Daha birkaç hafta öncesine kadar Ayasofya’nın müzeden cami olarak ibadete açılması üzerine kimseler konuşmazdı. Oysa bir iki gün içinde bu nesil için müze olan Ayasofya “zincirler kırılıp” yeniden cami olacak. Ülke gündeminin hiçbir zaman önemli bir konusu olmayan Ayasofya’da ibadet konusu, birkaç yıl önceki 28 Şubat sürecini anımsatır şekilde yeniden şeriat ve hatta hilafet tartışmalarını da yeniden gündeme getirdi.
Açıktır ki bu konular en az iki Türkiye’de iki farklı şekilde algılanıyor ve eski bir hesaplaşmanın son evresi olarak görülüyor. Bir Türkiye için Ayasofya kararı din, inanç ve geleneğin gereği, tarihi bir sorumluluk ve yeniden keşfedilen bir eski özlemin gerçekleşmesidir. Bir diğer Türkiye içinse bu karar kendi değerlerinin bir hataya indirgenmesi ve doğrudan varlıklarına tehdidin yeni bir vücut bulmasıdır. Her iki Türkiye birbirini istemese de duymakta, ama hiç dinlememektedir. Oysa toplumsal değişim ve kamuoyunun kanaatleri bu iletişimsizliğe rağmen ve, kısmen bunun da sonucu olarak, sürekli yeniden şekilleniyor.
Şeriat ve din devletine destek var mı?
Kamuoyu görüşlerinin nasıl şekillendiğini ve değiştiğini takip amacıyla yaklaşık yirmi yıldır yürüttüğümüz anket çalışmaları var. (*) Bu çalışmalarda Ayasofya hakkında bir soru sormadık hiç. Ama Kasım 2002 seçimleri öncesinden beri Türkiye seçmen yaşı nüfusunu temsil yeteneğine sahip örneklemlerle yürüttüğümüz anket çalışmalarında “Türkiye’de şeriata dayalı bir din devleti kurulmasını ister miydiniz?” diye basit bir soruyu kullanıyoruz. İlk ölçümümüzde şeriata dayalı din devleti isteyenlerin oranını {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}95 ihtimalle {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}19 ile {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}24 arasında tahmin ediyorduk. 2007 seçimleri öncesi, bu oran yaklaşık 7 puan düşmüştü. 2011 seçimlerinde ise artık şeriata dayalı din devletine evet diyenler aynı ihtimal değerlendirmesiyle {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}4-9 arasına gerilemişti. Yani AK Parti iktidarının ilk 9 yılında şeriat ya da din devleti onayının gerilemiş olduğunu teslim etmemiz gerekir. 2013 ve 2018 yılları arasında toplam 5 çalışmada aynı din devletine destek oranını {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}7-12 ile {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}9-14 aralığında seyrettiğini görüyoruz. 2019 yılındaki saha çalışmasında ise bu oranı yeniden {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}17-22 aralığına yükselmiş buluyoruz.
Kişi hakları söz konusu olunca…
Mütedeyyin kesimin şeriatı red etmesinin güçlüğü ve şeriat hakkında da sıradan vatandaşın pek bilgi sahibi olmadığı noktasından hareketle, 1999 yılında yürüttüğümüz bir çalışmada dikkat çekici sonuçlar çıkmıştı. Bu çalışmada çok eşlilik, miras ve mahkemelerde kadının şahitliği üzerine büyük çoğunluğun şer’i düzenlemeler yerine medeni kanun düzenlemelerini tercih ettiğini bulmuştuk. Bunu o dönemde yükselen muhafazakar akım karşısında laik medeni kanunun toplumsal tabanının kuvvetli oluşunun bir yansıması olarak yorumlamıştım. Kendi özel hayatını doğrudan ilgilendiren konularda Cumhuriyet devrimlerinin getirmiş olduğu yasal çerçevenin ne kadar muhafazakar da olsa halk arasında açık bir destek bulduğunu düşündürmüştü bu bulgular. Yirmi yıl sonra bu konuda hangi noktadayız açıkcası bilmiyorum. Ama Türkiye’nin toplumsal dönüşümünde yirmi yılın azımsanmayacak bir değişime tanıklık etmesi uzak ihtimal değildir.
Hilafet konusunda kamuoyu görüşü ne?
2009 yılından beri de farklı 7 saha çalışmasında “Müslümanların bir halife yönetimindeki bir hilafet siyasal rejimi altında yaşamaları gerektiği görüşünü nasıl değerlendirirsiniz?” diye bir soru daha sorduk. Cevap seçenekleri ise şöyle formüle edilmişti: i) Müslümanların hilafet ile yönetilmesinin daha iyi olacağını düşünürüm, ii) hilafet rejimi iyi olurdu ama modern dünyada böyle bir rejimin kurulması mümkün değildir, iii) hilafet rejiminin doğru olmayacağını düşünürüm.
Hilafeti tarihsel bağlam içerisinde düşünmeksizin bir dini gereklilik olarak değerlendirip ilk seçeneği tercih edenler tüm bu çalışmalarda en ufak grup olmuştur ({4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}2-7 ile {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}7-12 aralıklarında seyreden değerler). Hilafeti prensip olarak kabul ederken bunun modern dünya ile uyumsuz olacağı fikrine yakın olanlar ise ({4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}95 ihtimalle) {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}6-11 ile {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}17-22 aralısında değişen oranlarda bulunmuştur. Bu iki grubu düşünce dünyası hilafet fikrine uzak olmayan, potansiyel olarak bu fikir gündeme geldiğinde destek verebilecek bir kitle olarak düşünebiliriz. Bu kitlenin ({4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}95 ihtimalle) 2009 yılında {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}14-19 arasında, 2019 yılında ise {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}27-32 arasında değişen değerler aldığını görüyoruz. Yani bu grup on yıl gibi bir zaman içinde anlamlı bir şekilde büyümüştür.
Seçmen yaşındakilerin çoğu karşı
Aynı rakamları elbette bir de “hilafet rejiminin doğru olmayacağını düşünürüm” seçeneğini dillendiren grup açısından değerlendirmeliyiz. 2009-2019 arasında (yine aynı {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}95 ihtimalle) {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}52-57 ile {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}65-70 aralıklarında değerler hilafeti red eden bu grup için gözlenmiştir. Kısaca Türkiye’de seçmen yaşındakilerin çoğunluğu hilafete karşıdır. Ancak hilafet rejimine sıcak bakan ve bakabilecek de azımsanamayacak bir kitle mevcuttur.
Bu bulgular ışığında şer’i düzen ve hilafet hakkında laik Türkiye’de bir din devleti ile hilafetin yeniden kurulması gibi “imkansızların” cidden tartışılmasını düşünebilir miyiz? Bu imkansızların kamuoyu temeli var mıdır? Yukarıdaki rakamlar parti liderleri ve fikir önderlerinin bu konuları hararetle tartıştıklarında bu düzeylerde kalmayacaklardır. Zaten her durumda bu konular toplum içerisinde sürekli değerlendirile gelmektedir. Doğrudan olmasa da dolaylı olarak gündemdeki tartışmalardan kendilerine ulaşan sinyaller sonucu kamuoyunda bir kanaat oluşmaktadır. Yine de tartışmanın hararetlenmesiyle toplumsal kanaatin ne yöne evrileceğini tahmin etmek kolay değildir. Bu tartışma gündemde kalır mı? Kalırsa nasıl bir tartışma gelişir? Bütün bunlar nihai kanaatin de nasıl oluşacağını belirleyecektir şüphesiz. Ama en azından bir Türkiye’nin, hatta belki de her ikisinin de bu imkansızları düşünmekten kendini alamadığı bir noktaya geldik sanki.
(*) Muhafazakarlık Araştırması için bakınız Çarkoğlu, A. & Kalaycıoğlu, E. 2009. The Rising Tide of Conservatism, London: Palgrave.
ISSP: Ali Çarkoğlu ve Ersin Kalaycıoğlu tarafından yürütülen International Social Survey Program ( http://w.issp.org/menu-top/home/ ) anketleri.