

Türkiye’de Köy Koruculuğu sisteminin barış sürecine dahil edilerek dönüşümü, sürecin kalıcılığı için önemli. (Foto: X/TürkiyeGK)
Türkiye’de Kürt meselesine çözüm arayışında tartışmalar genellikle PKK’nın silahsızlandırılması, demokratikleşme adımları, barış sürecine kamuoyu desteği ve Suriye denklemi etrafında dönüyor. Oysa barışın sürdürülebilirliği için nadiren gündeme gelen bir aktör var: köy koruculuğu sistemi. Barış mimarisini sağlam kurmak istiyorsak, PKK mensuplarının yeniden entegrasyonunun yanısıra korucuların geleceğini de sürecin ayrılmaz bir parçası olarak tasarlamak zorundayız.
Dünyada Koruculuk Benzeri Yapılanmalar
Barış süreçlerinde devletin desteklediği milis/yardımcı güvenlik yapıları gözardı edildiğinde, bunlar sıklıkla spoiler (süreci bozan) aktörlere dönüşür veya suç ekonomilerine kayar.
Kolombiya’da 2003–2006’ta toplu terhis ve hukuki düzenlemelere rağmen parçalanmış miras grupları ortaya çıktı; geçim, adalet ve yerelde meşruiyet üçlüsünün aynı anda çözülmemesi, şiddetin formlarını değiştirdi ama bitirmedi. Irak’ta “Sons of Iraq (Irak’ın Oğulları) /Sahva” bunun için başka bir örnek. 2007 sonrası mahalle savunma yapıları önce güvenliği artırdı; ancak kalıcı entegrasyon (iş, maaş, güvenlik bürokrasisine geçiş) gecikince yeniden silahlanma ve kopuşlar görüldü. Afganistan’da kısa vadeli güvenlik amaçlı milisleşme, hesap verilebilirlik ve denetim mekanizmaları kurulmadığında hak ihlali ve yerel rekabet risklerini büyüttü. Öte yandan, Kuzey İrlanda’da güvenlik sektörünün dönüşümü (polislikte yeniden eğitim, denetim, hak temelli çerçeve) barış anlaşmasının toplumsal meşruiyetini güçlendirdi.
Bu örneklerden alınacak ders açık: Devlet destekli silahlı yapılar, barışın parçası olarak şeffaf şekilde dönüştürülmez ya da dağıtılmazsa, “barışın sonrasında” yeni kırılganlıklar üretir.
Entegrasyon İçin Politika Önerileri
Köy korucularının uzun vadeli yeniden entegrasyonunda sosyoekonomik ihtiyaçlara cevap vermek elbette şart; geçim kaynakları, eğitim ve güvenli bir geçiş olmadan kalıcı bir dönüşüm beklemek hayal. Ancak barışın sürdürülebilirliği asıl olarak uzlaşıya bağlı. Bu nedenle odağı, korucular ile PKK’yı destekleyen toplumsal kesimler arasındaki karşılıklı tanıma, güven tesis etme ve birlikte yaşamı yeniden kurma sürecine çevirmek gerekiyor.
Uzlaşının çerçevesi üç ayaklı olmalı. Birincisi, hakikat ve yüzleşme: yerelde güvenli mekânlarda anlatı oturumları, mağdur beyanlarının korunması, somut zararlar için onarıcı adımlar (özür, tazmin/yerine koyma, toprak-mülkiyet ihtilaflarında hızlı arabuluculuk).
Bu tür süreçlerde geleneksel barışma ve uzlaşma yöntemleri özellikle etkili olacaktır. İkincisi, ilişki onarımı: köy bazlı diyalog grupları, karma üretim/kooperatif projeleri, gençler ve kadınların birlikte çalıştığı programlar; küçük ama görünür başarılar güveni hızla büyütür. Üçüncüsü, kurumsal güvenceler: izleme-değerlendirme, şikâyet hatları ve yerelde saygı gören arabulucularla (dinî liderler, kanaat önderleri, kadın ağları) desteklenmiş bir mimari gerekmektedir.
Olası Sorun Kaynakları
Sahada meydana gelebilecek zorluklar da öngörülebilir. Damgalama ve intikam duygusu, travmanın tetiklenmesi, siyasallaşma ve manipülasyon, mülkiyet ve geçim rekabeti, hatta spoiler şiddeti süreci raydan çıkarabilir. Bu yüzden gizlilik ve rıza ilkesi, tarafsız kolaylaştırıcılar, güvenlik garantileri ve medyada nefret söylemine karşı hızlı yanıt tedbirleri şart. Uzlaşı süreçleri gönüllü ve aşamalı yürütülmeli; ceza adaletiyle çelişmeyecek şekilde onarıcı adalet tasarlanmalı, ağır suç iddiaları bağımsız soruşturma kanallarına yönlendirilmeli.
Sonuç basit: geçim desteği barışın zeminiyse, uzlaşı onun çatısıdır. Koruculuk sistemiyle yüzleşme, adil geçiş ve yerel uzlaşı birlikte ilerlemediği sürece, kâğıt üzerindeki kazanımlar sahada kolayca erir. Uzlaşıyı merkeze alan, ölçülebilir hedefleri ve şeffaf denetimi olan bir program, barışın toplumsal meşruiyetini kalıcı kılar.
Koruculuktan Barışmaya
Demokratikleşme, PKK’nin silahsızlanması ve halkın güveni kadar, devlet destekli paramiliter yapıların dönüşümü de Türkiye’de kalıcı barışın tamamlayıcı adımıdır. Göç, ayrışma ve cezasızlık mirası çözülmeden barış kırılgandır.
Türkiye, korucuları da kapsayan bütünlüklü bir yeniden entegrasyon stratejisi izlediğinde, sadece silahların sustuğu değil; adalet, güven ve kapsayıcılıkla güçlenmiş bir toplumsal düzen inşa edebilir. Bu strateji iki kulvarda ilerlemelidir: korucular için onurlu bir sosyoekonomik geçiş (iş, eğitim, emeklilik ve sosyal güvence) ve korucular ile PKK’yı destekleyen kesimler arasında yerelde hakikatle yüzleşme, onarıcı adalet, toprak/mülkiyet ihtilaflarının çözümü ve güveni yeniden kuracak diyalog mekanizmaları.
Süreci bağımsız denetim, tarafsız kolaylaştırıcılar ve “cezasızlık değil, adil geçişi” anlatan tutarlı bir iletişim desteklemelidir. Bu yaklaşım benimsendiğinde, kâğıt üzerindeki kazanımlar sahada kalıcılaşır; aksi halde mesele sadece ertelenir ve yeni kırılganlıklar üretir.


