Milli Savunma Bakanlığının açıkladığı üzere 9 askerin şehit olduğu 4 askerin yaralandığı 12 Ocak saldırısı PKK’nın üç hafta arayla aynı yere ikinci saldırısıdır. Irak’ın Kuzeyinde 2022’den bu yana PKK’yla mücadele çerçevesinde süren Pençe-Kilit harekâtına yönelik bir önceki saldırının tarihi 22 Aralık 2023’tür; 12 askerin şehit olduğu açıklanmıştır.
PKK’yla bu yıl 40 yılı bulan mücadelede tekrarlanmaktan artık maalesef anlamını yitirmeye başlayan “Kanları yerde kalmayacak” demeçlerinin mürekkebi kurumadan yapılan bu saldırı üzerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 13 Ocak’ta bir tür iç güvenlik kabinesi toplama kararı aldı. İstanbul’da Dolmabahçe’deki Cumhurbaşkanlığı makamında yapılan toplantı 14.30’da başlayacaktı. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Genelkurmay Başkanı Metin Gürak’ın askerlerin cenaze törenine gittikleri Şırnak’tan dönmeleri nedeniyle 16.15’te başlamış. 45 dakika sürdüğü bilgisi var. Bu kadar sürede İletişim Başkanlığının yayınladığı bildiride belirtildiği üzere, sadece terör saldırısına tepki olarak atılacak adımlar ele alınabilir; kapsamlı bir değerlendirme toplantısından çok eyleme yönelik karar toplantısına benziyor; sonuçları bugün-yarın açıklanır.
PKK’yla mücadele sayılara indirgenemez
Toplantı sonrası yayınlanan bildiride dikkat çekici iki unsur var.
Birincisi, “Hain saldırı sonrası başlatılan operasyonlarda Irak’ın kuzeyinde 36, Suriye’nin kuzeyinde 9 olmak üzere toplam 45 terörist etkisiz hale getirilmiştir” cümlesi. Kırk yıldır on binlerce cana mal olan PKK’yla mücadele, üstelik PKK’yla -bildiğimiz kadarıyla en az iki defa müzakereye oturmuş Erdoğan iktidarınca- hâlâ “bizim öldürdüğümüz terörist sayısı daha fazla” söylemine indirgemek büyük hata olur.
Erdoğan hükümetinin fiilen 2016’den bu yana izlediği “tehdidi kaynağında önleme” siyaseti çerçevesinde MİT ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye ve Irak’taki nokta operasyonlarla PKK’nın üst kademesiyle saha elemanları arasındaki emir-komuta zincirini işlemez hale getirme amaçlı eylemlerini ayrı tutmak gerek. Ancak baskıyı sürekli kılma hedefli hava akınlarıyla öldürülen militanların sayısı, resmî açıklamalarla bittiği söylenen örgüte katılımların da sürdüğünü göstermiyor mu?
Bildirideki ikinci unsur da dört ayrı cümlede geçen “örgütü yeniden palazlandırma girişimleri”, “arkasında kim olduğuna bakmadan”, “Türkiye düşmanlarının taşeronluğu” ve “iplerini elinde tutanlar” ifadeleri.
Gazze krizinden bağımsız değil
Bu ifadelerle PKK’yla ve uzantı örgütleriyle Suriye’de IŞİD’le mücadele gerekçesiyle işbirliği yapan ABD’nin kast edildiği yorumu yapılabilir.
ABD ile çelişkilerin önümüzdeki birkaç hafta içinde yeni gelişmelere gebe, oraya geleceğim ama önce, son saldırıların PKK’yla mücadelede yeni dinamiklere sahip olduğunu görmemiz gerekiyor. Son saldırıların ikili karakteri var.
Birincisi 1984’ten bu yana, PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın 1999’da MİT ve ABD istihbaratı CIA’nın işbirliğiyle yakalanması dahil süregelen ve askerlerin sevdiği lisanla “gayrı nizami savaş”, diğer deyişle “gerilla savaşı” var. Tarih boyunca terör eylemleri bunun parçasıdır.
İkinci karakteri ise 7 Ekim’deki Hamas saldırısı ardından İsrail’in Gazze’de başlattığı etnik temizlik amaçlı katliam ve çatışmaları bölgeye yayma eğilimidir. Tıpkı İsrail’in Uluslararası Adalet Divanında yargılanmaya başlandığı sırada patlatılan Yemen-Kızıldeniz krizi gibi, Orta Doğu’da sıcak noktaların artması, İsrail açısından dikkatlerin Gazze’den dağılması anlamına geliyor.
Bu sahnede İran’ın da başrolleri paylaştığı unutulmamalıdır. ABD’nin PKK’yla ve uzantılarıyla işbirliğini, ileride gerekirse İran’a karşı kullanma ihtimali hesaba katılmalı.
ABD, PKK, İsveç, NATO
PKK’nın bu ortamı değerlendirip belki ABD desteğini genişletmek amacıyla “beni unutmayın” diyerek intihar eylemi niteliğinde eylemleri canlandırdığı görülüyor.
Gelelim ABD’ye…
Ankara’daki ABD Büyükelçiliği 12 Ocak’ta teröristlerin saldırısıyla hayatını kaybeden askerler için taziye mesajı yayınladı ve “NATO müttefiki” Türkiye’nin yanında olduğunu belirtti. Sadece bu mesajın “X” platformundaki yorumları dahi bu tepkinin Türk halkı tarafından inandırıcı bulunmadığını gösteriyor; başlıca nedeni Suriye’de PKK uzantılarıyla işbirliği.
Türkiye’yle ABD ilişkileri birden fazla nedenle gergin. ABD Başkanı Joe Biden’ın 14 Aralık’ta telefon ederek “Siz Meclis’ten İsveç’in NATO üyeliğini geçirin, ben de Kongre’den F-16’yı” dediğini Erdoğan kamuoyuna açıklamıştı. Türkiye, İsveç’e PKK’yla mücadeleyi gevşek tutması gerekçesiyle itiraz ediyordu.
İşin perde gerisinde, Temmuz’daki NATO Zirvesinde İsveç’in üyeliğinin 1 Ekim’deki Meclis açılışıyla gündeme geleceğini söylemesi vardı. Erdoğan’ın da o hafta belgeyi imzalayıp TBMM’ye göndermesi bekleniyordu.
PKK F-16’ları engellemek istiyor
Ama 1 Ekim’de PKK’nın Meclis’in tam karşısındaki İçişleri Bakanlığına düzenlediği intihar saldırısı bunu geciktirdi. Araya Türk SİHA’sının Suriye’de ABD askerlerince düşürülmesi ve Hamas saldırısıyla başlayan Gazze Krizi girdi. Yine de Erdoğan 24 Ekim’de İsveç kabul belgesini imzalayarak TBMM’ye gönderdi.
İsveç onayı TBMM Dışişleri Komisyonunda 26 Aralık’ta oylanacaktı. 22 Aralık’ta PKK saldırıp 12 askeri şehir etti. Buna rağmen Dışişleri Komisyonu toplandı ve onayı verdi.
16 Ocak’ta Meclis açılışıyla İsveç konusunun Genel Kurul’da nihai onayı öncesinde, 12 Ocak’ta PKK yine Irak’ta saldırıp 9 askeri şehit etti.
Geçen hafta İstanbul’da Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la görüşen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bu konuda teminat vermeye çalışsa da Ankara ABD’ye güvenemiyor. TBMM İsveç onayını verdikten sonra Biden “Kusura bakmayın, olmadı” derse endişesi var.
ABD’den alınacak F-16’ların sadece Türkiye’nin kapasitesini güçlendireceği değil, ABD’yle gerilimi biraz olsun düşüreceği açık; bu PKK’nın istemediği bir durum.
Yeni bakış gerekiyor
Bu saldırılar Ankara’nın çatışmaları Türkiye dışına taşıma, tehdidi kaynağında yok etme stratejisini değiştirmez. Ancak PKK’nın son dönemde Irak ve Suriye’deki nokta operasyonlarla aldığı hasara rağmen Gazze ve F-16 krizlerinin belirsiz ortanı kaldıraç olarak kullanarak yeni taktiklere başvurduğu anlaşılıyor. Örneğin, Hande Fırat’ın Hürriyet yazısından devlet güvenlik güçlerinin son saldırılarında telsiz kullanmadığını saptadığını aktardoı; bunun da askeri saha istihbaratı eksikliğine yol açtığını anlıyoruz.
Dolayısıyla PKK’yla mücadelede strateji değişmeyecekse de yani bir bakışın gerektiği açık.
Çünkü bir diğer tehlike de PKK’nın 1 Ekim’de olduğu türden intihar eylemlerini tırmandırma ihtimali. Bu yol açacağı can kayıplarının yanı sıra hem Erdoğan’ın Batıyla gerilimi -ekonomik nedenlerle- azaltmasını zorlaştırır hem de 31 Mart yerel seçimleri öncesi siyasi gerilimi yükseltir.
Saldırı duyulur duyulmaz CHP lideri Özgür Özel seçim çalışmalarını dondurdu sonra da 14 Ocak’ta Ankara’da yapılacak “Anayasa’ya Saygı” mitingini iptal etti. Erdoğan da AK Parti’nin 14 Ocak’taki aday tanıtım toplantısını iptal etti. Çoğu parti benzeri kararlar aldı.
Erdoğan CHP’yi neden dışladı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MHP lideri Devlet Bahçeli ve uzun aradan sonra İYİ Parti lideri Meral Akşener’i arayarak saldırı ve PKK’yla mücadelede konusunda bilgilendirdiği de açıklandı. Özel’i aramamış, bilgilendirme ihtiyacı duymamıştı. Erdoğan ve Bahçeli DEM Parti’yi zaten PKK’yla iç içe sayıyor. Ama ana muhalefet CHP’yi böyle dışlamak ayrı bir tepkisellik boyutu.
Özel de saatler süren MYK toplantısı ardından düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
- “İktidar partisi uyarıları dinlemek, önlem almak yerine (…) ezberlerini tekrar etmeye devam ettiler. Son bir ayda şehit olan 25 askerimizden 23’ü Pençe-Kilit operasyon bölgesinden.
- “Bunun sonu gelmeyecek mi?’ diyenlere vatan haini muamelesi yapmak kolay. Hadi attığınız imzalar durdursaydı şehitleri. O yüzden soruları sormaya ve sorumluların arkasına dizilmeye, hak aramaya devam edeceğiz.”
TBMM 16 Ocak’ta açılıyor. Sadece yargı krizi yok gündemde. PKK’yle ve F-16’yla bağlantılı İsveç-NATO meselesi de var.
Gelişmeler gerçekten üzücü, ortam da bir o kadar gergin.