

Çözüm sürecinde bardağın dolu yarısında Bahçeli’nin yaptığı silah bırakma ve PKK’nın feshi çağrısı ve buna DEM ve Öcalan’ın olumlu yanıtı, boş yarısındaysa ABD destekli SDG’nin üstüne almaması var.
Bardağın yarısının neden hala boş olduğuna da geleceğim ama bu defa bardağın yarısının dolu olduğunun, yani bu defa çözüm umudunun bir tık fazla görünmesinin nedeni öncelik taşıyor.
Bardağın yarısı dolu çünkü bu defa ilk adım, koyu Türk milliyetçiliğinin marka ismi, MHP lideri Devlet Bahçeli’den, karşılığı da militan Kürt milliyetçiliğinin marka ismi PKK lideri Abdullah Öcalan tarafından atıldı.
Öcalan’a o çağrıyı 22 Ekim’de Bahçeli dışında -kimse kusura bakmasın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dahil- kim yapsa taşa tutulurdu. Düşünün ki 2024 yerel seçimlerinde birinci çıkan CHP, sırf DEM Parti ile konuşuyor diye kendilerini AK Parti’ye göstermek isteyen medyaşörlerce “CHPKK” diye damgalanıyordu. Ve PKK’nın silah bırakıp kendini feshetmesi çağrısına Öcalan dışında hangi PKK yöneticisi olumlu yanıt verse hain ilan edilir, taşa tutulurdu.
Bahçeli ve Öcalan söyleyince
Bahçeli’nin -ben dahil- çoğu kişiyi şaşırtan bu çıkışının başta kuşkuyla karşılanmasını da doğal saymak lazım. Mazisi insanın peşini kolay bırakmaz. Aynı şekilde Öcalan’ın da ilk başta sadece kendini kurtarmak için Bahçeli’ye olumlu yanıt verdiği tepkilerini de anlamak mümkün.
Öcalan’ın DEM’li siyasetçiler tarafından aktarılan mesajında özeleştiri yapması, silahlı mücadelenin artık ömrünü doldurup çıkar yol olmadığını söylemesi, Türkiye çapında değil, dünya gerilla mücadeleleri tarihinde de bir gönüm noktası sayılmalı.
Öcalan, PKK’nın kendi önderliğinde 1978’den bu yana yürüttüğü, evet, Kürt sorununun uluslararasılaşmasını getirdi ama ülkeye on binlerce cana, milyarlarca ekonomik hasara ve ölçülemez siyasi itibar kaybına yol açtı. PKK’nın katlettiği asker, polis, öğretmen, mühendis ve sivillerin yanı sıra dağlarda ölüme sürüklenen Kürt gençleri de Türkiye’nin değerli insan kaynağı idi. Öcalan bu kaybın sorumluluğunu da üstlenerek yenilgiyi kabul etti.
DEM Parti Bahçeli’ye kapıyı ilk anda kapatsaydı, biz şimdi bardağın dolu tarafından değil, kendisinden de söz etmemiş olacaktık.
Bardağın dolu tarafında
DEM’in süreçte aktif payı var ki burada aynı zamanda TBMM Başkan vekili sıfatıyla ve ağır tedavisini aksatma pahasına uğraşan Sırrı Süreyya Önder’i saymak zorundayız. “Seni Başkan yaptırmayacağız” demesi yüzünden hapiste olan Selahattin Demirtaş’ı da. Aynı şekilde PKK yönetiminin Öcalan’a “serbest hareket etmesi” şartıyla destek vermesi de.
Keza CHP lideri Özgür Özel’in -şimdiye dek MHP’nin asli alanı olan şehit ailelerini de sahiplenerek- girişimlere destek vermesi önemliydi. Özel bugünlerde Avrupa Parlamentosu ve Konseyindeki temaslarında da -Erdoğan’ın “tek adam rejimini eleştirileriyle” birlikte- bu sürecin başarılı olması gerektiğini anlatıyor.
Önemlidir; o da bardağın dolu tarafındadır.
Keza Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin, Barzani ailesinin verdiği destek de dolu taraftadır.
Uluslararası dengeler de süreçten yanadır.
Üst üste gelen Covit-19, Ukrayna-Rusya savaşı, Gazze krizi ve ABD’de Donald Trump iktidarı, PKK ve Kürt ayrılıkçılığını Avrupa’daki etki çevrelerinin gündeminden düşürdü. Geriye ABD’nin İsrail’in özel ricasıyla Suriye’de verdiği askeri destek kaldı.
Bardağın boş tarafı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “silah bırakmazlarsa demir yumruğumuz hazır” sözleri ve hala sürecin sorumluluğunu üstlenmesi nedeniyle bardağın boş tarafında saymaktan emin değilim. Daha çok Bahçeli’nin ucuna havucu taktığı sopanın sahibi olduğunu hatırlatıyor; aynı planın parçasıdır. Erdoğan askeri açıdan PKK’ya -ABD’nin bütün desteğine rağmen, artık silahlı mücadeleyle kazanamayacağını hatırlatıyor. Nitekim Milli Savunma Bakanlığı da önce “silahların koşulsuz teslim edilmesini” öngörüyor.
Bardağın boş tarafındaki en önemli etken SDG. Başında Öcalan’ın manevi oğlu gözüyle de bakılan Mazlum Abdi bulunuyor. SDG, ABD’nin resmen terörist saydığı PKK ve onun Suriye uzantıları PYD/YPG ile işbirliği yapmamış görünmek için kurdurduğu, on yıldır para, silah, eğitim verdiği bir örgüt.
Kendi iddiasına göre 60 bin militanı bulunan SDG, Öcalan’ın çağrısını üstüne alınmıyor, PKK bıraksın, bizim ilgimiz yok diyor.
Bu konu sadece PKK değil DEM içinde de çatlağa yol açmış görünüyor.
Gordion düğümü ikilemi
Örneğin, önceki süreçte de Öcalan ile yüz yüze konuşanlardan olan Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın çağrısının YPG dahil “herkesi kapsadığını” söylerken, DEM Partinin radikal kanadından Tayip Temel, Öcalan’ın çağrısının SDG’ye yapılmadığını söylüyor.
Öte yandan Mazlum Abdi’nin İsrail’in desteğinden “memnuniyet duyacağını” söylemesi durumu daha karmaşık hale getiriyor.
PKK ve DEM içindeki radikaller gibi İsrail hükümeti de Öcalan’ın silah bırakıp örgütü fesih çağrısını Suriye’de PKK ve ABD kontrolünde bir Kürt devletçiğine dokunulmaması şartına bağlıyor.
Trump, Suriye’den asker çekme niyetini söyledi ama İsrail’in kendi güveliği için gerekli gördüğü beyanına karşı bunu yapabilecek mi?
Ankara hem Ortadoğu, hem güvenliği hem de iç barışı için bir adım attı. PKK karargahından buna olumlu yanıt da aldı ama iş gelip Suriye’de ABD ve İsrail destekli Kürt devleti isteğinde düğümleniyor.
Çözülemeyen düğümlerin kesilerek açılacağını tarih gösteriyor ama biz bardağın dolu tarafında güvenmeyi sürdürelim.