Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 12 Şubat’ta AK Parti’nin Meclis grubunda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na verip veriştiriyor, “FETÖ’nün siyasi ayağının” asıl o olduğunu öne sürüyordu. Erdoğan 15 Temmuz askeri darbe girişiminden söz ederken dinleyici sıralarından bir el kalktı, bir ses duyuldu. 15 Temmuz yüzünden işini kaybetmişti, iş bulamıyordu, çocukları zor durumdaydı, Cumhurbaşkanından iş istiyordu. Korumalar adamın sessini kesmesini sağladıktan sonra Erdoğan Kılıçdaroğlu’na yüklenmeye devam etti ama tadının kaçtığı yüzünden belliydi. Bugünlerde işsizlikten, hayat pahalılığından söz etmek sadece Erdoğan’ın değil, her AK Partilinin canını sıkıyor ama insanların çaresizce kapıdan kapıya koşup iş arayışı devam ediyor.
Acı bir örneği daha geçenlerde yaşadık.
Adem Yarıcı 7 Şubat günü Hatay Valiliğinin önüne geldi. Elinde içi benzin dolu bir bidon vardı. “Çocuklarım aç” diye haykırdı, “İş istiyorum, anlamıyor musunuz?” Sonra yanında getirdiği benzini üzerine boca etti. Hatay Emniyet Müdürü Vedat Yavuz, binanın önünde Valinin makamına gelmesini bekliyordu, Adem Yarıcı’yı durdurmaya çalıştı ama o çakmağını çakmıştı bile. Polislerin müdahalesiyle ateş söndürüldükten sonra Yarıcı hastaneye kaldırıldı. Bir yıldan bu yana iş arayan ve 2 hafta önce eşinden boşanmış olan Yarıcı kurtarılamadı, adli tabip ölüm nedenini kalp krizi olarak açıkladı.
Aynı gün, birkaç saat sonra, o da Hatay gibi Suriye’ye komşu ve Suriye’den göç alan il Osmaniye’de, Hazine ve Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak bölgedeki yatırımcılara, 2018 yılında bu yana başında olduğu yeni ekonomik programlar sayesinde 2020’de işsizlik oranında ciddi bir düşüş yaşanacağı müjdesini veriyordu.
Rakamlara göre işsizlik ve yoksulluk
Albayrak’ın konuşmasından üç gün sonra, görevi devralmasıyla birlikte kendisine bağlanan Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) 2019 yılı Kasım sonu itibariyle işsizlik oranının bir önceki yıla oranla Yüzde 1’lik bir artışla yüzde 13,3 olarak hesaplandığını duyurdu. Bu, 2018-2019 arasında 327 bin küsur kişinin daha, 83 milyon küsur nüfuslu Türkiye’deki işsizler ordusunun sayısını 4 milyon 300 bin küsura yükseltmesi anlamına geliyor.
Aynı dönemde 15-24 yaş aralığındaki gençlerde işsizlik oranı da artarak, yüzde 25,3 düzeyine çıkmıştı. Ancak sendikalara göre gerçek rakamlar bunun da üzerinde. Örneğin DİSK Araştırma Merkezi’nin elindeki verilere göre, gençlerde işsizlik oranı yüzde 29,3. Ayrıca her dört üniversite mezunundan biri işsiz. Bu aynı zamanda yüksek öğrenim sistemi kaynaklı sorunların da göstergesi. Ülkenin en büyük ve etkili işçi sendikası olan Türk-İş’e göre ise, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 7.239 TL, açlık sınırıysa 2.219 TL. Hükümet tarafından belirlenen asgari ücret 2020 yılı için 2.324 TL.
Yazıyı rakamlara boğmanın sıkıcı olabileceğinin farkındayım ancak burada her bir puanın insanların, bizlerin hayatını doğrudan etkilediğini akıldan çıkarmamak lazım. O halde biraz sıkılsak da devam ediyoruz.
Çalışanların yaklaşık yüzde 45’i asgari ücret alıyor, bunlar da kayıtları tutulabilenler. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası (TTSİS) tahminlerine göre sektörde çalışan 2 milyon işçinin yaklaşık yarısı kayıt dışı çalışıyor, yani sosyal güvenlik hakkından mahrumlar. TUİK verilerine göreyse tüm sektörlerde işgücünün yüzde 33,8’i kayıtdışı olarak çalışıyor. Tarım-dışı sektörlerde kadın işsizlik oranıysa, resmi verilere göre yüzde 21.
Ancak istihdamın arttığı bir sektör var: o da kamu sektörü. TUİK verilerine göre kamu sektöründe çalışanların sayısı yüzde 6,7 gibi dikkate değer bir artışla 4 milyon 600 bine ulaştı. Hükümet kamu sektöründe, süregiden özelleştirmelere rağmen, giderek daha fazla kişiyi işe alıyor. Bu durum 2001 ekonomik krizi ve 2002’deki Kemal Derviş reformları öncesindeki Türkiye’nin ekonomik görünümünü hatırlatıyor.
Enflasyon, hedefler, tahminler
Uzun yıllar devam eden büyümenin ardından, 2019’da Türk ekonomisi peş peşe üç çeyrek boyunca, yıllık bazda yüzde 1,5 olarak tahmin edilen bir oranda küçülme yaşadı. Bakan Albayrak’ın gerek yurtiçinde yaptığı konuşmalarda gerekse Davos Ekonomik zirvesinde belirttiği üzere, ekonomi son çeyrekte ise yüzde 0,9 büyüme kaydetmiş. 2020 bütçesinde yüzde 5’lik bir büyüme öngörülmekteyken, IMF ve Dünya Bankası yüzde 3’lük bir büyüme tahmin ediyor; açıkları kapatmak için yeterli olacağı kuşkulu.
Merkez Bankasının verilerine göre, yıllık enflasyon oranı geçtiğimiz yılın aynı döneminde kaydedilen yüzde11,8’lik oranın üstüne çıkarak yüzde 12,5’e ulaşmış. Üstelik bu, Erdoğan ve Albayrak’ın faiz oranlarını (medyada yaygın olarak işlendiği üzere, Merkez Bankası, kamu bankaları ve hatta özel bankalar uygulanan baskıyla) indirince, enflasyonun da düşeceği inancına rağmen yükseliş kaydedildiğini gösteriyor.
Dahası, Merkez Bankası enflasyonun artmasındaki ana nedeni gıda ve temel giderler olarak gösterince, hükümet çareyi TÜİK’in enflasyon hesaplama oranındaki gıda, kira, doğalgaz (ki yalnızca 2019’de yüzde 30 zamlandı), ulaştırma gibi zorunlu giderlerin payını düşürmekte buldu. Sanki rakamlar düşük çıkarılırsa halk hayat pahalılığından daha az etkilenecekmiş gibi…Cumhurbaşkanlığı, 2020 bütçesinde enflasyon oranını yüzde 8,5 olarak hesaplarken, IMF ise yüzde 12,6’lık bir enflasyon oranı öngörüyor önümüzdeki yıl için. Ancak hükümet kamu çalışanlarına ve emeklilere ortalama yüzde 6 oranında maaş artışı verdi. Gerçek enflasyon oranı hakkında -kanıt sayılmasa da- fikir verilebilecek bir örnekse metal sanayiinde alınan ücret artış oranı. Türk-İş, Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’nı (MESS), otomotiv sanayiinin merkezi Bursa’da düzenlenen kitlesel bir gösteriyle, 2020’de yüzde 8’lik ücret artışı vermekte ısrar ederse greve gitmekle tehdit etti. Sonuç olarak MESS ile Türk-İş 130 bin metal işçisine ortalamada yüzde 18,5 ücret artışı üzerinde uzlaştı. MESS’in verdiği bu kararda iki faktör etkili olmuş olabilir: Korona virüsü salgını nedeniyle otomotiv üretiminin Çin’den Türkiye’ye kayması ihtimali ve Merkez Bankası ile kamu bankalarının döviz satış müdahalesine rağmen Türk lirasında devam eden değer kaybı; malum otomotive sektöre dövizle ihracat yapıyor.
Riskler ve seçim perspektifi
Suriye ve Libya ile ilgili askeri operasyonların sonucu olan milliyetçi duygular Erdoğan’ın popülaritesinde zaman zaman artış sağlıyor ama hemen tüm kamuoyu araştırmaları bunun etkisinin geçici olduğunu da gösteriyor. AK Parti ve gayrı resmi koalisyon ortağı MHP’nin toplam oy oranları, Erdoğan’ın yeniden başkan seçilmesi için gereken yüzde 50+1 oranının altında. Ekonominin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında Erdoğan’ın erken seçime gitmesi onun açısından hayli riskli ve gereksiz gözüküyor.
Tabii bir de artık unuttuğumuz ABD yaptırımlarının kapıda olması durumu var. Erdoğan, belki de ABD Başkanı Donald Trump ile şahsi ilişkilerine güvenerek Rusya’dan S-400 füzeleri alımı nedeniyle ABD Kongresinin dayattığı ekonomik yaptırımları savuşturacağı umudunda; bu nedenle gündeme getirmiyor. Oysa bu yaptırımların da ekonomi üzerinde olumsuz etkisi olacağı bir gerçek; sorun, ne kadar olacağı. 2018’de Trump’ın attığı bir tweet ile Türk lirasında yüzde 30 değer kaybı yaşanmış olması hâlâ hafızalarda.
Erdoğan belki de Suriye sahnesinde ABD ve Rusya arasında oynadığı karşı-denge oyunu sayesinde ABD ile ilişkilerin düzeleceğini, yaptırımların ekonomiye o kadar da etki etmeyeceğini düşünüyor. Hayli, riskli bir oyun planı ama Erdoğan aklına koyduğunu yapmak için risk almayı seven bir siyasetçi; bedelini de göze alarak. Tabii bu bedelin halkın cebinden çıkması halinde rakiplere oy olarak döneceğini de düşünüyordur.