Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 7 Aralık’ta aralarında Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in de bulunduğu bir dizi görüşme yapmak amacı ile Atina’ya gitti. Yedi yıldır yapılamayan Yüksek Düzeyli İşbirliği toplantısı da bu vesileyle yapılacak. Ege denizinde karşılıklı olarak askeri tatbikatların azaltılması gibi adımların atılmasıyla, en azından Ege’de bir yaz ve güz geçti; her iki ülkedeki turizm sektörü de memnun.
Erdoğan’ın Atina’da Miçotakis’e “Aramızda diyalogla çözülemeyecek sorun yok” diyeceğini, ziyaret öncesinde Kathimerini gazetesine verdiği uzunca mülakattan biliyoruz. Erdoğan’ın son zamanlarda yaptığı en mülayim dış politika açıklamasıdır. Özellikle son zamanlarda İsrail’den Almanya’ya dek, gerilimlerin üst perdeden dile getirdiği çıkışlar ardından Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerin gerilim değil işbirliği havasına evrilmesi iki ülkenin de bölgenin de yararına olur kuşkusuz.
Erdoğan BAE’deki Çevre Zirvesi (COP28) dönüşünde uçağına kabul ettiği gazetecilere yaptığı açıklamada da bu ziyaretin Yunanistan’la ilişkilerde “yeni bir sayfa açacağını umduğunu” özellikle vurgulamış. İyi de yapmış ama akla takılan bir konu var.
Size demedim ki, PKK’ya dedim
Uçaktaki gazetecilerin Cumhurbaşkanına sormadığı soruyu Kathimerini sormuş. “Bir gece ansızın gelebiliriz” konusu… Erdoğan iki yıl kadar önce, 3 Eylül 2022’de Teknofest’te Yunanistan’ın Adaları silahlandırması konusu gündemdeyken şunları söylemişti: “Adaları işgal etmeniz falan bizi bağlamaz. Vakti saati geldiğinde gereğini yaparız. Hani diyoruz ya: Bir gece ansızın gelebiliriz.” Devamında şu cümle de var: “Yunanistan’a tek cümlemiz var; İzmir’i unutma.”
Miçotakis de, Paris ziyaretinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile ortak basın toplantısında Erdoğan’a “Gün ışığında bekliyoruz” yanıtı vermişti.
Erdoğan gün ışığında Atina’da ne mi diyecek Miçotakis’a bu konuda? Kathimerini den -ve İletişim Başkanlığının tercümesiyle okuyoruz- ” Ülkemizin güvenliğini tehdit eden terör unsurlarına karşı ‘bir gece ansızın geliriz’ dedik ve gereğini yaptık. (…) Yunanistan’ın Türkiye’nin hasmı değil, içinde bulunduğu ittifakın (NATO) kıymetli bir üyesidir.”
Özetle Erdoğan “Ben onu Yunanistan’a demedim ki, PKK’ya dedim” demiş Kathimerini’ye.
Ankara’da başka, Atina da başka mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Miçotakis’le hem de Atina’da görüşecek olması akla bir başka çıkışını daha getirdi.
Miçotakis’in 16-17 Mayıs 2022’deki ABD seyahati sırasında ABD Başkanı Joe Biden tarafından tezahüratla karşılandığı ve Türkiye’ye F-16 satışının da konuşulduğu ziyareti ardından 23 Mayıs’taki Kabine Toplantısı ardından Erdoğan ateş püskürmüştü. Miçotaki ki “Sorunlarımızı aramızda çözelim” kavline rağmen araya “Üçüncü ülkeyi” yani ABD’yi koymuştu, Erdoğan için artık “Miçotakis diye biri yoktu”. Görüşmeyecek, bulunduğu yere gitmeyecek, aynı fotoğraf karesine gitmeyecekti. İlkeli politikanın gereği buydu.
Haydi NATO Zirvesinde aynı kareye girmesi kaçınılmazdı diyelim ama 12 Temmuz’daki NATO Zirvesi sırasında ikili görüşme de yapmış, aynı kareye girmişti. Her ikisi de seçim kazanmıştı ne de olsa; belki Beştepe stratejlerinin “Miçotakis kaybedecek” tahminleriydi onu yanıltıp “Bir daha asla” dedirten.
Şimdi Atina’da aynı kareye Miçotakis’in ev sahipliğinde ve Miçotakis’in dediği gibi “gün ışığında” girmiş oluyor.
Sisi diktatör, bin Selman katildi
Akla başka örnekler de geliyor.
Örneğin Erdoğan 25 Eylül 2019’da BM Genel Kurulu sırasında dönemin ABD Başkanı Donald Trump şeref masasında Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah Sisi’ye de yer verdiği için Erdoğan masaya oturmamış, yemeği protesto etmişti. Bu Erdoğan’ın hâlâ “dostum” olarak andığı Trump’ın, Türk diplomasi tarihindeki kara bir leke olan “Aptal olma” mektubunu yazmasından üç hafta kadar önceydi. Çünkü Erdoğan, Sisi 2013 yılında Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı, Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Mursi’yi devirdiği için Mısır’la ilişkileri rafa kaldırmış, kendisini diktatör ilan etmişti. Sonra Erdoğan nezdinde hatırı büyük Katar Emiri Şeyh Temim devreye girdi, barışıp kucaklaştılar; bugünlerde İsrail’e karşı Sisi’den daha fazla destek arayışında.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, İstanbul’daki Başkonsolosluk binasında Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi emrini vermişti, katil sayılırdı. O dönem MİT’in başındaki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan gidip ABD yönetimini de bu konuda ikna etmişti.Bugün Erdoğan’ın ekonomik krizden çıkış için bir umudu da Suudi Arabistan’da.
“Büyük lokma yut, büyük konuşma”
BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zeyid, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin finansörü ilan edilmişti; bugün biraz daha yatırım sözü i.in Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tur üstüne tur düzenliyor.
Erdoğan’ın Atina’da 7 Aralık’taki temasları da sert söylemlerini mülayim eylemlerini izlemesinin yeni bir örneği. Yunanistan’la ilişkilerin düzelmesinin ABD ve AB boyutlarını da dış yatırım boyutlarını da elbette gözetiyor.
Büyüklerimiz “Büyük lokma yut, büyük konuşma” demişler; Türk atasözüdür.
Erdoğan’ın bu çıkışları, bu u-dönüşleri “Değişen koşullara göre tutum alan başarılı dış politika” gibi dekoratif sözlerle açıklanabilecek eşiği aştı. U-dönüşleri sıklaştıkça sert çıkışların etkisi azalıyor. Elbette her ülke o anda kendi çıkarı neyi gerektiriyorsa onu yapmalıdır. Ama bunun için daha önce muhataplarınıza o an aklınıza en sert ne geliyorsa onu yapıp, onu söylemenizi gerektirmez.
Sonra Ankara’da söylediğiniz Atina’da karşınıza çıkartılır; Kathimerini’nin yaptığı gibi.