Matruşka, malum bir Rus oyuncağı. Rus folklorunun en canlı renklerini yansıtan tahta bir bebek. Ortadan ikiye ayrılıyor, içinden aynı şekilde bir bebek daha çıkıyor. Onu da açıyorsunuz, bir bebek daha; sayıları 7’ye kadar çıkabiliyor, sonunda artık açılmayan tek parça matruşka bebeğine ulaşıyorsunuz. Ona ulaşana dek çaba harcamanız, bir önce açtığınız bebek ne kadar göze hoş gelse de “hah, işte bu” deseniz de orada durmayıp sonuna dek gitmeniz gerekiyor. Emekli amiraller bildirisi konusuna bir adım geriye çekilip, ortaya çıkan bazı gelişmelere topluca bakınca matruşka benzetmesi yapmaktan kendimi alamadım.
Çünkü noktaları birleştirdiğinizde ortaya çıkan resim, ortaya çıkan noktalar çoğaldıkça değişiyor gibi.
Nedir sonradan ortaya çıkan yeni gelişmeler, bize ilk matruşka bebeğinin içinden çıkanın son matruşka olmadığını düşündüren, görünümü değiştiren yeni noktalar?
Biraz yakından ve topluca bakalım.
Olayların gelişimi
• 103 emekli amiralin (sonra 104 oldu) imzaladığı bir açıklama, 4 Nisan gecesi saat 22.54’te Veryansın TV YouTube kanalının yayınıyla duyuluyor. Açıklama sadece Montrö anlaşmasına değil, üniformasıyla İslami Cemaat toplantısına katılan amiral göndermesi, Atatürk ilkelerinden sapıldığı saptaması, “Yüce Türk milletine” ve “aksi halde” gibi ifade içermesi nedeniyle ilk andan itibaren AK Parti saflarında “darbe bildirisi” tepkisi topluyor.
• Bildiri hakkında ilk “deşifre” yayını, birkaç saat sonra, beş Nisan saat 01.06’da Takvim gazetesi internet sayfasında yayınlanıyor. Takvim, bildirinin emekli Tuğamiral Ergun Mengi tarafından yazıldığını, Mengi’nin de İstanbul merkezli düşünce kuruluşu Global İlişkiler Forumunun (GIF) “az sayıda üyesinden biri” olduğunu yazıyor. Takvim’e göre, “Koç, Sabancı, Doğan gibi” elitler tarafından desteklenen GIF, New York merkezli Dış İlişkiler Konseyi (CFR) ile irtibatlıdır ve dolayısıyla bildirinin arkasında Mengi üzerinden “küresel çete” vardır.
Demek ki amiraller bildirisinin içinden çıkan ilk matruşka bebeğinin Ergun Mengi üzerinden GIF ve “küresel çete” GIF olduğu iddia edilmektedir.
Devam edelim.
“Küresel çeteden” CHP’ye
• GIF yetkilileri Mengi’nin üyeleri olmadığını açıklar. 2011-2015 arasında devam eden “Türkiye’nin 21’inci Yüzyılda Güvenlik Yaklaşımı” başlıklı bir çalışmada yer almıştır. Aynı çalışmada örneğin Cumhurbaşkanlığı Dış Politika Baş Danışmanlarından Prof. Dr. Gülnur Aybet’in de yer aldığı görülmektedir.
• İmzacılardan on emekli amiral 5 Nisan Pazartesi günü gözaltına alınır. Aynı gün AK Parti Merkez Yürütme Kurulunu olağanüstü toplayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, darbe bildirisinin merkezinde CHP’nin bulunduğunu söyler. Akşam saatlerinde aHaber’de konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 27 Mayıs “darbesinin de” merkezinde CHP, “hatta bizzat İsmet İnönü’nün” bulunduğunu söyler.
• Aynı saatlerde Halk TV yayınına bağlanan, bazı imzacıların avukatlarından Celal Ülgen, müvekkillerinin bildiriyi kendilerinin yazmadığını, Ergun Mengi’nin yazdığını, kendilerine Whatsapp grupları tarafından ulaştırıldığını kendilerinin de imzaladığını söylediğini aktarır. Mengi de gözaltındadır. Bu açıklama, emekli amirallerin organize hareket içinde bulunduğundan çok manipülasyon amacıyla kullanıldıklarını da çağrıştırmaktadır.
CHP mi, İYİ Parti mi, yoksa neresi?
• O arada gazeteci Barış Pehlivan, Mengi’nin İYİ Parti yöneticisi olduğunu gösteren bir belge yayınladı. İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz, Halk TV yayınında, Mengi’nin medyada iddia edildiği üzere kurucuları arasında yer almadığını, bir dönem Partinin Uluslararası Politikalar Başkanı emekli Büyükelçi Ahmet Erozan’ın yardımcılarından biri olarak çalıştığını, 28 Ocak 2021 tarihinde de yazılı olarak istifa ettiğini söyler. Gazeteci İsmail Saymaz da Mengi’ye dayanarak, İYİ Parti’de “kadro ve maaşı olmayan” görevinin dört ay sürdüğünü, parti üyesi olmadığını aktarır.
•Bu defa Mengi’nin, İYİ Parti’den Ümit Özdağ’ın ihracıyla birlikte ayrıldığı, zaten Özdağ’ın Başkanlığını yaptığı 21’inci Yüzyıl Türkiye Enstitüsü isimli düşünce kuruluşu yöneticisi olduğu öne sürülür. Oysa Özdağ, 16 Kasım 2020’de İYİ Parti’den ihraç edilmiş, 13 Ocak’ta mahkeme tarafından üyeliği geri verilmiş ve 4 Mart’ta istifa etmiştir; tarihler tutmamaktadır. Kaldı ki Mengi, Enstitü’nün yönetim, icra ve strateji kurullarında üye olarak da görünmemektedir; Enstitü yayınlarına “Bilimsel Danışman” sıfatıyla yazılar yazmaktadır.
Bakan iddiası doğru mu?
Emekli amirallerin gözaltı süresi dört gün daha uzatılırken iki yeni tanıklık ortaya çıkar.
• Emekli Tümamiral Semih Çetin Halk TV’de Gökmen Karadağ’a, bildiri taslağının metninin kendisine de gönderildiğini ama imzalamadığını açıkladı. Çetin başka ilginç ayrıntılar da paylaştı. Kendisine 3 Nisan’da gönderilen metinde “Yüce Türk Milletine” ifadesi değil, “Kamuoyuna duyurulur” ifadesi vardı. Ayrıca taslaktaki tarih 6 Nisan olmasına rağmen 4 Nisan’da sızdırtılmıştı. Çetin, kendi Twitter hesabında ayrıntılara girecekti: “Yüce Türk Milletine” hitabı eklenmiş halde taslak Whatsapp grubuna verilen saat 22.50’de verilmiş ve sadece 4 dakika sonra, 22.54’te Veryansın TV’de yayınlanmıştı. Çetin, “4 dakikada 104 amiralin onayı nasıl alınır?” diye soruyor, bir oldubitti imasında bulunuyordu.
• Bildiriyi ilk yayınlayanlardan, hükümete yakın Avaztürk internet sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Zihni Çakır, aynı programa bağlanarak metnin kendisine imzacılardan olmayan bir kaynağı tarafından gönderildiğini ve kendisinde bu metnin yayınlanmadan önce “şu an kabinede olan bir bakana” da gönderildiği bilgisine sahip olduğunu söyledi. Bu arada, Çakır’ın “Semih Çetin Whatsapp grubunu sildi” demesine Çetin “Silmedim. Ayrıca zaten grupta yazılanlar gözaltındakilerin telefonunda da var” yanıtını verdi.
Matruşka bebekleri açıldıkça
Bence henüz matruşka bebeklerinin sonuncusuna gelmedik.
Hayır, sadece gazeteci Zihni Çakır’ın ortaya attığı “bir bakanın haberi vardı” iddiasının doğru olup olmadığı, doğruysa o bakanın kim olduğunun anlaşılması bakımından değil.
Öncelikle gözaltı süreleri sona ersin, imzacı emekli amirallere ne olacağı, mahkeme ifadeleri ortaya çıkmasını beklemeliyiz.
Bu aşamada bütün bu “amiraller bildirisi” konusunun birilerinin kışkırtması, manipülasyonu, gündem saptırması, siyasi partilere operasyon çekmesi olup olmadığı biraz daha açıklık kazanır.
Tabii o arada bildirinin konularından Montrö anlaşmasına dair gelişmelere de bakmak lazım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kanal İstanbul’la Montrö’nün alakası yok” demesi ile konu kapanmadı. Çünkü Erdoğan “Daha iyisi çıkana kadar” diye ekledi. AK Parti kulislerine göre, bu ifade ile işaret edilen Kanal İstanbul.
Tesadüftür, değil mi?
Erdoğan’ın Kanal İstanbul’un temel atma töreni için verdiği tarih de ilginç: 24 Nisan. Tam ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 katliamlarını Ermeni soykırımı olarak tanıyacağı söylenen tarih.
Bu arada Rusya-Ukrayna arasındaki gerilim, Türkiye’yi de Karadeniz ve Kırım dolayısıyla fazlasıyla ilgilendirerek büyüyor. Türk ve ABD gemilerinin katılımıyla Karadeniz’de tatbikat üstüne tatbikat yapılırken, Rusya, Kuzey Denizinde görevli iki savaş gemisini Atlantik-Cebelitarık-Akdeniz-Boğazlar rotasıyla Karadeniz’e gönderdi. Montrö anlaşması bu gelişmelerin tam göbeğinde yer alıyor. Türkiye’ye Rus S-400 füzeleri baskısı uygulayan ABD’nin Montrö’den en haz etmeyen ülke olduğu biliniyor.
Yine bu arada, Kanal İstanbul’un inşaatı için Çin inşaat şirketlerinin devreye girdiği haberi çıkıyor. İşin Katar ve Suudi Arabistan boyutları da bulunuyor. Bir yandan Çin ile Uygur Türkleri üzerine gerilim devam ederken üstelik.
Tesadüf müdür?
Belki de. Ama önce şu matruşka bebeklarini açmayı bitirelim. O zaman anlarız.