İngiltere eski Ankara Büyükelçisi Peter Westmacott, Dışişleri ve İngiliz Milletler Topluluğu Ofisi’ndeki kariyeri sürecince edindiği deneyimleri ve tanıklık ettiği olayları daha geniş kitlelerle paylaşmaya karar vermiş. “They Call It Diplomacy: 40 Years of Representing Britain Abroad – Buna Diplomasi Derler: Britanya’yı Temsil Ettiğim 40 yıl” isimli kitabı, anlık iletişimin diplomatik teamülleri zoraki dönüştürdüğü teknoloji çağında, diplomatlık mesleğinin önemini ve işlevini sorguluyor. “Bir diplomat Ferrero Rocher çikolata yemek dışında -ki yemiyoruz- ne yapar onu anlatmaya çalıştım,” diyor Büyükelçi Westmacott. Bunun yaparken bir taraftan, görevli bulunduğu dönemde İngiliz diplomasinin başarı hanesine yazılabilecek belli başlı gelişmeleri kaydediyor. Diğer yandan, önümüzdeki dönem Britanya’nın -Brexit yanlılarının iddia ettikleri gibi- etkin bir küresel aktör haline gelmesinin mümkün olup olmadığını tartışıyor.
Türkiye’de 2002-2006 yılları arasında Büyükelçi olarak görev yapan Westmacott, Türkiye’nin toplumsal ve siyasi dönüşümüne tanıklık etmiş bir isim. Ülkeye genç bir diplomat olarak Ankara’ya ilk tayini 1987 yılına rastlıyor. Kariyer basamaklarını tırmanırken İran, Brüksel, Paris ve Washington gibi önemli noktalarda görev yapan Westmacott’ın kitabında Türkiye geniş bir yer tutmakta. Özellikle, Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerinin başlaması yönünde İngiltere’nin verdiği desteği ve nasıl yoğun bir diplomatik mesai harcandığını, adeta film tadında aktarmış Büyükelçi Westmacott. Bunun yanı sıra, 2006 yılında Ankara’daki görevi sona erdikten sonra, Türkiye’nin batıyla ilişkilerinin nasıl seyir izlediğine, ülkeyi etkisi altına alan iç ve dış siyasi olaylara kitabında yer vermiş.
Pandemi koşullarında sanal ortamda olsa da buluştuk. Hem yeni çıkan kitabını hem de uluslararası gelişmeler ışında Türkiye-İngiltere ilişkilerinin geleceğini konuştuk.
Doğu Akdeniz’de yükselen gerilim karşısında İngiltere’nin büyük ölçüde geri planda ve sessiz kaldığını gördük. Bu temkinli yaklaşımı nasıl yorumlamalıyız? Brexit sonrası İngiltere bölgesel sorunların çözümünde daha yapıcı bir rol oynayabilir mi?
Son birkaç yıldır Brexit meselesi ve son bir yıl da -başka her yerde olduğu gibi- pandemi, İngiltere’nin gündemini fazlasıyla meşgul etti. Ancak İngiltere, garantör devletlerden biri ve dolayısıyla Kıbrıs’ta olup bitenlerle ilgili hukuki sorumluluğu var. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nin (AB) dışında olması, birlik içinde egemenliğe ilişkin bölgesel tartışmalara doğrudan etki etmesini zorlaştırıyor. Öte yandan, artık birliğin bir parçası olmadığından, üyelik dayanışması gibi kısıtlamalara tabi olmayan, özgür bir aktör. Aynı zamanda, Kıbrıs sorununun çözümünde belli bir sorumluluğa sahip, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden biri. Dolayısıyla, yaratıcı diplomasiye yer var. İlerleyen dönemde, “Küresel Britanya” kavramı ete kemiğe büründükçe, İngiltere’nin Kıbrıs sorununun çözüme kavuşmasına yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Hukuki ve tarihsel sorumluluğumuzun yanı sıra, sorunun tarihsel gelişimini bilen nadir ülkelerden biriyiz.
Uluslararası güç dengelerindeki değişimi göz önüne alırsak, sizce İngiltere, Türkiye’nin Washington ve Brüksel ile ilişkilerinin iyileştirilmesine ve böylelikle batıya çıpalanmasında (anchoring) bir rol oynayabilir mi? Veya ayrı bir dengeleyici blok oluşturabilirler mi, halihazırda, İngiltere’nin Washington ve Brüksel ile ilişkileri belirsizlikler barındırırken?
AB dışında kalan İngiltere’nin statüsü ve Türkiye ile uzun yıllara dayanan stratejik ilişkileri, içinde bulunduğumuz yeni dünyanın önemli unsurlarından. Türk dostlarım, AB’den ayrılmasını takiben, İngiltere’nin Türkiye ile daha yakın ilişkiler geliştirmesinin akla yatkın olacağını söylüyor. İngiltere, Türkiye’nin eşsiz coğrafi konumu sebebiyle -bazen pasif, bazense aktif şekilde- dahil olduğu bölgesel güvenlik sorunlarına ilişkin çıkarları ve endişeleri olan bir ülke. İngiltere-Türkiye arasında savunma alanında ilişkiler -ortak üretim dahil olmak üzere-gelişmekte. İki ülke de NATO üyesi. İngiltere, Türkiye’nin ikinci en çok ihracat yaptığı ticaret ortağı. Ticaret ve yatırım hızla yükseliyor. Birçok açıdan, potansiyel mevcut. Suriye’nin kuzeyi, İran veya Rusya ile ilişkilerin yönetilmesi, terörle mücadele veya Kıbrıs özelinde egemenlik tartışmalarının çözümü olsun, İngiltere ve Türkiye’nin yakın çalışmalarını gerektirecek yeterli sebep var. İngiltere, Türkiye’nin batıyla yakınlaşmasına yardımcı olur mu, bir şey söyleyemem. Nasıl bir rota izleyeceklerine karar vermesi gereken, Türkiye ve Türk halkıdır. Şahsen, Türkiye’nin NATO içindeki varlığını sürdürmesini önemli buluyorum. Aynı şekilde, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği ve Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’na bağlılığının devam etmesini de. Ankara’da büyükelçilik yaptığım yıllarda, İngiltere, Türkiye’nin AB üyelik kriterlerini yerine getirmesini ve üyeliğe kabulünü en çok destekleyen ülkeydi. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de bu desteğin süreceğini düşünüyorum.
Birçok uzman, Türkiye-AB ilişkilerinde pozitif bir ajanda oluşturması açısından ekonomik ilişkilerin canlandırılması görüşünde. Sizce, İngiltere’nin AB ile imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşması, Türkiye’nin AB ile ilişkilerine bir model teşkil edebilir mi?
Bu anlaşmanın başkaları için model teşkil edebileceğinden emin değilim. Biz [müzakerelere] serbest ticaret [hedefi] ile başladık ve vardığımız nokta serbest ticaretin epey gerisinde. Dolayısıyla, şayet zaten birliğin içindeyseniz ve çıkmaya çalışmıyorsanız, herhangi bir model potansiyeli görmüyorum. Gümrük Birliği modernizasyonuna gelince, Türkiye’nin, AB ile ticaret şablonuna bakarak, geliştirilmesi gereken alanları değerlendirmesi gerekiyor.
Türkiye ve İngiltere savunma sanayinde yakın iş birliği içinde. İngiltere, Türkiye’ye en çok yatırım yapan ülkelerden biri. Yakın zamana dek teknoloji transferine de sıcak bakıyordu. ABD Başkanı Joe Biden, Türkiye’ye yönelik yaptırımları genişlettiği takdirde, sizce bu savunma iş birliği ne yönde etkilenir?
İngiltere, Türkiye ile ilişkilerini her iki ülkenin çıkarına hizmet edecek şekilde sürdürmeye çalışacaktır. Doğu Akdeniz’deki gelişmeler sebebiyle, AB’nin Türkiye’ye yönelik kısıtlı birtakım yaptırımları var. İngiltere de bunları uyguluyor. Washington’da Türkiye de dahil olmak üzere bazı kilit ülkelerle ilişkiler gözden geçirilmekte. Eğer, ABD’den yeni yaptırımlar gelirse-örneğin, S-400 hava savunma sisteminin konuşlandırılmasına ilişkin- Amerikan pazarına erişim ve Amerikan dolarının küresel önemi sebebiyle, bu durum Türkiye’nin diğer ortaklarıyla ilişkilerini etkileyecektir. Ancak, Washington’da yeni ve becerikli bir takımın işbaşına gelmesiyle birlikte, Türkiye ile ABD arasındaki sorunların diplomasi yoluyla çözümleneceğini ve o noktaya gelmeyeceğimizi umuyorum. Ama bu konularda Kongre’nin alacağı tavrın da önemli olduğunu hatırlatalım.
Diğer batılı aktörlerin aksine, İngiltere, 15 Temmuz darbe girişimini hızlı bir şekilde kınayarak, Türkiye ile dayanışma sergiledi. İngiltere’nin o günkü gelişmeleri doğru değerlendirmesini nasıl yorumlamalıyız? Diğer devletlerin göremediği neyi gördü, İngiltere?
Hatırlıyorum. O dönem Dışişleri’nde [Avrupa ve Amerika’dan sorumlu] bakan olan Sir Alan Duncan, Türkiye’ye bir seyahat planlıyordu zaten. 15 Temmuz’daki gelişmelerin haberi ulaştığında, Ankara’daki büyükelçi, uzak durmak yerine, tam da o zaman Türkiye’ye gelmenin doğru olacağına karar verdi. 20 Kasım 2003’te, İstanbul’daki İngiliz Konsolosluğu’nu hedef alan terör saldırısı sonrası, Dışişleri Bakanı Jack Straw’un hemen o gün uçağa atlayıp ülkeye gelmesi, konsolosluk çalışanları ve Türk halkıyla dayanışma sergilemesi de aynı içgüdüye dayanıyordu. İngiltere’nin kendi payına terörle mücadele geçmişi olmasının yanı sıra, o gün için hakim olan görüş, siyasi parti ayırt etmeksizin, Türk demokrasisini hedef alan herhangi bir saldırının kabul edilemez olduğuydu.