Enerji savaşı da, etnik savaş da, din/mezhep temelli savaş da, ticaret savaşı da, teknoloji savaşı da, su savaşı da, teröre karşı savaş da, bölgesel hakimiyet savaşı da yanıbaşımızda cereyan ediyor.
Bunları küresel mücadele ve stratejik hamleler ışığında daha iyi okuyamaz, karşı önlemlerimizi almazsak önümüzdeki dönemde artan ölçüde ülke içine de sirayet edecek gibi görünüyor. Abhazya, Kırım, Ukrayna, Suriye, Libya, Gazze, Kızıldeniz, Yemen, İran, Pakistan derken kıvılcımlar her yeri ateşe veriyor. Ve gelişmelerin hepsi de bize bir kuş uçumu mesafede cereyan ediyor.
Artık Gazze’den Yemen’e, Irak, Suriye, İran’dan Kızıldeniz’e, Azerbaycan’a, Kazakistan’a, Pakistan ve Afganistan’a, Cezayir’e kadar her yer savaş alanı şimdi, ya da yakında olacak. Doğu Akdeniz, Basra Körfezi ve Doğu Çin Denizi de bu özel hazırlanmış savaş haritasına göre çok geçmeden patlayabilir. Ve ne yazık ki bunların hiçbirisi yerel ve münferit değil, belli bir büyük stratejinin bütünleyici parçalarını yansıtıyor bence.
Masada büyük oyun stratejisi
Coğrafyamızdaki bütün haritalarla oynanıyor belli bir merkezden. Masada bu haritanın yeniden çizileceği açıkça ilan ediliyor. Her ülkeyi ve sınırı, her deniz geçişini ve körfezi tartışmalı, çatışmalı hale getirmeye çalışıyor birileri, eldeki kozları ve enstrümanları kullanarak.
Ukrayna’dan önce savaş aslında Baltık’ta çıkacaktı, ama Karadeniz’e itelendi. Ukrayna yetmeseydi Romanya, Polonya ve Bulgaristan da savaşa sürülebilirdi. Ankara ve Moskova şu ana kadar büyük hamleyi gördükleri için son derece dikkatli davrandılar, ama Batı’dan dostluk görmeyen Ankara’nın Moskova ve Pekin ile ense tokat bir ilişkisi olduğu da söylenemez.
Bu gelişmeler bugünden yarına kısa sürede evrilmiyor, pişirilmiyor. Sabırlı, sistematik ve zamana yayılan bir büyük oyun stratejisi çerçevesinde yürütülüyor.
Türkiye’de darbe girişimi, Suriye ve Irak’ın kuzeyinden vurulması, Kürtlerin cesaretlendirilmesi, silahlandırılması, “İslam Devleti” adli vahşi bir terör makinası yaratılması, İran’ın dünyadan izolasyonu, Çin’in Kuşak ve Yol projesinin baltalanmaya çalışılması, Hindistan-Ortadoğu-Avrupa koridoru girişimi, Malakka Boğazı’nın güvensiz hale getirilmesi, Kafkaslardan Türkiye’nin Orta Asya kapısını kapatma çabaları, Dedeağaç ve Ege adalarında askeri üsler, yığınaklar, Doğu Akdeniz’in karıştırılması….tüm bunlar tahmin edeceğiniz gibi tesadüfi adımlar değil.
Anadolu güvenliği tehlikede
Türkiye çevresindeki bu çatışmalı, gergin ve sıcak stratejik kuşağı tek başına ya da müttefikleri ile güvence altına alamazsa, hiç söylemeye bile gerek yok, Anadolu uzun zaman güvende olmayacak. Tozlu raflara kaldırılmış tarihi hesaplaşmalar ısıtılıp ödenecek fatura olarak önümüze konulacaktır.
Bunun için bölgede hem sağlam ortaklarımızın olması hem de içeride kucaklayıcı, dayanışmacı ve sorunları büyük ölçüde çözülmüş bir toplum, ekonomi ve güvenlik ortamı yaratılması şart.
İlginçtir ki, böyle bir dönemde sınır kapıları adeta sonuna kadar açıldı, milyonlarca göçmen ülkeye girerek dört bir koldan hemen her kente dağıldı. Ne idüğü belirsiz insanlara ciddi araştırma yapmaksızın ekonomik ya da siyasi nedenlerle Türk vatandaşlığı ve pasaportu verilmesinin ceremesini çekiyoruz, daha fazla çekeceğiz. Demografi, Ortadoğu, Afrika, Güneydoğu Asyalı göçmenler lehine süratle değişiyor, ülkenin temel direği olan kaliteli insan gücü, gelecek korkusu nedeniyle Batı’ya göç etme çabasında iken. Ekonomi kırılgan, hukuk devleti aşındı, kutuplaşma artıyor.
Nihai hedefinde hiç sapma yapmadan ABD ve İsrail, Suriye’de yönetimi PYD/PKK’dan oluşan oluşan bir Kürt bölgesel yönetim ve 100 bin kişilik modern silahlarla donatılmış bir ordu yarattı. Hava kuvvetleri de oluşturuyorlar şu an, Turkiye F-35 programindan çıkarılmış ve parasıyla F-16 alamaz iken.
Hesap Sevr’den bu yana vardı
Irak ve Suriye’deki özerk bölgelerin zamanı gelince birleştirilmesi öngörülüyor. Çok daha sonra, konjonktür el verirse ve Türkiye’nin gücünün kırılması projesi başarıya ulaşırsa güneydoğunun Türkiye’den (ve de İran’ın güneybatısısının da PJAK marifetiyle) kopartılarak bölgede yeni bir İsrail işlevi görecek “Büyük Kürt devleti”ne dahil edilmesi hesapları var.
Bu hesap hep vardı Sevr’den bu yana ama şimdi daha görünür hal aldı “Büyük Oyun”un icrasının hız kazanması ile birlikte. Türkiye’yi bölgede etkisiz, içeride istikrarsız kılmayı amaçlayan aynı stratejik istihbarat zekasının yaratımı. Oslo sürecinde “çözüm”e gidilmesi çabalarını da aynı beyin engelledi. US CENTCOM ve CIA içindeki operasyon merkezilerinin belki de çoğu zaman Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’nı devre dışı bırakıp bu çalışmayı yürüttüğü bildiriliyor.
Elbette ki Kürt sorunu aynı zamanda çok netameli bir iç sorun ve kendi dinamiklerimizle çözemediğimiz, başkalarının ekmeğine yağ sürmemize de neden olan, sürekli dışarıdan kaşımaya açık bir kanayan yara.
O yüzden her PKK saldırısı arkasından operasyonlarla daha fazla terörist “etkisiz hale getirdik” söylemi nihai sonuca hizmet edici değil. Askeri kasları göstermek önemli ama stratejik beyin kasalarını çalıştırmak çok daha önemli. Gazze saldırıları sonrası “özgürlük savaşçıları” olarak tanımlanan HAMAS’ın arkasında dimdik durulması İsrail’in de PKK’ya “özgürlük savaşçısı” payesi vermesine, yeni operasyonlara destek olarak Ankara’ya mesaj vermesine yol açmış olabilir.
Türkiye masada mı olacak menüde mi?
Onun için Kürtlerin ayrılıkçı bir güç oluşturması hatta zamanı geldiğinde bölgede hançer gibi bir Kürt devleti kurulması (böylece Kürtler, Türkler, Acemler ve Araplar arasında onyıllarca sürecek bir sıcak/soğuk savaş yaşanması, diğer yandan Abraham Accords’un Gazze ile zedelenmesine rağmen yürürlükte kalması) güçlü bir ulusal menfaat hesabı Tel Aviv için. Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesi üzerinde İsrail’in (MOSSAD ve Israel Defense Forces’in sözde emekli kurmay subayları üzerinden) hatırı sayılır bir gücü olduğunu da unutmayalım.
NATO’nun ikinci büyük silahlı kuvvetlerine sahip, OECD, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği içinde Batı ile eklemlenmiş Türkiye’nin yeni dünya düzeni müzakerelerinde masada oturmak yerine menüde yer almasını anlamak mümkün değil.
Tarihin bu dönüm noktasında cephede bölgenin güçlü oyuncuları ile en az çeyrek yüzyıllık “al gülüm ver gülüm” bir diplomatik/askeri angajman gerekiyor. Yeni stratejimizin sadece askerlere, diplomatlara, siyasetçilere bırakılması yerine çok daha kapsamlı bir ortak aklın sonucu olması sağlanmalı ki etkinlikle de icra edilebilsin hiç vakit geçirmeden ve başarıyla.
Savunma ve Dışişleri bakanlarının Meclis’e PKK brifinginden kalanlar