Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in davetlisi olarak 29 Eylül’de Soçi’de yaptığı görüşmeyi stratejik önemde, yani iki ülkenin bundan böyle birbirleriyle ve bölgelerindeki ilişkileri etkileyecek önemde saymak gerekiyor. İki lider 2 saat 40 dakika sürdüğü açıklanan görüşmeden sonra basın toplantısı yapmamış olsa da görüşme öncesi söylediklerinin satır aralarını görüşmenin yapıldığı koşullarla birleştirince Erdoğan-Putin görüşmesinin belli şifrelerini çözmek mümkün. O nedenle bu görüşmenin somut sonuçlarını önümüzdeki süreçte pratikte göreceğiz. Bu sonuçların kısa vadede Suriye, uzun vadede ortak savunma sanayii projelerinde görülebilir. Erdoğan’ın Ankara’ya dönüşünde başkanlık edeceği 30 Eylül Milli Güvenlik Kurulu (MGK) gündeminde ABD-Rusya seyahatleri, Suriye-İdlib, terörle mücadele ve Afganistan gibi hepsi Rusya’yı da ilgilendiren dört madde bulunuyor.
Hemen konuya girelim.
“Herşey telefonda konuşulmaz” vurgusu
1- Ekibinden birinin korona-pozitif çıkması nedeniyle iki hafta kadar önce kendisini tecrit etmiş olan Putin, kendi bakanları ve danışmanları dahil, tecritten çıkarak ilk yüz yüze görüşmesini Soçi’de Erdoğan ile yaptı. Dikkat edilirse, karşılaştıklarında Erdoğan elini göğsüne koyarak mesafeli selam verme hazırlığındayken, Putin kararlı bir şekilde tokalaşmak için elini uzatıyor, tokalaşıyorlar. “Bana güven” işaretidir. Ardından Covid-19 antikoru ve aşı sohbeti başlıyor.
2- Görüşmenin yüz yüze yapılmasına Erdoğan’ın verdiği önem ile Putin’in verdiği önemin aynı olduğu görüldü. Putin görüşme öncesi konuşmasını “Her şeyi telefonda konuşmak imkânsız” diye bitirdi. Bunu söylemeyebilirdi. Eski bir istihbarat subayı olarak görüşmelerinin diğer ülke servislerince dinlenmiş olabileceği kuşkusunu dile getiriyor ve adeta “Bu önlem size karşı” diye ilan ediyor. Görüşmenin sonunda basın toplantısı yapmamaları, hem anlaşamadıkları noktaları açığa çıkmaması hem de ne görüşüp görüşmediklerinin sorulup öğrenilmemesi önlemi gibi duruyor.
Biden ile de “üçüncü şahıslar olmadan”
3- Erdoğan da New York’tan ayrılmadan önce yaptığı açıklamada görüşmede “Üçüncü şahısların bulunmayacağını” özellikle vurgulamıştı. Bu durum iki liderin en yakın çalışma arkadaşları önünde dahi konuşmak istemeyecekleri bazı konuları konuşmak istediğini gösteriyor. Yani Erdoğan-Putin görüşmesine dair, her iki lider onlara bilgi vermedikçe, görüşmeye vakıf olan bir bakan, danışman vb. bulunmuyor; iki tercüman dışında tanık yok. Görüşme her iki devletin de kayıtlarına iki lider izin verdiği kadar girecek. Tabii görüşmenin Soçi’de yapıldığını ve kayda alındığını da akılda tutarak.
4- Dolayısıyla Erdoğan-Putin görüşmesinin yüz yüze yapılması, aslında Erdoğan bakımından ABD Başkanı Joe Biden’la neden etrafında başka kimse olmadan görüşmek istediğini de bir ölçüde anlatıyor. Görüştükleri dışarıya sızmasın, ya da muhatapların anlaştığı kadarıyla ekiplerle paylaşılabilsin istiyor. Rus sistemi lider gücü üzerine kurulu ama ABD sistemi için bunu söylemek mümkün değil. Özellikle şu sıralar Beyaz Saray ve Pentagon arasında alenen yaşanan fikir ayrılığı sürerken. Erdoğan’ın Roma’da 30-31 Ekim’de yapılacak G20 liderler zirvesi sırasında Biden ile görüşeceği konuşuluyor; Erdoğan bu görüşmenin de “üçüncü şahıslar olmadan” yapılması isteğini böylece Putin örneğiyle göstermiş oluyor.
Kırım, Ukrayna’ya TB-2 satışı
5- Erdoğan-Putin görüşmesinin 2 saat 40 dakika sürmesi her iki liderin de bir diğerine mesajını vermek için (tercüme süreleri çıkarıldığında) net 40-45 dakika vakit bulduğunu gösteriyor. Her konuya değinmeyi mümkün kılacak süredir. Görüşmede Putin’in Kırım-Ukrayna sorununa ne kadar girdiğini bilemiyoruz. Putin görüşme öncesinde, yine basın karşısında “Üzerinde anlaşamadığımız pek çok konu var” vurgusu yaptı. Dahası, sözcüsü Dimitri Peskov aracılığıyla Rusya’nın Ukrayna toprağı Kırım’ı ilhakını tanımaması ve Ukrayna’ya Bayraktar TB-2 satışından duyduğu rahatsızlığı Erdoğan’a duyurmuş oldu. Türkiye tarafında ise Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Suriye ve İdlib konusundaki rahatsızlığı dile getirmesini örnek verebiliriz.
6- Görüşmeye başlarken her iki liderin de ticaret, turizm, enerji gibi ortak çıkar konularını öne çıkarması ise, “anlaşma sağlanamayan konulara” rağmen bu ilişkileri sürdürme arzusunu dile getiriyor. Rusya’nın Türkiye’ye turist akışını, Türkiye’den gıda ithalatını ve Türk inşaat şirketlerinin Rusya’daki faaliyetlerini siyasi gerilimlere göre engelleme deneyimlerini unutmadan bu konuyu bir kenara ayırabiliriz.
İdlib, YPG, cihatçı örgütler
7- Erdoğan-Putin görüşmesindeki asıl konu olduğu görüşme öncesi özellikle Türk medyasına sızdırılan Suriye konusunda iki liderin söylediklerine bakalım. Putin’e göre Türkiye ile Rusya arasında Suriye’deki iş birliği “oldukça başarılıdır”. İdlib çevresinden sürekli gelen şehit haberleri, sınırın hemen Suriye tarafındaki 1 milyondan fazla potansiyel mülteci ve bölgede görev yapan üst düzey subayların emekliliklerini istemeleri gibi gelişmelerin Erdoğan tarafından “başarılı” bulunması mümkün olmamalıdır. Erdoğan girişteki konuşmasını Suriye’nin “barışı yine Türkiye-Rusya ilişkilerine bağlı” diye bitirdi.
Idlib, YPG, cihatçı örgütler
8- Erdoğan’ın bu sözleri, Suriye’de ABD’nin PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG üzerinden süren varlığını yok sayıyor, “Biz anlaşırsak ABD’nin etkisi olmaz” iması taşıyor. ABD yönetimiyse Erdoğan-Putin görüşmesinin yapıldığı gün Suriye’de PYD’ye kurdurduğu SDG “siyasi heyetini” Washington’da ağırlıyor. Biden yönetimi adeta PKK’ya “Merak etmeyin Afganistan’dakileri bıraktığımız gibi sizi bırakmayız” demek istiyor. Öte yandan PKK’nın ABD’nin sözünde durmama ihtimali karşısında yeniden Suriye yönetimi ve Rusya ile irtibat kurduğu da biliniyor.
9- Öte yandan Türkiye açısından Suriye’deki PKK varlığı ne kadar rahatsız ediciyse, Rusya ve Suriye rejimi açısından da cihatçı örgütlenmeler o kadar rahatsız edici. Bunlar El Kaide, IŞİD ve Heyet Tahrir ül Şam ile sınırlı değil, Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu içindeki bazı unsurlar da buna dahil. Afganistan’da Taliban’ın yönetimi yeniden ele geçirmesiyle Rusya (ve Çin de) Orta Asya’da, Türk-Müslüman kökenli halklar arasındaki cihatçı faaliyetlerin artmasından endişe ediyor.
S-400, NATO ve Rusya ile yeni projeler
10- Erdoğan’ın, adını anmadan S-400 füzelerinin ikinci paketinin de teslim alınması konusunda ABD’den gelen yeni tehditlere rağmen Putin’i temin etmesi de önemlidir. “Attığımız adımlardan geri dönmemiz mümkün değil” demesi bunu gösteriyor. İkinci paket S-400 teslimatı ABD yönetiminin Türkiye’ye karşı yeni yaptırımlarına yol açarsa, bu durumun Türkiye-ABD ilişkilerini temelden sarsacağı görülüyor. Erdoğan’ın Amerikan CBS televizyonu ile mülakatında söylediklerinden Ankara’nın ABD’ye sadece F-35 konusunda değil, Türk Hava Kuvvetlerinin belkemiğini oluşturan F-16 uçakları konusunda da güvenini kaybettiği anlaşılıyor. Bu konuların Erdoğan-Putin görüşmesinde ele alınmamış olduğunu düşünmek zor. Putin daha 2019’da Erdoğan’a yeni nesil Su-57 uçaklarını bizzat tanıtmıştı. Zaten Erdoğan savunma sanayii konusunda ortak projelerin gündeminde olduğunu konuşmanın başında vurguladı.
11- Putin açısındansa Türkiye gibi bir NATO ülkesine S-400 gibi stratejik bir silah sistemi satmış olmak, sadece Rus silah sanayii açısından değil, NATO’da çatlak çıkarmak bakımından da başarıdır. Bunda NATO müttefiki Türkiye’ye stratejik silahların satışına yanaşmayan ABD yönetimlerini asıl sorumlu tutmak mümkün. Cumhurbaşkanının Güvenlik ve Dış Politikalar Danışmanı İbrahim Kalın’ın, ABD’ Başkanının Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile görüşmesi ardından yayınlanan mülakatında S-400 için “Blöf yaptığımızı sandılar” demesi önemlidir. Oysa diğer yandan da, hem kendisi hem Erdoğan “Patriot satsalardı, alacaktık” demektedir; burada bir çelişki vardır. Ama bu sayede Türkiye’deki savunma sanayii yeni sıçramalar yapmayı başardı. Polonya ve Romanya gibi NATO üyesi ülkelerin de TB-2 dahil Türk malı silah sistemlerine ilgi duyması dahi bunun göstergesi.
Esad’ı devirme hedefi bırakılacak mı?
12- Putin’in “Görüşmelerimiz zaman zaman kolay geçmez ama sonucu hep olumludur. Devlet makamlarımız her iki tarafın da yararına tavizde bulunmayı öğrendi” sözleri önemli. Acaba bu görüşme ardından, anlaşmazlık konularında uzlaşmak için Türkiye’nin hangi konularda, Rusya’nın hangi konularda, ne gibi tavizler verdiği, ya da vereceği ortaya çıkacaktır? Rusya ile uzlaşma konularının Türkiye’nin ekonomisine, güvenliğine ve dış politikasına etkileri ne olacaktır? Bu çerçevede örneğin artık Ankara, Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesi hedefinden vaz geçecek midir?