Suriye’de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve diğer bazı ülkelerin bu süreçte şu veya bu şekilde yer aldıkları, ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, HTŞ lideri Ahmed “Golani” el Şara ve terör örgütü YPG’nin başındaki Mazlum Abdi’nin muhtelif açıklamalarında teyit ettikleri üzere de, Esad’ın, neredeyse bütün aktörler arasında varılan mutabakatlar manzumesi sonucunda gittiği anlaşılıyor. Şimdi geçiş dönemindeyiz.
Rejimin çöküşü, HTŞ ve YPG
Esad rejimi ordusunun çözülmesinde, jeostratejik ortamın yanı sıra, sonu gelmeyen bir savaşın yorgunluğu ve başta Nusayri toplumu olmak üzere Esad’ı destekleyen kesimlerdeki bıkkınlığın rolü önemlidir.
Esad’ın devrilmesinden sonra gelişmeler şu iki örgüt etrafında dönüyor: HTŞ ve YPG.
El Kaide ve El Nusra’dan türeyen HTŞ (Heyet Tahrir el Şam), “Kurtuluş Hükümeti” marifetiyle 2017’den beri İdlib’i yönetti.
Terör örgütleri listesinde yer almasına rağmen HTŞ’nin, Türkiye’nin yanı sıra ABD ve başka batılı ülkelerle bağları oluştu.
Yeni dış görünümüyle HTŞ lideri Ahmed el Şara (Golani) kamuoyuna ılımlı ve doğru mesajlar veriyor.
El Şara, “Suriye’yi yönetmek için devrimci zihniyetten devletçi zihniyete geçilmesi” ve “sürdürülebilir istikrarın sağlanması için ülkenin hukuk ve kurumlara dayalı bir devlet kurması gerektiğini” vurguladı.
HTŞ şu anda Suriye’yi yönetiyor ve geçiş döneminden sonra da yönetimini sürdürmek niyetinde olduğu sır değil.
HTŞ yeni bir imaj oluşturma ve “Biz eski bildiğiniz biz değiliz” mesajı verme gayretinde ama söylemlerinde samimi olup olmadıklarını uygulama gösterecek.
Geçiş döneminde sessiz bekleyenler
Bu arada Suriye Geçici Hükümeti, Suriye Ulusal Konseyi, Suriye Milli Ordusu ve diğer silahlı muhalif grupların bu aralar sesi çıkmıyor veya geçiş döneminin bu aşamasında görünür olmaktan uzak duruyorlar.
YPG ise başından beri her tarafı (ABD, Rusya, İran, Esad Rejimi) idare ediyordu.
Esad’ın düşmesi, Türkiye’nin vurduğu darbeler, SMO’nun doğuya doğru ilerlemesi ve Donald Trump’ın Suriye yaklaşımının zora soktuğu YPG yine kıvraklık göstererek, yeni Suriye bayrağını kabul ettiğini açıkladı.
YPG lideri Mazlum Abdi de HTŞ ile mutabakata varıldığını ve ABD aracılığıyla Türkiye ile bir pazarlık başlatıldığını söyledi.
Öte yandan, basında ve sosyal medyada, TSK’nın, SMO’nun YPG hatlarına yönelik düzen aldıkları, yığınak yaptıkları haberleri dolaşıyor. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de son yaptığı açıklamada bu çerçeveyi dile getirdi.Yani yapıldığı söylenen pazarlıklar sonuç vermezse, konunun askeri yöntemle çözüleceği sonucu çıkartılabilir bundan.
Suriye’deki YPG konusunu Türkiye’deki/Kandil’deki PKK’dan, yeni bir açılım olarak adlandırılan gelişmelerden ve bunların arkasındaki iç politika saiklerinden ayrı düşünmek mümkün değildir.
Kamu düzeni ve günlük ihtiyaçlar
Suriye’nin geçiş aşamasındaki öncelikleri olarak şunlar gözüküyor:
– Devletin çökmemesi, kamu düzeninin korunması ve halkın günlük ihtiyaçlarının sağlanması.
– Suriye’nin yeni siyasi-idari yapısının oluşturulması.
– Silahlı grupların lağvedilmesi ve değişik grupların elindeki çok sayıda silahın toplanması.
Suriyeliler, haklı olarak, Sednaya ismiyle sembolize olan hapishanelerde insanları yıllarca tutan, işkence eden ve öldüren sadistler ile bunlara emir verenlerin cezalandırılmalarını istiyorlar. Bunun cadı avına dönüştürülmemesi, kitlesel cezalandırmalara, belli grupların (Nusayriler) toptan hedef alınmasına yol açmaması çok önemlidir.
Ara dönem hükümeti salt HTŞ
Suriye’de yeni siyasi-idari yapının oluşturulmasında aşama aşama gidiliyor:
– İlk olarak ara dönem, ya da geçiş dönemi hükümeti (caretaker government) kuruldu. Hükümet, Başbakan başta olmak üzere, İdlib’i yıllardır yöneten Kurtuluş Hükümeti üyelerinden oluşuyor. Tamamı HTŞ’li, kadın yok, diğer muhalif gruplardan yok, azınlıklardan (Nusayri, Dürzi, Türkmen, Kürt, Hıristiyan) üye yok.
– Mart ayına kadar görev başında kalacağı söylenen ara dönem hükümeti kapsayıcı değil, ama bir sonraki aşamada oluşturulması beklenen geçiş hükümetinde bu eksikliğin giderileceği söyleniyor, bekleyip göreceğiz.
– Yeni anayasa yapılması gerekiyor. En önemli meseleler idari yapının nasıl olacağı (merkezi sistem mi, yerel yönetimlere dayalı bir sistem mi), diğer önemli mesele de sivil anayasa mı olacağı, şeriatın mı temel alınacağı.
– Bu aşamalar geçildikten sonra belirlenecek bir tarihte, çok adaylı ve serbest seçimler yapılması ve Suriye halkının, kendini yönetecekleri seçmesi hedefleniyor.
Sıfırı tüketmiş ekonomi
Suriye ekonomisinin kuyunun dibinden çıkarılması önemli bir uğraş olacak. Ekonomi 2011-2023 arasında yüzde 85 oranında küçüldü. Yeniden inşanın maliyetinin de en az 300 milyar dolar civarında olacağı tahmin edilmekte.
Uluslararası camia, başta körfez ülkeleri olmak üzere, maddi destek sağlayacaktır ama bir noktaya kadar.
Suriye’nin halktan vergi toplaması, dışarıdan yatırım çekmesi, üretim ve ihracat yapabilmesi ve doğal kaynaklarından yararlanması suretiyle kendi kaynaklarını oluşturması gerekecektir.
Suriye’nin en temel doğal kaynağı petroldür ve 2011 öncesi günlük üretim 380 bin varildi.
Petrol sahaları şimdi YPG’nin kontrolünde. YPG buradan çıkardığı petrolü piyasa fiyatlarının çok altında satarak askeri ve yönetim faaliyetlerini finanse ediyor. Petrolün artık YPG’nin tekelinden kurtarılıp Suriyeliler için kullanılması gerekir.
Suriyeliler yaptırımların kaldırılmasını bekliyorlar ama konunun siyasi ve hukuki boyutlarında bazı gereklilikler bulunduğu anlaşılıyor.
Türkiye için kötü senaryolar
20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturacak olan Donald Trump Suriye’ye müdahil olmayacağını söylüyor ama mümkün değil. Temenni edelim ki bu defa daha doğru politikalar izler ve kendi ülkesini de, Suriye’yi de, Türkiye’yi de yeni sıkıntılara sürüklemez.
Önümüzdeki dönemde Suriye’de (ve Türkiye’ye yansımaları bakımından) en kötünün ne olabileceği konusunda şu senaryolar akla gelmekte;
– Selefi grupların ülkenin siyasi ve sosyal hayatına kendi görüşlerini dayatmaları ve bu temelde bir yönetim kurmaları.
– YPG’nin Suriye’de “öz yönetim” olarak adlandırdığı otonom yapıyı elde ederek, bunu daha da ilerilere taşıma gayretine girmesi.
– Kürtlerin, Dürzilerin ve Nusayrilerin, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sorguya açacak gelişmelere malzeme olmaları. (İsrail’in Suriye’de azınlıkların korunmasını diline dolamış olması ve Kürtler ile Dürzileri zikretmesi bu kapsamda tesadüfi görülemez).
– Esad yönetiminin İran ve Rusya’nın desteğiyle geri gelmeye çalışması.
– Suriye’nin yeniden kaosa ve iç savaşa sürüklenmesi.
“Ama”lar ve “acaba”lar
AKP iktidarı, ekonomik konulardan sonra en fazla eleştirildiği Suriye meselesinden, en azından bugün itibariyle, bir başarı hikayesi çıkardı.
Şam’daki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği 14 Aralık’tan itibaren faaliyete geçti. (Misyonun başına geçici maslahatgüzar olarak İslam felsefesi profesörü Burhan Köroğlu atandı).
Son iki haftadır, Türkiye uluslararası camiada son yıllarda hiç olmadığı kadar prim yaptı ve Suriye’de ana aktör olarak takdim ediliyor.
Suriye’deki siyasi sürecin başarılı olmasından ülkenin yeniden imarına, İŞİD’in canlanmasının önlenmesinden sığınmacıların dönüşünün sağlanmasına kadar birçok konuda Türkiye’ye rol biçiliyor.
Ama geçiş yönetimi dahil süreç iyi yönetilemediği takdirde, bugün Türkiye için avantaj olan gelişmeler yarın aleyhimize dönebilir.
Fetih havası estirilmesi, şov odaklı işler yapılması, acaba “İran gitti Türkiye mi geldi?” ya da “Türkiye domine etme peşinde mi? sorularına ve Suriyelilerle, ayrıca, Arap ülkeleriyle gerginliklere yol açabilir.
Ayrıca, Suriye’de her şey benden sorulur izlenimi vermek, Suriye’de yaşanacak her olumsuzluğun sorumluluğunun da üstlenilmesi sonucunu doğurur.