Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan emekli amiraller bildirisi üzerine asıl söyleyeceklerini, asıl hesaplaşmayı gerçekten önemli açıklamalar yapacağını söylediği 7 Nisan Çarşamba gününe mi bıraktı? Yoksa bu defa emekli subaylarla didişme görüntüsünün toplumu daha da gereceğini, kendisine daha çok zarar vereceğini görerek zamana mı bıraktı. Çarşamba günü AK Parti TBMM Grup toplantısı var ama onun öncesinde, bugün, yani 6 Nisan’da Avrupa Birliğinden (AB) iki önemli konuk Ankara’da olacak.
AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Erdoğan ile Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin nasıl bir geleceği olacağı üzerine konuşacaklar.
“Ne ilgisi var, Erdoğan’ın bu defa şimşekler yağdırmamasıyla AB ziyaretinin?” diye soracak olursanız, size AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in sözlerini okumanızı öneririm. Şöyle dedi:
• “Bildirinin yayınlandığı andan itibaren Türkiye’deki ve dünyadaki algısına bakın. Türkiye’ye yatırım yapmak isteyenlerin algısına bakın. Yarın AB ile gerçekleştirilecek ziyaret algısına bakın. Bunlar önce tutuyorlar ‘Biz bu bildiriye karşıyız, ama AK Parti’nin işine yaradı’ diyorlar.”
AB ve yatırımlar bağlantısı
Çelik’in bu dört cümlesinde, dört anahtar sözcük var: bildiri, algı, yatırım ve AB.
AK Parti yönetimi, emekli amirallerin bildirisinin, nasıl olsa Erdoğan orantısız sertlikte tepki verir diye AB yetkililerinin gelişinden önce, kışkırtma amaçlı planlandığı saptaması yapmış olabilir mi? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Güvenlik ve Dış Politikalar Baş Danışmanı İbrahim Kalın devreye girip “ifade özgürlüğü-AB-yatırımlar” denklemi kurmuş olabilir mi? Bunun üzerine, “O zaman şu AB işi geçsin, sonra bakarız” denmiş olabilir mi?
Olabilir.
Bir başka ihtimal daha var. O da Erdoğan’ın yüreğine taş basıp bu işi elebaşı gördüğü isimlerin canını acıtmakla sınırlı tutma ihtimali. Montrö eleştirisini yanıtlayıp “daha iyisi çıkana dek” Montrö’nün ulusal çıkarlara hizmet ettiğini söylemesi de bu çerçevede görülebilir. Ekonominin ne kadar iyi gittiğini de yine Çarşamba günü açıklayacağını söyledi Erdoğan; bakalım hayat pahalılığı ve işsizlik çeken vatandaşları ikna edebilecek mi?
Ama örneğin sarıklı amiral görüntüsünün kendisini de rahatsız ettiğini söylemesi Millî Savunma Bakanının elini astlarına karşı rahatlatmıştır.
İşler ters dönmeye görsün
İmzacıların arkasında CHP’nin olduğunu iddia etmesi bu ihtimalle çelişiyor gibi görünebilir. Çelişmiyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, aHaber’de imzacıların son bir aylık telefon kayıtlarının araştırılıp hangi partiyle irtibatlı olduklarının saptandığını söyledi. Orada parti adı vermedi ama 1960 darbesinin “operasyon merkezinin de CHP, hatta bizzat İnönü” olduğunu söyledi. Ciddi bir istihbarat çalışması yapılmış, sadece imzacılar değil, CHP’liler hakkında da. Erdoğan konuşmasında imzacılar arasında CHP üyeleri olduğunu, bazı imzacıların “eşi, oğlu, yakınının” CHP üyesi olduğunu ve bunları “yakın zamanda yazılı ve görsel medyada göreceğimizi” söyledi.
Erdoğan bunu söyler de çıtayı her gün biraz daha düşürme gayretindeki Hürriyet durur mu? Hemen, sanki CHP üyesi olmak yasadışı bir işmiş gibi, imzacılar arasında yakınları CHP üyesi olanların isimlerini ifşa etmeye başladı. Ama herhalde birileri Erdoğan’a, ya da bu cin fikrin sahibine “kişisel verileri koruma” kanunundan ve bunun da bir AB gereği olduğundan filan söz etti ki Hürriyet apar topar yayınını geri çekti, sonra değiştirdi. Bugünkü hükümet yanlısı medyada ise, bir ikisi dair konu o kadar öne çıkarılmadı.
Bir örnek de Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı ziyaret ederek bildiriyi kınadıkları açıklanan emekli subaylar (TESUD) ve astsubaylar (TEMAD) derneklerinden geldi. TESUD, ziyaretin kendi başvuruları değil Bakanlığın davetiyle yapıldığını ve kınama olmadığını duyurdu.
Mağdur söylemi artık işlemiyor
Erdoğan’ın bildiriye karşı tahmin edilenden daha düşük tonda konuşmasının bir nedeni de mağdur söyleminin iktidarının on dokuzuncu yılında artık inandırıcılığının kalmadığını anlaması olabilir. Kovit pandemisiyle birleşen ekonomik sorunlar gerçekten can yakıyor. Öte yandan Ayasofya imamı gibilerinin Anayasadan ekonomiye dek her konuda ahkam kestiği, siyasilere gözdağı verdiği ortamda, örneğin yıllarını Montrö’ye vermiş kişilerin konuşmasının sorun olması izah edilemiyor. Her muhalif çıkışta “işte darbe, mağduruz” tepkisi Ezop’un yalancı çoban masalına döndü dönecek.
Sanırım emekli amiraller bildirisinden bir mağduriyet rüzgârı çıkmamasının muhalefetin bir bütün olarak AK Parti’nin bildiri üzerinden gündemi saptırmasına izin vermeyeceklerini söylemeleri oldu.
İşin Erdoğan açısından bir zorluğu da artık ne AB ne de ABD’nin sadece verilen sözlerle yetinmiyor olması ve bunu da açıkça söylemeleri.
Yani AB konusu yarın geçip bitmeyecek. Zaten 27 Nisan’daki kritik Kıbrıs Zirvesi, sonra Haziran’da bir AB zirvesi daha, böyle devam edip gidiyor.
Ha bir de o beklenen telefon var ama onu da başka yazıya bırakalım.