Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu, dün (24 Ağustos) politika faizini yüzde 17,5’ten yüzde 25’e yükseltti. Yayınlanan duyuruda “Kurul, …dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için parasal sıkılaştırma sürecinin devamına karar vermiştir.” denildi.
Hem 750 baz puanlık artış hem de sıkılaştırmanın süreceği açıklaması, olumsuz havayı birden değiştirdi. Zira toplantı öncesinde politika faizinin en fazla yüzde 20’ye yükseltileceği bekleniyordu. Faizin yüzde 20’nin altında kalmasını bekleyenler de vardı. Böylece para politikasında rasyonelleşme adına, olumlu bir sürpriz yaşandı.
Bu tür kararlara en hızlı tepki hemen her zaman döviz piyasalarından gelir. Kararın açıklanmasından yaklaşık dört saat sonra, dolar kuru 26 liranın altında düşmüştü. 25 Ağustos günü bir miktar yükselse de (sabah 09.56 gibi) dolar kuru 26,4 düzeyindeydi. Oysa karar açıklanmadan önce 27,2 düzeylerinde bir seyir izliyordu.
Yüzde 25 olumlu karşılandı
Kısa süre içinde gerçekleşen bu kadar ters ve bayağı büyük hareketlerin arkasındaki nedenleri açıklamak çok güç. Hele açıklanmaya çalışılan döviz kurundaki hareketler ise. Ama son tahlilde, kararla birlikte döviz piyasasına (kura) bir müdahale yapılmadıysa, kararın bayağı olumlu karşılandığının altını çizmek mümkün. Kaldı ki, kuru bu denli düşürecek bir döviz müdahalesini yapmak için yeterli rezervi de yok TCMB’nin. Faiz kararı olumlu karşılanmasaydı, müdahale ile kuru düşürseniz bile, birkaç saat sonra muhtemelen eski seviyeye dönerdi.
Kurdaki hareketi bir tarafa bırakıp, karara ilişkin birkaç noktaya değineyim. İlk olarak işe ‘şüpheci taraftan’ yaklaşayım. Şu: Politika faizinin üzerine çıkılmasının istenmediği bir düzey olduğu düşünülüyordu. Bu üst sınırın yüzde 25 olduğuna dair bir görüş birliği vardı. Daha düşük olduğunu düşünenler de mevcuttu. Dikkat: Dün açıklanan politika faizi de yüzde 25. TCMB, 2024 ortalarında enflasyonun yüzde 60 civarında bir yerde gerçekleşeceğini tahmin ediyor. Yıl sonu tahmini ise yüzde 33. Açık ki yüzde 25, on altı ay sonra enflasyonu yüzde 33’e getirmek için yeterli değil.
Ölçü Eylül toplantısı
O zaman soru şu: Faiz artırma süreci devam edecek ve politika faizi -TCMB’nin artık kısa vadeli hedefi yerine geçen- enflasyon tahminlerine uyumlu bir düzeye çıkarılacak mı? Bu durumda gelecek Para Politikası Kurulu toplantısı çok önemli hale geliyor. Eylül toplantısında politika faizi tekrar yükseltilirse, mesela 30 yapılırsa, o zaman, para politikasının üzerindeki baskının gevşetildiği anlamına gelir. Yok, politika faizi değiştirilmezse, yüzde 25 üst sınırının sürdüğü sonucuna ulaşacağız.
Vurgulamak istediğim ikinci nokta karar metniyle ilgili. Yazının başlığında faiz kararına ilişkin açıklamadan yaptığım alıntı olumluydu; sıkılaştırmanın süreceği umudunu veriyordu. Bu da az önce belirttiğim olumsuz gelişmenin yaşanmayacağını, o kadar da karamsar olmamak gerektiğini söylüyor bize. Karar metni, bir önceki yönetim zamanındaki garip içerikten kurtarıldığı için zaten TCMB’nin itibarını artırıyor. Ama daha önemlisi şu: TCMB, şeffaf bir biçimde, 27 Temmuz’da yayınladığı yılın üçüncü Enflasyon Raporu’ndaki enflasyon tahminlerinin yukarıya doğru -tahmin aralığının üst sınırına doğru- sapma ihtimalinin arttığını söylüyor bize. 2024 sonu için değil de 2023 sonu ve arada kalan dönem için. Para politikasının itibarını artırmak açısından önemli. Aynı zamanda yaptığı tahminlerin, enflasyon beklentileri oluşturulurken arzulanan çıpa işlevini görmesi için de kayda değer.
Gerekli olsa da “şahin” sayılmaz
Üçüncü nokta, karardan hemen sonra büyük bir süratle yapılan ‘şahin TCMB’ açıklamalarına ilişkin. Kararın olumlu olduğunun altını özenle çizdim. Ama el insaf, 2024 ortası için TCMB’nin tahmin ettiği enflasyon yüzde 60’ın üzerinde. Nasıl oluyor da yüzde 25 şahin oluyor?
Dördüncüsü, politika faizinin artması, bu faizin belli bir katsayı ile çarpılması sonucu hesaplanan kredi faizi üst sınırını da yukarıya çekiyor. Kaldı ki bu katsayının yükseltileceğine dair açıklamalar da yapıldı. Ayrıca, karar sonrasında döviz kurunun geldiği düzey dikkate alındığında, lira değer kazandı. Ters bir gelişme olmazsa, kur korumalı mevduatın TCMB’ye getirdiği yük azalmış olacak. Politika faizine ilişkin bir üst sınır varken, enflasyonu dizginlemek için mecburen yan yollara sapılıyordu. Kredi faizinin yükselmesini sağlamak kolaydı ama mevduat faizini -tasarruf sahibinin dolara ya da altına yönelmemesi ya da harcamalarını artırmaması için- yeterli bir düzeye çekmek zordu. Bu da rasyonele dönüşün önündeki önemli engellerden biriydi. Politika faizinin yükselmesi mevduat faizini de yansıyacak. Bu açılardan da olumlu.
Para politikası yetmez
Beşinci nokta ise şu: Sadece para politikasını rayına oturtmak yetmez. Ekonomimizde son birkaç yılda giderek artan riskleri nasıl ortadan kaldıracağımız çok önemli. Büyümeyi nasıl sürdürülebilir kılacağız? Yoksulluğu nasıl azaltacağız? Ayrıntılı bir ekonomi programına ihtiyaç var. “Merak etmeyin OVP yakında açıklanacak” deniliyor. Ama klasik OVP’lerde bu ayrıntı yok. Kafamdaki örnek, IMF ile yapılan stand-by anlaşmalarında tasarlanan programa benziyor; çok ayrıntılı.
Öyle bir program ki, maliye politikasında atılacak adımların yol haritası var. Kamunun döviz cinsinden gelir garantilerine ilişkin ne yapacağı anlatılıyor. Kamunun döviz cinsinden açık pozisyonun nasıl kapatılacağı planlanıyor. Para politikasının TCMB’nin işi olduğu vurgulanıyor. Muğlak bir ortada vadede yüzde 5 hedefi yerine gerçekçi enflasyon hedefleri açıklanıyor. BDDK’nın ve TCMB’nin son iki-üç yılda yaptıkları düzenlemelerin nasıl ortadan kaldırılacağı belirtiliyor.
Eşgüdüm Hazine’de olmalı
Yeter mi? Yetmez elbette. Tüm idarenin aynı dilden konuşmasını sağlamak gerekiyor. Ulaştırma Bakanlığının ya da sözgelimi Tarım Bakanlığının alanlarında istikrara verecekleri katkı ve yapısal dönüşümü sağlamak için yapılacaklar da o metinde yer almalı. Eşgüdümü Hazine sağlamalı. Bürokratlar belli aralıklarla Hazine’de bir araya gelmeli; tıkanma belirtileri gösteren alanları ele almalı. Programın yapısal ayağında da özenle seçilmiş az sayıda reform yer almalı. Olmazsa olmazı TÜİK’in bağımsız bir yapıya kavuşturulması. TCMB’nin politik açıdan bağımlı olmasına yol açan düzenlemelerin kaldırılması.
Uzatmaya gerek yok; herkesin ne yapacağını bildiği bir programdan ve eşgüdümü sağlayan bir kurumdan söz ediyorum. Merak edenler, 2001 krizinden sonra uygulamaya konulan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programına bakabilirler. O programın daha ayrıntılısı olan ‘stand-by’ anlaşmaları çerçevesinde imzalanmış metinlere IMF’nin internet sayfasından ulaşabilirler.