Koronavirüs Covid-19 ile mücadele yöntemleri çerçevesinde hafta sonu sokağa çıkma yasağı uygulaması devam ediyor. Bu yöntemin etkili olup olmadığını tartışmak gerekiyor.
Bulaşıcı hastalıkların kontrolü için kullanılan birkaç mekanizma vardır. Birincisi bulaşıcı hastalığın görülmeye başlandığı ilk anlarda, sayılar henüz küçükken enfeksiyon sınırlanmaya çalışılır. Koronavirüs salgınında bunu ancak, 2002’deki SARS salgını nedeniyle salgın kontrolü konusunda önemli bir tecrübe kazanmış ve ara dönemde salgın kontrol mekanizmalarını çok iyi inşa etmiş, Güneydoğu Asya’daki birkaç ülke başarabildi.
Geriye kalan ülkelerin hepsi salgının adını koydukları günden çok kısa bir süre sonra katlanarak artan vaka ve ölüm sayılarıyla karşı karşıya kaldılar. Bu ülkelerin bazıları tereddütler geçirerek ve zaman kaybederek, bazıları daha hızlı bir şekilde, salgın kontrolünün ikinci aracı olan salgının zararını en aza indirmek için çeşitli kısıtlamalar içeren kitlesel tedbirlere başvurdular.
Türkiye görece hızlı davranan ülkelerdendi, resmi olarak ilan edilen vakayı takiben birkaç gün içinde her düzeydeki okulu kapattı, kalabalıkların bir araya gelmesine neden olacak bütün olayları yasakladı, on gün sonra da 65 yaş üstünün sokağa çıkmasını yasakladı. Salgının bu aşamasında hedef enfeksiyonun yayılma hızını, dolayısıyla hastane bakımı gerektirecek ağır vakaların artış hızını ve sayısını azaltarak, sağlık sisteminin cevap verebileceği düzeyde tutmaktı. Bu başarıldı. Türkiye’de örneğin İtalya’da, İspanya’da gördüğümüz hastane kapılarında kalan, koridorlarda müdahale edilen ağır hastaların oluşturduğu dehşet verici manzaraları görmedik. Gerek vaka sayıları gerekse enfeksiyona bağlı ölüm sayıları Nisanın ikinci, üçüncü haftasında tepeye ulaştıktan sonra yavaşça düşmeye başladı.
Bulaşmayı azaltma hedefi
Bundan sonra hedef bulaşmayı azaltmak, diğer bir deyişle günlük yeni vaka sayılarını düşürmek. Ne var ki Mayıs başından beri günlük vaka sayılarında belirgin bir düşüş gözlemiyoruz, doğal olarak günlük sayılar çıkıp iniyor, ama ortalama 1600-1700 civarında seyrediyor, benzer şekilde günlük ölüm sayıları da Mayıs ayı içinde eskisine göre düşük ama ortalama 50-60 arasında sabitlendi.
Enfeksiyonun bulaşmasından ortalama 8-10 gün sonra insanların test yaptıracak şiddette belirtiler gösterdiğini, ölümlerin de bulaşmanın olmasından ortalama 21-22 gün sonra olduğunu biliyoruz. Bu durumda, Nisanın ikinci yarısından itibaren uygulanan tedbirlerin virüsün yayılması üzerinde ek bir etkisi olmadığını, ya da bulaşmayı azaltan tedbirlere karşılık bunların etkisini azaltan bazı faktörler olduğunu düşünmek gerekir.
Nisan’ın ortalarından itibaren hangi etkenler değişti? En önemli kitlesel etki; 11 Nisandan itibaren uygulanmaya başlayan, hafta sonu ve resmi tatillerde sokağa çıkma yasağı. Bu yalnızca Türkiye’de kullanılan bir tedbir. 17 Nisan tarihinde Yetkin Report’ta yayımlanan yazımda bu hafta sonu yasaklarının hafta içi hareketliliği, özellikle alışveriş ve ulaşımda görece bir yoğunluğa neden olarak bulaşmayı arttırma riski getirebileceği konusundaki endişelerimi dile getirmiştim.
Hafta içi hareketliliği arttı
Gerçekten de yasaklar, özellikle 23 Nisan civarında uygulanan dört günlük yasak, hafta içi hareketliliği çok arttırdı, öyle ki Google’un kendi hesabını kullananların yer bildirimlerini kullanarak yayınladığı hareketlilik raporuna göre hafta içinde özellikle alışveriş mekânlarında bulunanların sayısı 15 Mart öncesi düzeylerini geçti.
Oysa hafta sonu sokağa çıkma yasağı uygulanana kadar, hareketlilik hafta sonları yine azalıyor (15 Marta göre yüzde kırk daha az) ama hafta içinde de 15 Mart düzeylerinin yüzde otuz kadar altında seyrediyordu. Üstelik haftadan haftaya bu hareketlilik, azalma eğilimindeydi. Bu aşağı gidişte ilk yukarı doğru -hafif- sıçrama ilk yasağın ilan edildiği 10 Nisan gününde kaydedildi. 23 Nisan’da başlayan dört günlük yasaktan ve 1 Mayıs’taki üç günlük yasaktan önce eczane, market gibi yerlerdeki kalabalık 15 Mart öncesi düzeyleri geçti. Benzer şekilde toplu ulaşım noktalarındaki yoğunluk da 15 Mart öncesinden yüzde elli daha az kalmakla birlikte, Nisanın ilk haftasında gözlenene göre daha yüksek oldu.
Bunun kanımca iki nedeni var. Hafta sonu boyunca ertelenen ihtiyaçların hafta içine sıkışması ve “karantina/kısıtlanma yorgunluğu”. Bu iki faktör birlikte virüsün yayılmasının baskılanmasını geciktiriyor.
Sonuçta 11 Nisan’dan başlayarak aralıklarla toplam on üç günü eve kapalı geçiren Türkiye’nin, bu on üç günü aralıksız evde geçirseydi sağlayabileceği baskılamaya ulaşamadığını düşünüyorum. Korkarım süre uzadıkça hedefe ulaşmak, yorgunluk ve onun neden olduğu ihlaller yüzünden daha da uzun sürecek.
Herkesin normalleşme konuştuğu bugünlerde bu tatsız bir yazı oldu. Ne yapayım ki günlük vaka sayılarını filyasyonla kontrol edebileceğimiz bir düzeye, hiç olmazsa bugünkü ortalamanın yarısına düşürmeden, uyguladığımız hiçbir kısıtlamayı güvenli bir şekilde kaldırmamız mümkün değil. Bu yüzden neyin işe yaradığını, neyin yaramadığını, hatta olumsuz bir durum yarattığını değerlendirmemiz ve ona göre değişiklikler yapmamız gerekiyor.