Son seçim anketleri AK Parti ve MHP’de erimenin devam ettiğini gösterirken sadece ekonomide değil yargıda da alam zilleri birbiri ardına çalmaya başladı.
Ekonomiden önce yargıda çalan son alam zilinden söz edeceğim. Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan 10 Ocak’ta yaptığı bir konuşmada şunları söyledi:
• “Mahkememize 2021’de 66 bin 121 başvuru yapıldı. Ve bu başvuruların yüzde 73’ünden fazlası adil yargılanma hakkı için. Başka bir ifadeyle geçen yıl mahkememize yapılan başvuruların yaklaşık dörtte üçü, adil yargılanma hakkına ilişkin şikayetleri kapsamaktadır. İhlal sınırları bakımından da durum çok farklı değil. Başlangıçtan itibaren verdiğimiz toplam ihlallerin yüzde 77’si adil yargılanmaya dahildir. Bu sayı ve oranlar bize aslında vahim bir durumu işaret ediyor. Adil yargılanma hakkıyla ilgili bir meselemiz var.”
Arslan “başlangıçtan itibaren” demekle AYM’ye bireysel başvurunun uygulanmaya başladığı 23 Eylül 2012 tarihine işaret ediyor. Bu uygulama yargıda bir dönüm noktası olmuş, Ergenekon, Balyoz gibi davalar birer birer düşmeye başlamıştı.
Yargıda sorun siyaset kadar ekonomiyi de etkiliyor
Yargıda adalet sorununun yüksek mahkeme başkanınca “vahim” sözüyle anılması demokrasinin işleyişi açısından fazlasıyla ikaz edici.
AYM önündeki dosyalar arasında siyasi manzarayı derinden etkileyebilecek olan HDP’nin kapatılması davası da bulunuyor. AYM daha önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talebini geri çevirmişti. Ancak başvurusuyla süreci başlatan MHP’nin ısrarıyla Başsavcılık yeniden AYM’ye gitmişti. MHP lideri Devlet Bahçeli, HDP’yi kapatmıyorsa AYM’nin kapatılabileceği sözleri AK Parti içinden de itirazlara yol açmıştı. 2008 yılında üstelik iktidardayken kapatılmaktan -iddialara göre o zaman müttefiki olan Fethullah Gülen cemaatinin desteğiyle- tek oy farkıyla kurtulan AK Parti, 2010 Anayasa değişikliğiyle parti kapatmayı üçte iki çoğunluğa bağlamıştı. Yani AYM’nin 15 üyesinden 10’unun oyu gerekiyor.
HDP’nin kapatılıp eş başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar dahil 500 yöneticisinin siyasetten yasaklanması talebi, Bahçeli’nin siyaseti yargıda kurgulama stratejisine uygun. Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kürt seçmeni yeniden kazanma zorunluluğuyla çelişiyor.
Kaldı ki, adil yargı siyaset kadar ekonomiyi, Türkiye’ye gelmesi beklenen yabancı yatırımları da olumsuz etkiliyor.
Ekonomi çözdükçe dolaşıyor
Burada kasıt döviz-faiz hareketleriyle girdiği hızla çıkan sıcak para değil. Hükümet daha çok Körfez ülkelerine gayrimenkul satışlarıyla avunsa da üretim ve istihdama dönük yabancı yatırımlar, Doğruluk Payı sitesinin hesabına göre son altı yılda yüzde 50 azaldı.
Yargıda adalet, adil yargılama sorunu büyüdükçe yabancı yatırımlar azalıyor. Yabancı yatırımcı Türkiye’de iş yapacağı ortakların hisselerine -daha sonra iptal edilecek dahi olsa- siyasileşmiş yargı kararıyla el konulması ihtimalini hesap ediyor. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ardından, önceki yıllarda her türlü devlet imkânı önlerinde açılan Gülen grubu şirketlerine el konulup paldır küldür AK Parti şirketlerine devredilmesi örneğine bakıyorlar. “Yargı bağımsız” sözleri ise bizzat yargı tarafından tartışılırken üstelik.
Tabii sadece yargıda hâkim olan sisli havanın belirsizliği değil tek etken. Daha büyük etken ekonomi yönetimindeki belirsizlik. Deneyimli ekonomi yazarı Erdal Sağlam’ın kulis haberine göre, Erdoğan, yeni atadığı Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’ye iki nedenden dolayı kızmaya başlamış.
İkisi de Erdoğan’ın tezlerini geçersiz kılabilecek türden.
Nebati de gider mi?
Nedenlerden biri 20 Aralık kararlarıyla birkaç saat içinde 18 liradan 11 küsur liraya düşen doların Aralık 2021 sonuna dek 10 liranın altına düşeceği beklentisiydi. Düşmeyince “köpüğünü alıyoruz, aradan Hazine kazanıyor” türü gerekçeler üretildi. Halen 13,5-14 lira arasında.
Bir diğeri de döviz korumalı, ya da bağımlı Türk lirası faiz hesabına beklenen rağbet olmaması, döviz hesaplarının azalmak bir yana artması ve Merkez Bankasının faiz düşürmesine rağmen piyasa faizinin artması.
Buna bir de “faizi düşürürsek enflasyon düşer” söylemine rağmen enflasyonun AK parti öncesi dönemi de geçerek yüzde 36’yı aşması var. Herhalde 36’dan örneğin 33’e düşerse, “düşürdük” diye övünecek hükümet. Zamlar ise ücret artışlarını silip süpürmüş durumda. Kadın girişimcilerin yakınması üzerine Nebati’nin 2022’de enflasyonla mücadeleye ağırlık vereceğini söylemesi de Erdoğan’ı kızdırmış olabilir. Nebati sayesinde şimşeklere hedef olmaktan kurtulan Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu bile yasayla kendisine verilmiş enflasyonla mücadeleyi değil cari açığı görev edinmişken Nebati kendisini popüler olmaya kaptırmış görünüyor.
Gelelim anketlere
Son anketlerin ortalaması AK Perti ve MHP’de erimenin devam ettiğini gösteriyor. Ancak oradan soğuyan oylar henüz CHP ve İYİ Parti’ye yazılmıyor; ikisindeki kıpırdanma da AK Parti ve MHP’den soğuma oranının altında. Cumhur İttifakından soğuyan oyların henüz Gelecek ve DEVA’ya hissedilir geçişi de görülmüyor. HDP az çok yerinde sayıyor.
Metropoll’ün araştırması, kararsız parantezine alınan kararsız ya da cevap vermeyen seçmen ve seçim protestocularının toplam oranının giderek ilk sıraya tırmandığını gösteriyor. Ancak bunlar istatistik olarak dağıtılınca yaklaşık tahminler ortaya çıkabiliyor.
Geriye üç soru kalıyor:
1- Erdoğan ekonomiyi bu yıl içinde toparlarsa, soğuttuğu seçmeni ile arayı yeniden düzeltebilir mi?
2- Ekonomi “faiz sebep, enflasyon sonuç” teziyle toparlanabilir, yargıda yaşanan sorunlara birlikte ele alınınca istihdam, üretim ve ihracatı artıracak yatırımcı gelir mi?
3- Bunlar olmazsa Erdoğan ve Bahçeli yargıda ve siyasette baskıyı daha da artıracak adımlar atmayı çare olarak görebilir mi?
Anketlere ekonomide ve yargıda alarm zilleri çaldıran bu sorularla birlikte değerlendirmek gerekiyor.