

Kıbrıs konusunda BM gözetiminde Cenevre’de yapılacak beş taraflı konferans yıllardan sonra bir ilk olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu amaçla Kıbrıs Rum lideriyle gayrı resmi bir sohbet şeklinde de olsa ilk kez bir araya gelmişti. Ancak Rum tarafının tutumu nedeniyle sonuç alınamayabilir. (Foto: Cyprus Mail)
Birleşmiş Milletlerin (BM) öncülüğünde Türkiye, Yunanistan, Birleşik Krallık, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının katılımıyla 17-18 Mart’ta Cenevre’de düzenlenecek beş taraflı konferans, Kıbrıs meselesine dair yeni bir süreç başlatma iddiasında. Şu ana kadar yapılan diplomatik temaslarsa, bu toplantının ciddi bir ilerleme sağlamaktan çok çözümsüzlüğü tescil etme riski taşıdığını gösteriyor.
Tarafların pozisyonları şu şekilde:
• Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, iki devletli çözüm dışında bir seçeneği kabul etmeyeceklerini vurgulamaktadırlar.
• Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan, federasyon dışında bir modeli asla müzakere etmeyeceklerini, Kıbrıs Türk devletinin statüsünü yükseltecek hiçbir adım atmayacaklarını her fırsatta tekrarlıyorlar.
Mevcut koşullarda, BM Siyasi İşler ve Barışı İnşa İşlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo’nun Lefkoşa, Ankara ve Atina’daki temaslarında herhangi bir uzlaşma zemini bulunamadı. Zemin olmamasına rağmen tüm taraflar DiCarlo’nun 17-18 Mart Cenevre’de “gayriresmi toplantı” davetine evet dediler.
Bu şartlarda beş taraflı konferans, çözüme yönelik bir adım olmaktan çok, diplomatik pozisyonların yeniden teyit edileceği bir buluşma olacak gibi görünüyor.
İngiltere’nin düşük profilli temsili
Kıbrıs Türk ve Rum cumhuriyetlerinin devlet ve hükümet başkanı, Türkiye ve Yunanistan’ın dışişleri bakanları düzeyinde katılacağı toplantıya, 1960 anlaşmasındaki üçüncü garantör ülke olan İngiltere’nin “bürokrat” seviyesinde temsil edilecek. Bu durum, Londra’nın Kıbrıs konusundaki ilgisizliğinden değil, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının talebiyle şekillendi.
Türkiye ve KKTC, İngiltere’nin müzakere sürecinde tarafsız ve pasif kalmasını istiyor. Zira Londra’nın geçmişte Kıbrıs Rum tezlerine daha yakın durduğu algısı, Türk tarafında bir güven sorunu oluşturuyor. İngiltere’nin düşük profilli temsili, Türk tarafının süreci kontrol altında tutma çabasının bir sonucu olarak değerlendiriliyor.
Bu, şu soruyu da gündeme getiriyor: İngiltere süreci gerçekten etkisiz bir şekilde mi takip edecek, yoksa perde arkasında aktif bir rol mü oynayacak?
Rumların beş taraflı konferans hesapları
Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Hristodulidis, beş taraflı konferansı BM nezdinde kendi diplomatik başarısı olarak sunuyor. Bu toplantının gerçekleşmesini “bizim çabalarımızın bir sonucu” olarak lanse ederken, BM’ye beş öneri sunduğunu ve bunların süreci olumlu yönde etkileyeceğini iddia ediyor.
Ancak bu öneriler 2017’de İsviçre’nin Crans-Montana kasabasındaki görüşmelerin tekrarı olacaksa, Türk tarafının kabul etmesi mümkün değil. Çünkü Crans-Montana, Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin egemen eşitliğini reddettiği, dönüşümlü başkanlığı kabul etmediği ve sonunda sabaha karşı masayı terk ettiği bir sürecin adıdır.
Hristodulidis’in hedefi, gerçek bir çözüme ulaşmak değil, süreci yöneterek uluslararası kamuoyunda Türk tarafını “çözüm istemeyen taraf” gibi göstermek.
• Crans-Montana sürecine geri dönülmesini dayatarak Türk tarafının masaya oturmamasını sağlamak ve bunu çözümsüzlüğün nedeni olarak göstermek istiyor.
• “Biz öneriler sunduk ama Türk tarafı reddetti” söylemiyle uluslararası destek kazanmayı amaçlıyor.
• Türk tarafını baskı altına almak için “iyi niyet gösteriyoruz” algısını yaratıyor.
Bu noktada, Hristodulidis’in gerçek amacı, müzakere sürecini bir diplomatik manevra aracı olarak kullanmak gibi görünüyor.
Crans-Montana’nın enkazı üzerinde
Bugün Hristodulidis’in ve BM’nin istediği şey, Crans-Montana sürecine geri dönmek. Ancak bu, Türkiye ve KKTC için zaten reddedilmiş bir senaryodur.
Crans-Montana’da ne olmuştu?
• Türkiye, garantörlük sisteminin yeniden yapılandırılmasına yeşil ışık yakmıştı.
• Türk tarafı, toprak konusunda büyük tavizler vermeye hazırdı.
• Ancak Rum lider Anastasiadis, sabaha karşı masayı terk etti ve müzakereleri çökertti.
Şimdi aynı model üzerinden yeni bir müzakere süreci başlatmak mümkün mü?
Türkiye ve KKTC’nin cevabı net: Hayır.
Tatar’ın stratejisi: çıkmazın parçası mı?
Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, müzakerelerde “egemen eşitlik” tanınmadan hiçbir resmi sürece katılmayacağını defalarca vurguladı. Bu tutum, müzakerelerin artık “siyasi eşitlik” söyleminden “egemen eşitlik” çizgisine taşındığını gösteriyor.
Ancak, bu yaklaşımın Türk tarafına nasıl bir diplomatik avantaj sağladığı tartışmalı.
• Tatar’ın pozisyonu, uluslararası arenada Türk tarafının çözüme yanaşmadığı algısını pekiştirebilir.
• Kıbrıs Rum liderliği, Tatar’ın açıklamalarını kullanarak “Bakın, biz çözüm istiyoruz ama Türk tarafı reddediyor” söylemini daha güçlü bir şekilde kullanabilir.
Bu nedenle, Türk tarafının beş taraflı görüşmede sadece pozisyonlarını korumak yerine, daha aktif bir diplomatik strateji izlemesi gerektiği açık.
Cenevre’de ümit var mı?
Eğer taraflar temel ilkeler konusunda uzlaşamıyorsa, belki de “Incremental” yani “adım adım çözüm” aranmalıdır.
• İki taraf arasındaki güven artırıcı adımlar, ekonomik iş birliği projeleri, ticari engellerin kaldırılması gibi somut girişimler başlatılabilir.
• Siyasi çözüm için müzakere edilmesi mümkün olmayan konular yerine, halkların yaşam koşullarını iyileştirecek adımlar atılabilir.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz Kasım ayında Budapeşte’deki Avrupa Siyasi Topluluğu görüşmeleri toplantıları arasında, yanında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan olduğu halde Yunanistan Başbakanı Kriyos Miçotakis ve Hristodulidis ile ilk kez ama gayrı resmi olarak bir kahve sohbetinde biraraya gelmiş bu da önemli bir diplomatik jest olarak yorumlanmıştı.
Ancak bunun da önündeki en büyük engel, Rum tarafının her iş birliği önerisini “federasyon yolunda bir adım” olarak kurgulaması.
Şu ana kadar verilen sinyaller, beş taraflı toplantının ilerleme sağlamaktan çok, tarafların pozisyonlarını yeniden teyit edeceği bir diplomatik vitrin olacağını gösteriyor.
Özetle, bu konferans çözüm üretmek için değil, tarafların birbirini suçlayacağı bir sahne olacak gibi görünüyor.