Merkez Bankası (TCMB) 27 Temmuz’da yılın üçüncü enflasyon raporunu yayınladı. ‘Raporun tanıtıma ilişkin bilgilendirme toplantısında’ TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın yapacağı konuşma büyük bir merakla bekleniyordu. Acaba TCMB enflasyon tahminlerini gerçekçi bir düzeye yükseltecek miydi? Konuşmadan sonra sorulacak sorulara nasıl yanıtlar verecekti?
Hem enflasyon raporuna hem de soru-cevap kısmına ilişkin izlenimlerimi aşağıda belirteceğim. Ama öncelik bir sürprizde.
Görevden alma ve atamalar
Toplantının bitiminden yaklaşık on iki saat sonra, 28 Temmuz’un ilk dakikalarında para politikasının ve TCMB’nin itibarı açısından olumlu bir gelişme yaşandı. Eylül 2021’de yüzde 19 düzeyinde olan enflasyonu, uyguladığı para politikası sonucunda sıçratan TCMB yönetiminden üç Başkan yardımcısı (Emrah Şener, Taha Çakmak ve Mustafa Duman)- görevden alındı. Daha önce TCMB Başkanlığı’ndan alınıp BDDK Başkanlığına getirilen Şahap Kavcıoğlu da dikkate alındığında, böylelikle, o garip faiz kararlarını alan Para Politikası Kurulu’nun beş üyesinden dördü değişmiş oldu.
Dahası, görevden alınan Başkan Yardımcılarının yerlerine atanan üç yeni Başkan Yardımcısı, (Cevdet Akçay, Fatih Karahan ve Hatice Karahan) özgeçmişleri dikkate alındığında, para politikası ve makro ekonomi alanlarında yetkin isimler. Böylelikle finans ve bankacılık uzmanı Başkan Gaye Erkan’ın yanına üç iyi yetişmiş makro iktisatçı geldi; TCMB yönetimi güçlendi.
Yanlış içindeki doğru
Burada bir parantez açmam gerekiyor. O da şu: Merkez Bankası bağımsızlığı açısından bakıldığında, Başkan’ın ya da yardımcılarının kolaylıkla görevden alınabilmeleri iyi bir şey değil. İlgili iktisat yazını, her istenildiğinde bu tür görevden alınmaların yapılabilmesine izin veren bir yasal yapısı olduğunda, o merkez bankasının ‘politik açıdan’ bağımsız olmadığını vurgular.
Gelin görün ki Türkiye ekonomisi öyle bir noktaya geldi, TCMB para politikası açısından o kadar büyük yanlışlar yaptı ve enflasyonu patlattı ki, Başkan ve yardımcılarının görevden alınmalarını benim gibi çok sayıda iktisatçı son derece olumlu karşıladı. Umarım, bu tür görevden almalar sona erer; hatta buna izin veren yasal yapı değiştirilir ve Mayıs 2001’deki yasal değişiklik sonrasındaki biçimine döner TCMB yasası.
Tahminler artık daha gerçekçi
Sıra enflasyon raporunda ve Başkanın sunum performansında. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor. Uzunca bir süredir enflasyon raporuna ilişkin sunumları dinlemiyordum. Enflasyonu patlatıp enflasyonu düşürmekten, kuru sıçratıp liralaşmadan bahsedilmesine dayanamıyordum. O tiyatronun izleyicisi olmak istemiyordum. Bu sefer, radikal bir değişiklik olur mu umuduyla televizyonun başına geçtim. İzlenimlerim şöyle:
Birincisi, Başkan’ın sunumu güzeldi. Sunumun arkasında da teknik gücü yüksek bir rapor olduğu anlaşılıyordu. Her şeye rağmen, yıllarca dirsek çürüttüğüm TCMB’de, hala doyurucu analiz yapabilen bir kadronun var olduğunu hissetmekten mutlu oldum.
İkincisi, enflasyon tahminleri gerçekçi düzeylere yükseltildi. Bir önceki raporda yüzde 22,3 olarak tahmin edilen 2023 sonu enflasyonu yüzde 58’e, yüzde 8,8 olarak tahmin edilen 2024 sonu enflasyonu ise yüzde 33’e getirildi. 2025 sonu için ise yüzde 15 düzeyinde bir tahmin açıklandı. 2023 sonu için yaptığım tahminler sonucunda yüzde 65-70 aralığında bir yerde oluşmasını bekliyordum enflasyonu. Ama sonuçta TCMB’nin elinde çok daha teknik modeller var; yüzde 58’e diyeceğim fazla bir şey yok.
İtibar kaybeden yapı değişti
Elbette, “peki, birkaç ay önce yaptığı tahmini 35,2 puan yükselterek yüzde 58’e çıkaran bir kurumun yeni tahminlerine neden güveniyorsun?” diye sorabilirsiniz. Bunca itibar kaybeden bir para otoritesinin için haklı bir soru olur. Basit bir nedenim var: Sunumdan birkaç saat sonra, Murat Yetkin önemli bir noktaya dikkat çekti: TCMB’nin yayınladığı enflasyon raporunda, 2023-24 enflasyon tahminlerindeki güncellenmenin hangi nedenlerden kaynaklandığını rakamsal olarak veren bir tablo var. Burada beş ana unsur yer alıyor. İlk dört unsur, kur artışları nedeniyle ithalat fiyatlarının sıçraması, gıda fiyatlarındaki yükseliş, vergi ve ücret ayarlamaları ve iç talepteki artış olarak sıralanıyor.
Yanlış hesabı yapanlar
Beşinci unsur ise çok ilginç: ‘Tahmin sapması ve tahmin yaklaşımındaki değişim’ başlığını taşıyor. 2023 sonu için yapılan enflasyon tahminindeki artışa en büyük katkı, tam 10,9 puan ile bu kalemden geliyor. 2024 sonu tahminindeki yükselmenin ise 5,9 puanı bu kalemden. ‘Enflasyonda Yanlış Hesap Erkan’dan Döndü’ başlığını taşıyan yazısında, Murat Yetkin, bu açıklamayı ‘yeni dönemde tanık olduğumuz ilk saydamlık örneği’ olarak tanımlıyor. ‘Tahmin yaklaşımındaki değişim’ bir miktar ima içeriyor gibi algılanabilir. Sanki, öyle gibi. Yine de olumlu taraftan bakıp, tahmin için kullanılan modeldeki değişim olarak da yorumlanabilir elbette. Neyse, zaten o tahminlerin yayınlanmasına izin veren ya da öyle olmalarına yol açan ekip artık değişmiş durumda.
Buraya kadar güzel ancak…
Buraya kadar her şey güzel. Ancak, evet ne yazık ki yine bir ancak var; o ‘ancak’a yol açan da birkaç neden.
Birincisi, malum soru: 2023 sonunda enflasyon yüzde 58, 2024 sonunda ise yüzde 33 olarak tahmin ediliyorsa, politika faizi neden yüzde 17,5 düzeyinde? Politika faizi bu kadar düşükken nasıl olacak da enflasyon on yedi ay sonra yüzde 33’e düşecek? Yüzde 17,5 olmasının nedeni artık herkesin malumu: Demek ki faizin bir üst sınırı aşmasına izin yok. Malumu son ilan edenler de Saray’a yakın olduğu söylenen iki gazeteci. Yazıları şurada: https://www.ahaber.com.tr/yazarlar/okan-muderrisoglu/2023/07/25/ekonomide-viraji-genis-almak ve https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/ekonomideki-gelismeleri-nasil-okumali-42299843
İkinci neden ilkiyle çok yakından ilgili. Faize bir üst sınır olunca, yine yan yollara saplıyor. ‘Miktarsal sıkılaştırma’ tanımlaması altında kredi arzını azaltıcı ve kredi faizini yükseltici adımlar atılıyor. En son düzenleme 25 Temmuz’da yapıldı; politika faizi yüzde 15’ten 17,5′ e çıkarıldı. ‘Faiz artırmadan faiz artırmanın’ yeni bir örneği bu düzenleme. “Ama bu sayede bazı sektörlere ve bazı tür kredilere olumlu ayrıcalık da yapılmış olunuyor” denilebilir. Sonuç değişmiyor; bu bir yan yol. Faizin aşmasına izin verilmeyen bir üst sınırı, kırmızı ışığı olduğu kanısını iyice güçlendiriyor.
Merkez Bankası ve kırımızı ışığı
Üçüncüsü, sapılan yan yol nedeniyle, kredi faizi yükselirken mevduat faizinin düşmesi. Üstelik, Gaye Erkan mevduat faizinin düşerek yüzde 17,5 olan politika faizine yaklaşmasını olumlu bir gelişme olarak belirtti. Oysa, beş ay sonraki enflasyonun yüzde 58, on yedi ay sonrakinin ise yüzde 18 olarak tahmin edildiği bir ülkede, mevduat faizinin çok düşük olan politika faizine yaklaşması iyi bir şey değil.
Evet, arzu edileni, politika faizi-mevduat faizi-kredi faizi üçlüsünün birbirlerinden kopuk olmamaları. Ama hangi düzeyde? Enflasyona uygun bir düzeyde. Dahası, Kur Korumalı Mevduat (KKM) belasından kurtulmak istenilen bir ortamda, lira cinsinden tasarruf sabini enflasyonun altında ezdirmenin ne anlamı var? Yine aynı ‘kırmızı ışık’ meselesine geliyoruz.
KKM yükü TCMB’ye mi aktarılıyor?
Dördüncüsü, soru cevap kısmında, Başkan’ın KKM’nin Hazinedeki kısmının TCMB’ye aktarılması ile ilgili soruya verdiği cevap iyi olmadı. İktisat yazınında, merkez bankası bağımsızlığı açısından üç ana kavram var. Politika bağımsızlığına yukarıda değindim. Kırmızı ışık meselesi, TCMB’nin araç bağımsızlığına -faiz düzeyini temel görevi olan enflasyonla mücadele için gereken düzeyde belirleyebilmesi- sahip olmadığını gösteriyor. Üçüncü bağımsızlık kavramı ise ‘ekonomik bağımsızlık’; yani, bir merkez bankasının ülkesinin hazinesine kredi açmaması. 2001’de TCMB yasasında yapılan değişiklik ile bu tür kredilerin -ki kısa vadeli avans (KVA) olarak adlandırılıyorlardı- açılması yasaklanmıştı. Oysa KKM’nin Hazine’deki kısmının TCMB’ye aktarılması, bir bütçe harcamasının TCMB’den finanse edilmesi demek. Özü itibarıyla bir KVA uygulaması bu. Erkan bu düzenlemeyi savundu. Tamam, mevcut koşullarda bunu eleştirmesi çok zordu ama savunmak yerine hiç olmazsa soruyu geçiştirebilirdi.
U-dönüşü gerekiyor gibi
Kıssadan hisse şu: Yazının ilk kısmında altını çizdiğim olumlu gelişmelerin sürmesi ve para politikasının makule dönmesi için, politika faizine ilişkin kırmızı ışığın kalkması gerekiyor. Bunun da açık açık kamuoyuna duyurulmasında sayısız yarar var. Yapılır mı? “Olmaz” demeyin. Dış politikadaki U-dönüşlerine baksanıza.
Faiz konusunda da bir U-dönüş yapılsa, Türkiye ekonomisinin rahatlaması adına önemli bir adım atılmış olunacak. O adım yeter mi? Yetmez elbette. Ama kırmızı ışık kalkmadan da ekonomi politikası makule dönemeyecek; dönemeyince de enflasyon düşmeyecek.