

Suriye’yle PKK ve DEAŞ ile mücadele konusunda görüşmeler Şara’nın Ankara ziyaretinde yeni bir aşamaya girdi. Bir yandan da Öcalan’ın sikah bırakma mesajı beklenirken DEM eş başkanı Bakırhan hükümete sordu: “Silah bırakanlar ne yapacak?”
Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın 4 Şubat Ankara ziyareti Türkiye’nin Suriye’yle ilişkilerinde yeni bir sayfa açtı. Türkiye Suriye’nin hem alt yapı hem üstyapısının yeniden inşasında etkili olacağa benziyor.
Şara’nın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ortak basın açıklamasında “Stratejik işbirliği” talep ederken idareden güvenliğe, ulaştırmadan sanayiye geniş işbirliği talep ettiği açık; sadece inşaat projeleri gözlüğüyle bakmak yanıltıcı olabilir. Bu etki Türkiye’nin sadece diğer Ortadoğu ülkeleriyle değil, Avrupa ve İran-Turan coğrafyasıyla ilişkilerinde de yansımalarını bulmaya aday.
Örneğin, Şara’dan bir gün sonra, 5 Şubat’ta Ankara’ya gelen Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in Türkiye ile Suriye’de -göçmen sorunu dışında da- işbirliği isteğini ortaya koyması, aynı gün Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Şara’yı arayarak tebrik etmesi havanın şimdiden değişmeye başladığını gösteriyor.
Yine da şu anda her iki cumhurbaşkanı için akut sorun “Suriye’nin toprak bütünlüğü” ifadesinde kendisini bulan PKK ve DEAŞ (IŞİD) ile mücadele. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şara’nın kafasının PKK/YPG konusunda “Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçlarını tatmin edecek düzeyde” net olduğunu gördüğünü söyledi.
Suriye’yle PKK ve DEAŞ
Yeniden Başkan olarak Beyaz Saray’a ilk olarak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu davet eden Donald Trump’ın Gazze’ye el koyma çıkışına bakarak Suriye’den asker çekeceği sözlerine Ankara’nın icraat görene dek güvenmek istemeyeceği açık.
Öte yandan yeni Suriye ordusuna katılacağını beyan eden Türkiye destekli SMO’nun da SDG’nin belkemiğini PKK/YPG’nin oluşturduğu silahlı güçleri tasfiye edilmeden kendilerini lağvetmeyeceği de açık. Suriye’yle görüşmelerden dışarıya yansıtılmayan konulardan biri de bu. Fidan’ın Suriye’yle PKK/YPG konusunun “Suriyeli olmayan YPG’lilerin” gönderilmesi ya da “imhası” çerçevesinde yürüdüğünü söylemesi, Ankara’nın da sınır ötesi çözüm için uzlaşma adımları atmaya başladığını gösteriyor.
PKK’nın Vaşington’daki lobileri yanına çekmekte kullandığı, El Hol bölgesindeki DEAŞ hapishaneleri konusunun da Ankara’da görüşüldüğünü ve Şara’nın PKK olmasa da o hapishaneleri koruma yeteneklerinin bulunduğunu ifade ettiğini yine Fidan’ın sözlerinden çıkarmak mümkün.
Türkiye, Suriye, Irak ve Ürdün arasında ayrı bir DEAŞ ile mücadele mekanizması kurulma projesini ve Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu da aklımızın bir köşesinde tutalım.
Öcalan ne diyecek; nasıl ve ne zaman?
Türkiye’nin Suriye’deki PKK varlığıyla mücadelesi ile içerideki “Öcalan Açılımı” birbiriyle paralel yürüyen süreçler.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin girişimiyle başlayan Öcalan Açılımı, PKK lideri Abdullah Öcalan’dan beklenen “PKK silah bıraksın” mesajının gelip gelmeyeceğine, gelirse nasıl ve ne zaman geleceği ve silahları elinde tutan Kandil’in buna ne diyeceğine kilitlenmiş durumda.
Kıdemli gazeteci Ertuğrul Özkök’ün kulis haberinden devlet yetkililerinin Öcalan’dan bu mesajın “kriptolu”, yani Kandil tarafından başka türlü okunacak, şifreli ifadeler içermemesi ve 21 Mart Nevruz’a denk getirilmemesini istediğini anlıyoruz. Milli Gazete’de Ahmet Sesli kaynaklı bir kulis haberden de herhangi bir riske girmemek için Öcalan’ın mesajını video kaydıyla vermesinin düşünüldüğü… Neticede MİT’te PKK’nın örgüt içi iletişim şifrelerini şimdiye dek çözmüş olması gereken uzmanlık mevcut, video çekimi tekrar tekrar kayda alınabilir ve istendiği zaman yayınlanabilir.
Tekrarlayalım: Öcalan “silahlı mücadeleye son” dese bile Kandil’deki bir yandan ABD’nin ve İran’ın tutumunu kollayan PKK yöneticilerinin buna ne diyeceği? Suriye’yle görüşmeleri de etkiliyor bu konu.
DEM: ya silah bırakanlar?
Bir gün önce TBMM Meclis Grubunda Öcalan’ın çağrısının silah bırakmayı da içermesini beklediğini söyleyen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, 5 Şubat’ta Diyarbakır’da “Silah bırakanlara ne olacak?” diye sordu.
Önüyle, arkasıyla bu konuda söyledikleri tam olarak şöyle:
- “Bu çağrı yapıldıktan sonra hükümet hangi adımları atacak, yol haritası nedir? Silah bırakılsın diye 24 saat tartışıyorlar ama silahı bırakan ne yapacak, nereye gidecek, ailesine kavuşacak mı? Suriye’de, Irak’ta, Kandil’de kalmasınlar diyenler, bunun alt yapısını oluşturdu mu? Cezaevlerinde yüz binlerce siyasi tutsak var, onlara ne olacak? Anadili meselesi ne olacak? Yerel yönetimler ne olacak? İrade gaspı olan kayyım ne olacak?”
Görülebileceği gibi Erdoğan, Fidan ve Bahçeli, “müzakere yok, önce silah bırakılsın” derken DEM parti öncesine ve sonrasına dek, ana dilde eğitim gibi Anayasa’yla ilgili beklentilerini dile getiriyor. Ancak o da önceliği Öcalan’ın çağrısına veriyor. Bu da Türkiye’nin Suriye’yle görüşmelerine yeni koşullara göre ayar değiştirmesi gibi bir uzlaşma eğilimini gösteriyor gibi.