21 Ekim’de Edirne Cezaevinde ziyaret ettiği HDP’nin önceki eş-başkanı Selahattin Demirtaş’ın durumunu betimlemek için kullandığı en güçlü cümle bu ve hem siyasi hem fiziki durumunu anlatıyor.
Avukat görüşlerinin yapıldığı odada görüşmüşler. Saçları biraz kırlaşmış (Özel, “Benimki daha fazla” diyor), kilo durumu gayet iyi, sağlığı, morali gayet iyiymiş.
Çok çalışıyormuş. Sadece yazı-çizi işleri değil.
Sekiz yıl önce (4 Kasım 2016) hapse atıldığında bağlama çaldığı biliniyor. Şimdi on (10) müzik aleti çalabiliyormuş, evet gitar da varmış.
Malum, HDP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önceki eş-başkanlarından Selçuk Mızraklı ile birlikte kalıyorlar cezaevinde. Dışarıda ne olup bittiğini olabildiğince yakından izliyorlar. Bir avukatları Edirne’de ev tutmuş, o yakınlığın da faydası oluyormuş bunda.
Özel’in “Dün girmiş, yarın çıkacak gibi” tanımı hem fiziki hem siyasi durumunu anlatıyor o yüzden.
Özel, Demirtaş ve Mızraklı’yı ziyarete gittiğinde, bir gün sonra 22 Ekim’de MHP lideri Devlet Bahçeli’nin siyaseti sarsacak Öcalan açılımından habersizdi.
Demirtaş haberli miydi?
Ama o aşamada da MHP’nin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davası kararını bekleyen HDP’nin yerine kurulmuş DEM Parti’nin, Bahçeli’nin çıkışıyla paralellik gösteren girişimleri vardı.
Örneğin, HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, daha Bahçeli 1 Ekim TBMM açılışında kalkıp HDP’lilerin elini sıkmadan bir gün önce, 30 Eylül’de, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın hapiste 25 yılını doldurduktan sonra tahliye ihtimalini gündeme getirecek İnfaz Tasası değişiklik önerisini Meclis Başkanlığına sunmuştu.
Bu öneri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Öcalan’ın avukatlarının başvurusu üzerine 2014’te aldığı “Umut hakkı” kararına dayanıyordu. “Umut hakkı” geniş kamuoyu tarafından Bahçeli’nin 22 Ekim’deki çıkışıyla duyulacaktı.
Demirtaş’ın bu gelişmelerden haberli olduğu, Özel’in de haberli olduğu ve bu cezaevi ziyaretinin de bu çerçevede yapıldığı iddiaları, özellikle de Bahçeli’nin çıkışı ardından ortaya atıldı.
Özel görüşmelerinde böyle bir izlenim almış mıydı?
İzlenimin ötesinde açıkça sormuştu Özel. Hayır, bu konularda hiçbir şekilde bilgilendirilmemişti. CHP yönetiminin de bu gelişmeler üzerine önceden bilgilendirilmesi söz konusu olmamıştı.
Öcalan açılımı ve Orta Doğu
Bahçeli’nin “Öcalan açılımı” şimdilik “Umut hakkı” ile Öcalan’ın dışarı çıkma ümidini canlı tutma üzerinden DEM Parti’ye PKK’nın silahlı çizgisinin mahcup avukatı olmaya devam ile Meclis çatısı altında Kürt siyasi hareketinin yasa dışılıkla bağlarını koparmış temsilcisi olma kapısı açma hamlesi olarak görülüyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan her ne kadar verdiği desteği Bahçeli’nin adını anmadan vermesinden ve uçağındaki gazetecilere bu konuda soru sorulmaması “rica edilmiş” olmasından belli bir ihtiyat payı ile yaklaştığını düşünmek mümkün. Öte yandan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un Öcalan’ın yeğeni, DEM Milletvekili Ömer Öcalan’a görüş izinin vermesi bunu sadece Bahçeli’nin şahsi çıkışı olmadığını gösteriyor.
Bu hamleyi Ankara’nın Orta Doğu’da -ABD’deki 5 Kasım seçimleri atmosferinde- kartlar yeniden dağıtılırken Türkiye’nin kendisini yeniden konumlama çabasının parçası olarak, Kürt sorununun, PKK sorununun da ötesinde değerlendirmek daha doğru.
TUSAŞ saldırısına karşı NATO’dan BM Güvenlik Konseyine, AB’de yed gelen dayanışma mesajları ve Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki PKK hedeflerine misillemesine Pentagon’dan verilen desteğe dek bu okuma mümkün görünüyor.
CHP’nin tutumu ve siyasi af
Özel’in ve CHP’nin bu çerçevede, özellikle de TUSAŞ baskını ardından terörle mücadele özelinde hükümetle dayanışma göstermesi de önem taşıyor. Erdoğan bu günlerde sağ siyasetin (MHP dışındaki) milliyetçi ve muhafazakâr uçlarında göremediği dayanışmayı Özel’den görüyor.
CHP liderinin parti yönetiminde çoğu kişi karşı çıkarken 27 Ekim Beşiktaş mitingini sadeleştirilmiş içerikle “Terör ve şiddete karşı yaşama hakkı” başlığıyla yapma kararı da bunun parçası, her türlü görüşmeyi anca Meclis çatısı altında yapma kararını açıklaması da. Daha önce Meclis’ten adeta kaçırılarak yürütülen süreçlerin yol açtığı hüsran malum.
Öta yandan, TUSAŞ saldırısının “süreçle” ilgisi olmadığını öne sürse de Türkiye’nin en önemli silah savunma sanayii tesislerinden birine saldırıyı aylardır planladığını açıkça söyleyen PKK’nın lideri Öclan’ın gelip Meclis’te konuşturulması istenirken, örneğin eline silah almamış Gezi mahkûmu Can Atalay’ın milletvekili yemini etmek için Meclis’e gelmesine izin verilmemesi, bugünlerde edilen parlak sözlerin sırmalarını döken bir çelişki.
“Dün girmiş, yarın çıkacak” gibi hapiste tutulan Demirtaş’ın, Osman Kavala ve diğer Gezi mahkûmlarının durumu da öyle.
Ortam bir siyasi genel affa müsait görünse de iktidar açısından da muhalefet açısından da bunun önünde bir de “FETÖ meselesi” bulunuyor. Fethullah Gülen öldü ama örgütü duruyor.
Ama belki Hakan Fidan-Yaşar Güler- İbrahim Kalın üçlüsü ona da bir formül üretebilir.