te seçimli otokrasi seviyesine gerilemiş bulunmakta. 2001 krizinde uluslararası kredi kurumlarının baskısı ile başlatılan demokratikleşme sürecinde 15,000 dolar seviyesine yaklaşan kişi başı milli gelirimiz demokrasiden otokrasiye gerilemeyle birlikte 2023’te 8,000 dolar seviyesine düşmüş bulunmakta.
“Zihni Sinir” yöntemleri ve Şimşek
AK Parti liderliğini ve cumhurbaşkanı yetkilerini yetkin bir öndere bırakmayacağına, yerine bir önder de yetiştirmediğine göre Erdoğan’ın arzu edilen yapısal reformları yaparak Türkiye’yi dönüştürmesini beklemek boşuna.
“Zihni sinir” misali bir kamu yönetimi ve para politikası ile “Merkez Bankası” ile “fiyat istikrarı” mefhumlarını tarumar eden Recep Tayyip Erdoğan’a ekonomik konularda bile dönüşümü gerçekleştirmek için ne kadar güvenilebilir? Birkaç yıl önce kapı dışarı ettiği Mehmet Şimşek’i yalvar yakar geri çağıran Erdoğan, Şimşek’in kararlarına ne kadar tahammül edebilir? Her an geldiği yere gönderilebileceğini bilen Şimşek, hangi yapısal reformu yapabilir, ekonomin ihtiyacı olan köklü kararları hangi güvenle alıp sürdürebilir? Her şey Erdoğan’ın iki dudağı arasında. Erdoğan bir gece yarısı kararnamesi ile Şimşek ve ekibini görevden alabilir, hatta TBMM’nin kanunlaştırdığı uluslararası sözleşmelerden de bir çırpıda çıkabilir.
Gelelim muhalefet cephesine
İktidar cephesine güvensizlik tavan yapmış iken mevcut siyasi yelpazede ağır bir seçim yenilgisi alarak ülkeyi 5 yıl daha iktidara mahkûm etmiş olan muhalefet de bu kesimlere bir umut ışığı bile verememekte. AK Parti tabanı kaymayacağına veya üçe bölünmüş milliyetçi kesim konsolide olmayacağına göre İYİ Partinin de böyle bir dönüşümü sağlaması mümkün değil.
Diğerlerinin de umut vaat etmediği ortamda Türkiye’nin dönüşümü umutları CHP’nin yeni bir parti arayan kesimlere de önderlik edecek şekilde dönüşmesine bağlı. Fakat cumhurbaşkanlığı ihtirası ile ittifakı kuran, kazanacak bir aday bulmak yerine kendi adaylığını son aşamada bir oldu bitti ile Meral Akşener’e de kabul ettiren Kemal Kılıçdaroğlu’nun sığınacak hiçbir mazereti yok. Kendinden başka herkesi değiştirse de en yakınındaki isimler bile (CHP’nin değil) CHP’deki değişimin Kılıçdaroğlu’ndan başlaması gerektiğini açıkça söylüyor. Fakat otokratik bir parti lideri olan Kılıçdaroğlu, değişime tek başına karşı duruyor; kendi belirlediği delegelerin sadakatinin derecesine bağlı olarak direncinde başarılı da olabilir.
Erdoğan, İmamoğlu’na fırsat verir mi?
Görünürde Kılıçdaroğlu’na karşı en güçlü aday, “değişmeyen şey, değişimdir” düsturu ile yola çıkan Ekrem İmamoğlu. İmamoğlu başarılı olamazsa hem genel başkanlığı hem de gücünün en büyük kaynağını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığını da elinden kaçırabilir.
Öte yandan seçim öncesinde “Erdoğan’ı yenebilir” görünen İmamoğlu’nun siyasi kaderi en az 5 yıl daha ülkedeki tüm ipleri -yargı üzerindeki etkisi dolayısıyla- Erdoğan’ın elinde. Anayasa’nın kesin hükmüne rağmen 2028’de de cumhurbaşkanı adayı olacağı 2023’teki adaylık sürecinden kestirilebilen Erdoğan’ın karşısına İmamoğlu’nun çıkmasına izin vermeyeceği ise apaçık ortada.
Siyasi yasak ilmiği boynunda asılı duran İmamoğlu’nun, Türkiye’yi dönüştürmekte başarılı olması oldukça zor. Sadece CHP liderini devirmesi başarılı olması yeterli değil; en başta CHP’ni değiştirmesi, Türkiye’yi dönüştürecek ileri görüşlü bir vizyon, sağlam bir strateji ve yol haritası sergilemesi, adeta siyaset üstü bir platform oluşturarak tüm siyasi kesimleri ikna etmesi, yeni bir parti arayanları taraftar kazanması ve mevcut oligarşik siyasi yapının değişmesini sağlaması gerekiyor. Bu yapı değişmediği sürece İmamoğlu’nun CHP’nin liderliğini ele geçirmesinin Kılıçdaroğlu’nun lider kalmaya devam etmesinden hiçbir farkı olmayacak. Siyasette oyuncular değişse de oyun ve kuralları aynı kalmaya devam edecek; Türkiye geleneksel sorunları içinde bocalamaya devam edecek.
Önder adaylarının zor görevi
İster mevcut siyasi parti önderleri isterse yeni ortaya çıkacak olan önder adaylarının üstlenmek zorunda olduğu zorlu görev, adeta siyaset üstü yeni bir parti olmasını arzu eden yüzde 23 ila yüzde 29’luk kesimin vizyonuna sahip çıkmak, gerçekleştirmek için sağlıklı bir strateji ve yol haritası çizmek ve bu yönde geniş toplum kesimlerinin desteğini alacak bir uzlaşma platformu oluşturmaktır.
Bu zorlu göreve soyunacak önder adayının bunu vaat etmesi yetmez; hukuk, demokrasi ve refah vaadine gerçekleştirme yolunda ilk ve en önemli engeli, mevcut oligarşik, hesapvermez ve yolsuz siyaseti ve siyasetçiyi nasıl değiştireceğini, Türkiye’nin köklü dönüşümü için geleceği inşa edecek olanları nasıl dönüştüreceğini sağlam bir strateji, yol haritası ve gerçekçi hedefler ile ortaya koyması gerekiyor.
Önder adaylarının oligarşik siyasete son vermeyi, siyasetçileri terbiye ederek dönüştürmeyi, kamu yönetimine talip olan siyasiler ve kamu görevlileri dahil herkesin istisnasız, kayıtsız şartsız hukuka hesap vermesini sağlamayı samimi olarak taahhüt etmesi ve gerçekleştirmek için çalışması gerekiyor.
Oligarşik yapıyı sonlandırmak
Çünkü Türkiye’yi dönüştürmek için oluşturulacak yol haritasında ilk hedef, oligarşik siyasete ve siyasetçilere son vermek, siyasetle uğraşan ve kamu yönetiminde görev alan herkesin hukuka etkin olarak hesap vermesini sağlamak olmalıdır. Bunun için ise aşağıda belirtilen adımların hızla atılması gerekiyor:
- Siyasî etik yasası ile siyasetçi ve kamu görevlilerinin davranış kurallarının oluşturulması ve icra edilmesi;
- Her seviyede kamu görevlileri ile cumhurbaşkanı, bakanlar ve milletvekillerinin suçlarını özgürce soruşturacak uzman bir adalet yüksek mahkemesi kurulması;
- Oligarşik siyasi partiler yasasının merkez yönetim yetkilerini kısıtlamak, delegelik sistemini kaldırılmak, blok liste seçimleri yasaklamak ve parti içi kariyer ilerlemesini liyakate bağlamak suretiyle demokratikleştirip dinamikleştirmek,
- Seçim bölgelerini idari yönetim birimlerinden bağımsız, homojen ve artık oylar en aza inecek şekilde kalkınma ajans bölgeleri bazında düzenlemek suretiyle halkın iradesinin yönetime daha sağlıklı yansımasını sağlamak.
Değişime önderlik ihtiyacı
Bu hedef ikinci yüzyılında Türkiye’yi daha ileri bir seviyeye getirmek için yanıp tutuşan, bu amaçla gruplar oluşturarak kendilerine bir yol ve önder arayanların, görünürde sadece CHP’de olan liderlik yarışına çıkanların ve bu yarışta kendini öne koymuş bulunan İmamoğlu’nun da yol haritalarında ilk stratejik merhale olmalıdır.
Bunu becerebilen vizyoner bir lider 2028 seçimlerini büyük farkla kazanabilir; Türkiye’de Turgut Özal dönemi ile kıyaslanabilecek yeni bir değişim dönemi başlatabilir.
Bu müstakbel önderin kim olabileceğini ise Seda Demiralp YetkinReport’taki yazısında “muhalefetin güçlü ilham verici ve sürükleyici bir liderliğe ihtiyacı var, bu lider bir partiden mi yoksa bambaşka yepyeni bir siyasi hareketten mi çıkar bilemiyoruz” diyerek tarif ediyor.