Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dış politikada zafer haberleri veremedikçe içeriyi sıkıştırıyor. Dikkatleri ekonomiden dağıtmak için attığı Anayasa değişikliği hamleleri nafile çıktıkça da girişilen bütün medya operasyonlarına rağmen, 2024’te IMF’yi filan mumla aratacak kemer sıkma politikaları saklanamaz hale geliyor. Oysa, özellikle de haberleri çoğunlukla TRT’den alan seçmen kitlesi için şu sıra, tam da Gazze Krizi devam ederken “Erdoğan’ın dış politika zaferi” olarak duyurulabilecek gelişmelerin iç siyasette kullanım değeri yüksek olurdu.
Ama öyle olmuyor. Erdoğan, Rusya’nın Ukrayna’ya savaşında Türkiye’nin uzlaşmacı politika uygulayarak elde ettiği başarıyı Gazze Krizinde bir tarafı (İsrail) düşman, diğer tarafı (Hamas) dost ilan ederek elde etmeye çalışıyor. Hal böyle olunca da Erdoğan Cezayir dönüşünde Türkiye’nin ateşkes, rehine takası ve insani yardımın ulaştırılması konusundaki çabalarını methederken, atı alan Üsküdar’ı geçiyor, Hamas hem kendisi hem İsrail’le konuşabilen Katar ve Mısır’la işi bağlıyor.
Böylelikle dikkatler yine Torba Yasa ile 31 Mart yerel seçimleri sonrasına biriktirilen kemer sıkma politikalarına, emekli aylıklarına, gelmeyen yatırımlara çevriliyor.
Bir “dışarıda sıkışma” örneği
Pazar günü haber merkezlerine şöyle bir haber ulaştı: Erdoğan MİT Başkanı İbrahim Kalın’a talimat vermiş, o da İsrail’le rehine takasına başlayan Hamas’ın elindeki Taylandlıların serbest bırakılmasını sağlamıştı. Ardından bir haber daha: Hamas, Erdoğan’ın ricasıyla Gazze’deki Şamir Hastanesinde çalışırken kısılıp kalan 10 Taylandlının tahliyesinin tamamlandığını açıklamıştı. Bir haber daha: Hamas, Gazze’deki bir Rus vatandaşını da Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in “Filistin davası” duruşunu takdirlerini göstermek amacıyla serbest bırakmıştı.
MİT Başkanı Kalın’ın Gazze’de kısılıp kalan bütün Türk vatandaşlarının tahliyesi için de elinden geleni yaptığından eminim. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da oradan oraya koşturup duruyor. Erdoğan, Hamas üzerinde, Taylandlılar için kullandığı forsunu halen kalan Türk vatandaşları için de kullanmaya çalışıyordur mutlaka, değil mi? Ama işin içine Rusya açıklaması da girince bunun daha çok Hamas’ın diplomasi operasyonu olduğu da anlaşılabilir.
Hamas adeta -perde arkasından ABD’nin de etkisiyle bağladığı geçici ateşkes anlaşmasında dışarıda bıraktığı Türkiye ve Rusya’nın gönlünü alıyor, “sizin yeriniz ayrı” demeye getiriyor.
Sahi yüzde 50+1’e ne oldu?
Erdoğan 17 Kasım’da Almanya Başbakanı Olaf Scholtz’u “Siz İsrail’i bağlayın Hamas işi bende” diyerek ve kendi evinde Holokost suçluluk kompleksiyle suçlayarak İsrail politikasını değiştirmeye ikna edememişti. Dönüş yolunda yüzde 50+1 çıkışı yaparak içeriye döndü. Böylelikle iki defa Cumhurbaşkanı seçilmesini borçlu olduğu Cumhur İttifakı ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli olmasa da muhalefet partilerini böylece bir Anayasa değişikliğine ikna edebileceğini düşünüyordu belki de.
O da olmadı. Bahçeli, Erdoğan’a nezaketini bozmadan kapıyı kapattı. CHP lideri Özgür Özel “İstersen ortağını değiştir ama bizimle Anayasa değiştiremezsin” dedi. HEDEP, “Oyun düştüğü için mi Anayasa değişikliği” diye reddetti. Gözler Erdoğan’ın ne diyeceğine çevrilmişti. Ama o hafta AK Parti Grup toplantısı yoktu. Olsun Cumhurbaşkanının Cezayir seyahati vardı; dönüşte uçakta kesin konuşurdu.
Beyefendiyi rahatsız etmeyelim
Kendi adıma söyleyeyim, Erdoğan’ın Cezayir uçağına davet ettiği gazeteciler arasında en az iki meslektaşın, o günlerde Türkiye’nin tartıştığı bu konuyu, usturuplu şekilde de olsa Cumhurbaşkanına soracak habercilik refleksine sahip olduklarını biliyorum. Ya onlar da habercilik reflekslerini kullanmadı, ya da psikolojik operasyonlardan sorumlu devlet yetkilileri, “Bu konuyu açmayalım”, ya da “yazmayalım” dediler. Nafile sorularla beyefendiyi rahatsız etmenin alemi yoktu.
Yüzde 50+1 konusu da sanki açan başkasıymış gibi, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesine hamlesi gibi rafa kaldırıldı.
Erdoğan’ın talimatıyla Taylandlıların serbest kalması Türkiye’de en sadık AK Parti seçmenini bile emekli maaşlarının ne olacağı, asgari ücretin ne olacağının onda biri kadar meşgul etmez.
Elde kalan, eğer Erdoğan bugün yarın şapkadan bir başka tavşan çıkarmazsa, yine ekonominin akıbetidir.
Meclis’te Plan ve Bütçe Komisyonu tartışmalarında en çok tartışmaya yol açan bakanlık bütçeleri arasında Ulaştırma Bakanlığının olması rastlantı değil; en çok boşa giden, yanlış yapılan ya da yapılması gerekirken yapılmayan yatırım iddiası orada çünkü.
İçeriyi sıkıştırmak
Plan ve Bütçe’de bakanlık bütçeleri tartışıldıktan sonra sıra Torba Yasaya geldi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin meziyetleri sayesinde bir yandan Gazze’deki Taylandı rehinelerin tahliyesiyle uğraşan Cumhurbaşkanımız diğer yandan vatandaşların banka hesaplarından alınacak vergi oranlarının yüzde 15’ten yüzde 40’a kadar çıkarılabilmesiyle uğraşıyor.
Sözcü’de Deniz Zeyrek güzel yorumlamış: İhracatçıya ve inşaatçıya her türlü vergi indirimi ve kolaylık sağlanırken, diğer kesimlerin her kuruşuna kesinti geliyor; bankadaki tasarruf hesaplarınız dahil.
Ama zamanında Süleyman Demirel’in meşhur ettiği deyim gibi, “Turpun büyüğü heybede”. Bunlar daha iyi günlerimiz. Erdoğan 31 Mart seçimlerini kazanma planları yapıyor. Sonrasında IMF’yi mumla aratacak kemer sıkma politikaları gelmesi kimseyi şaşırtmamalı.