Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a toz kondurmayan bir iş insanıyla Merkez Bankasının Türk lirasını ABD doları karşısında (22 Ekim sabahı itibarıyla) 1’e 9,6 düzeyine düşüren kararı üzerine konuşuyorduk. Geçmişte MB Para Politikası Kurulunda da bulunmuş iktisatçı Fatih Özatay’ın, bu kararı “İktisat bilimiyle açıklanamaz” diye nitelemesine karşı, son iki yılda zaman zaman çalışanlara maaş ödeme sıkıntısına düşen bu arkadaşım kararı şöyle savunuyordu: “MB faizi 2 puan indirip piyasalara ve tabii ki döviz spekülatörlerine “rest çekti”. Peşinen fikrimi söyleyeyim, hamle müthiş ve Merkez Bankasına ters sinyaller verenler -iç ve dış sermaye gurupları- için oldukça sıkıntılı bir durum.”
Aynı iş insanıyla geçenlerde, daha ABD doları 8,5 lira filanken hazır giyim ihracatçılarının “işçi maliyetini düşürüp rekabeti kırarak ihracatı artırmak” için doların 9 lira altına düşmemesi sözlerini tartışırken söyledikleri aklıma geldi. Yanımızda ortak tanıdığımız bir siyasetçi de vardı. Ben bunun Türk halkına ihanet mertebesinde olduğunu söylerken uzun yıllardır tanıdığım iş insanı, “Bence 10 dolara çıkartılıp tartışma bitirilmeli” deyip ekledi; “Bu görüşümü gereken yere de ilettim”.
“Pes doğrusu” dedim, “Umarım öyle bir şey olmaz”. Maalesef oluyor.
Erdoğan isterse MB kim, Dışişleri kim oluyor?
İstanbul sermaye piyasalarındaki yorumcular da üstüme geliyor bazen. Dolar 20 Ekim günü 9 lira 20 kuruşun altına “inince”, bir iyimserlik dalgası sardı hepsini. Efendim, MB tepkileri dikkate almışmış, faizi yüzde 18’de tutabilirmiş, ya da belki bir yarım puan, o da Cumhurbaşkanı Erdoğan faizin düşmesini çok istiyor diyeymiş, Kavcıoğlu son zamanlarda piyasa oyuncularıyla ekonomi yazarlarıyla görüşüp denge arıyormuş ya işte. Kusura bakmasınlar ama ya ergen naifliği içindeler ve hayatı matematik denklemlerden okuyorlar ya gerçekten spekülatif oyunlar içindeler ya da fazla akılcı, fazla rasyonel tutum alıyorlar.
Her üç ihtimalde de Erdoğan’ı ve söylediklerini hafife alıyorlar, ekonomideki siyaset unsurunu küçümsüyorlar.
Erdoğan yıllardır “faizi düşürelim, enflasyon düşer” tezinde inat ediyor. Bu uğurda üç MB Başkanı harcandı, sıra muhtemelen Şahap Kavcıoğlu’nda. Kavcıoğlu koltuğunu korumaya çalışırken yalpalıyor. Kendisinin faiz indirmek istediğini ama yaptırmadıklarını söylediği iki Başkan Yardımcısı ve bir PPK üyesini 14 Ekim’de görevden aldırdı. Ama 15 Ekim’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun görüşme talebini kabul etti. Erdoğan, Afrika seferindeyken “İşte gördünüz. MB bağımsız olmasaydı randevu vermezdi” dedi. Buradaki kinayeyi dahi göremedi yorumcular. PPK 21 Ekim toplantısında faizleri öyle yarım puan değil, iki puan düşürdü. Bankaların yıl sonu dolar tahmini olan 9,5 lira birkaç saat içinde yerle bir oldu.
Erdoğan öyle istiyordu, MB düşürdü. Bakalım Dışişleri de Erdoğan’ın dediğini yapıp büyükelçileri gönderecek mi?
Kavcıoğlu sırayı savdı, sıra Çavuşoğlu’da
Afrika seferi dönüşünde beraberinde götürdüğü gazetecilere konuşan Cumhurbaşkanı, Osman Kavala’nın serbest bırakılması için imza atan 10 batılı ülke büyükelçisinin Türkiye’den (belki de istenmeyen kişi ilan edilerek) gönderilebileceğini ima etti. Cumhurbaşkanı, ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda büyükelçilerinin çıkışıyla ilgili şunları söyledi:
• “Bu Soros artığını savunanlar, bunu nasıl bıraktırırız gayreti içindeler. Söyledim Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz.”
Büyükelçilerin Kavala’nın serbest bırakılması için toplu mektup yazması alışıldık bir şey değil. En az Kavala’nın Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararlarına rağmen suç icadıyla hapiste tutulması kadar da Türkiye’nin itibarına hasar veriyor. Bu ayrı tartışma konusu.
Ancak Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na söylemiş “ülkemizde ağırlamak lüksümüz olamaz” diye. Bu bir talimat mıydı, yoksa Çavuşoğlu ile öylesine sohbet mi ediyorlardı? Bilemeyiz tabii devlet işlerini. Geziye götürdüğü gazetecilerin birisi de sormamış “İstenmeyen kişi mi ilan edeceksiniz?” diye.
Türkiye’nin 10 ülke büyükelçisini “persona non grata – istenmeyen kişi” ilan etmesi için Cumhurbaşkanı talimat verdiyse, şimdi gözler Çavuşoğlu’da. Acaba Çavuşoğlu ya da Cumhurbaşkanının Güvenlik ve Dış Politikalar Danışmanı İbrahim Kalın “Efendim, onlar da bizim büyükelçileri geri gönderirler” demiş midir?
Liranın düşmesi, elçilerin devreden çıkması kasti mi?
O zaman soru şu: Erdoğan için bu 10 ülkedeki Türk büyükelçilerinin geri gönderilmesi dünyanın sonu mu olur? Bence olmaz. Hatta belki işlerini -modern dünyadaki yaygın uygulamada olduğu üzere- Dışişleri kanalıyla değil de doğrudan şahsını arayarak halletmek zorunda kalacakları için memnuniyet verici de olabilir.
Dışişleri Bakanlarının Dışişleri Bakanını aramasından da rahatsızlık duymak bir sonraki aşamadır. Çavuşoğlu’nun işi belki de ilk defa bu kadar zor.
Erdoğan MB kararlarıyla Türk lirasının feci değer kaybından ihracat umuyorken, ihracat yapmak istediği ülkelerle ilişkileri kopma noktasına getirmekten çekinmeyecek bir tavır sergiliyor.
Afrika’ya götürdüğü gazeteciler ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesinde ne diyeceğini sorunca “Ne yapıyoruz ne oluyor?’ diye soracağız” demiş; “Hiçbir şekilde Türkiye’nin haklarının yenmesine fırsat vermeyiz”.
Erdoğan uzun süredir Biden ile yüz yüze görüşmek için kamuoyu önünde çağrılarda bulundu. New York’ta görüşmeyince bundan duyduğu hayal kırıklığını da açığa vurmaktan kendisini alamadı. Şimdi 30-31 Ekim’de Roma’da yapılacak G20 Zirvesi çerçevesinde görüşmesi beklenen Biden’dan hesap soracağını söylüyor. Olabilir. Türkiye Cumhurbaşkanından Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarlarını koruması beklenir, değil mi? Bekleyelim, görelim.