ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley 25 Ağustos’ta Amman’da Ürdün televizyonu Al Mamlaka’ya özel bir mülakat verdi. Bu mülakat Türk basınında daha çok ABD’nin enerji çıkarları nedeniyle Orta Doğu’dan çıkmaya niyeti bulunmadığı yönüyle öne çıktı; Türkiye bakımından bu önemliydi. Ancak Milley’nin aynı mülakatta Rusya’nın Ukrayna savaşı üzerine yaptığı yorum, yine Türkiye’yi ilgilendirilmesine rağmen fazla ilgi görmedi. Milley, son haftalarda Bat’nın Ukrayna’da yan çizmeye başladığına dair işaretlere bir yenisini ekliyordu.
ABD ve NATO’nun Ukrayna direnişine mümkün olan en fazla katkıyı yapması gerektiğini savunanlardan olan Milley, Ukrayna’da işlerin askeri planlamacıların “düşündüğünden daha yavaş” ilerlediğini söylüyordu. Hollanda ve Danimarka’nın Ukrayna’ya söz verdiği F-16’ların devreye alınmasının bir yılı bulacağı bildirilirken Milley Ukrayna güçlerinin iki ay önce başlattığı “karşı saldırının” başarısız olduğunu söylemek için henüz erken olduğunu da vurguluyordu.
Ukrayna’da zafer kolay değil
Amerikalı komutandan bir gün önce, 24 Ağustos’ta Almanya’nın Die Welt gazetesi Avrupa Birliğinin (AB) Askeri Komite Başkanı, Avusturyalı Orgeneral Robert Brieger ile yaptığı bir mülakatı yayınladı. Brieger, Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilen topraklarını geri kazanmasından “kuşkuları bulunduğunu” söylüyordu.
Evet, Rusya yaptırımlardan askeri bakımdan zarar görmüştü ama bu daha çok yüksek teknolojiyi ilgilendiriyordu. Rusya, Ukrayna’da işgal ettiği topraklarda güçlü savunma hatları inşa etmişti ve Rusya’nın kaynakları bu savaşı daha uzun müddet sürdürebileceğine inanıyordu AB Askeri Komite Başkanı.
Brieger öyle söylemiyor ama Rusya’ya uygulanan ambargonun bazı AB şirketlerini zora soktuğu görülüyor. Örneğin yaptırımlar nedeniyle Rusya’dan çekilen Volkswagen otomotive grubunun AGR adıyla bir Rus şirketi kullanarak VW, Audi, Skoda, Lamborghini, Bentley ve Ducati markalarına hizmet vermek üzere geri döndüğü açıklandı. Brieger’in “Rusya uzun müddet sürdürebilir” cümlesini “Biz o kadar uzun sürdüremeyiz” yorumuyla tamamlamak mümkün.
NATO’nun nabız yoklaması
Aslında Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin 11-12 Temmuz’da Vilnius’ta yapılan NATO Zirvesinde beklediği üyelik davetini alamaması Batı’da bir şeylerin değişmeye başladığının işareti oldu. Belli ki NATO sınırları belli olmayan bir ülkeyi üye almak ve Ukrayna nedeniyle Rusya’yla savaşa girmek istemiyordu.
Ardından, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in Kabine Direktörü Stain Jenssen 15 Ağustos’ta Norveç’te bir konuşmada “Ukrayna’nın topraklarının bir bölümünü bırakması karşılığında NATO üyeliği alabileceğinden” söz etti. Kiev sert tepki “gösterip üyelik için toprak ticareti” fikrinin “Rusya’nın ekmeğine yağ sürmek” anlamına geldiğini söyleyince, NATO “Ukrayna’nın toprak bütünlüğü” siyasetinde değişiklik olmadığını duyurdu. NATO bürokratı, tabii öyle olsun demiyorum, sadece bir ihtimaldir diye ekliyordu ama maksat hasıl olmuş, tartışma başlamıştı.
Nitekim yazının başında aktardığım ABD Genelkurmay Başkanı ve AB Askeri Komite Başkanının sözleri Ukrayna’da Batının yan çizmeye başladığını gösteriyor.
Böyle devam ederse Rusya’nın Kırım’dan sonra Donetsk ve Luhansk bölgelerini işgali de yanına kâr kalabilir.
Türkiye’nin konumu
Türkiye şu anda Rusya’nın 17 Temmuz’da durdurduğu tahıl satışı anlaşmasına dönüş için çaba harcıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 25 Ağustos’ta Ukrayna’da idi; Rusya ile de görüşecek. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bir yandan Yevgeni Prigojin vakası nedeniyle iç siyasi sorunları derinleşen karşıtı Vladimir Putin ile temasta. Putin, BM’nin ABD ve AB namına verdiği sözler tutulmazsa ve Rusya’nın da tahıl ve gübre ihracına izin verilmezse anlaşmaya dönmeyeceğini söylüyor.
Erdoğan NATO Zirvesi öncesi Türkiye’ye gelen Zelenski’ye üyelik desteği vermesi, nasıl olsa olmayacak duaya âmin demek olsa da Ukrayna ve Rusya arasında denge siyasetini sürdürdüğünü gösterdi. Kaldı ki Türkiye, Rusya’nın 2014’te Kırım’ı işgal ve ilhakına da baştan itibaren karşı çıkıyordu.
ABD Genelkurmay Başkanının Ukrayna’da işlerin umduğu gibi gitmediğini söylerken yeniden İsrail-Ürdün siyasetinde Orta Doğu’ya yeniden vurgu yapması, o vurguda Suriye ve Irak’a yer vermesi, ABD’nin bir dış politika revizyonuna işaret ediyor olabilir ve ekonomik krizden çıkmaya çalışan Türkiye’yi fena halde ilgilendirir.