BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’ın 22 Temmuz’da İstanbul’da olup Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasında tahıl sevkiyatı anlaşması töreninde bulunacağını açıklandığı 21 Temmuz günü ABD istihbaratı CIA ve İngiliz istihbaratı MI6 başkanlarından iki ilginç Rusya değerlendirmesi geldi.
ABD’deki Aspen Forumunda konuşan CIA Başkanı William Burns’e göre Ukrayna’yı istila harekâtı boyunca 15 bin Rus askeri öldürülmüş, 45 bini de yaralanmıştı. Bu kayıp önemliydi. Aynı forumda konuşan MI6 Başkanı Richard Moore ise Rusya’nın bu savaşta “neredeyse sıfırı tükettiğini”, dolayısıyla savaşa ara verebileceğini, bunun da Ukrayna’nın karşı saldırıya geçme fırsatı olduğunu söylemişti.
Her iki istihbarat şefinin de birleştiği iki önemli nokta vardı. Birincisi, Batı medyasında yayılan söylentilere rağmen -kendi saptamalarına göre- Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in sağlığının yerinde olduğunu söylediler; demek ki o kadar yakından bilgileri vardı. İkincisi de Ukrayna’nın savaşı kazanmasının Batı’dan gelen silah yardımının kesilmemesine bağlı olduğuydu.
Bu hiç de azımsanacak bir ayrıntı değildi, çünkü birazdan göreceğiz, ilk aksamalar çok erken başladı.
Kissinger daha gerçekçi
Ama önce, bu “Rusya tükendi, tükenecek” bakışı üzerinde duralım.
Benzetmek gibi olmasın ama ilk aklıma gelen, Rusya’nın elindeki imkânları küçümseyerek onu alt edeceğini düşüp kendi sonlarını hazırlayan iki lider geldi aklıma. Biri Ondokuzuncu Yüzyılın ilk yarısında bu işe kalkışan Fransa İmparatoru Napoleon Bonapart, diğeri de Yirminci Yüzyılın ilk yarısında onun izinden giden Alman diktatörü Adolf Hitler olmuştu.
Aradaki önemli fark, Yirmibirinci Yüzyılın başında bu savaşı başlatanın Ukrayna’nın bağımsızlığını hazmedemeyip fiziki saldırıyı başlatan tarafın Rusya olması. Gerçi Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 18 Temmuz’da Rus İzvestia gazetesinde yayınladığı makalesinde, asıl saldıranın Ukrayna’yı AB ve NATO sistemine alarak Rusya’nın altını oymak isteyen Batı olduğunu göstermek istediğini yazdı.
Yine aynı günlerde Alman Der Spiegel muhabiri 99 yaşında hala Batı dünyasının entelektüel dinamosu sayılan Henry Kissinger’a sordu, “Ya Rusya kazanırsa?” diye. Kissinger’in soruyu yanıtlamamayı tercih ettiğini okuyoruz. Belki de tarihten ders çıkarma konusunda daha temkinli, daha gerçekçi olduğu içindir.
MI6 ve CIA’nın silah şartı kolay değil
MI6 Başkanı da CIA Başkanı da Ukrayna’nın savaşı kazanma şartlarının başına Batı’dan silah akışının sürmesini gösteriyor.
Bu kolaylıkla sürdürülebilir görünmüyor. Rusya’nın enerji devi Gazprom geçenlerde Avrupa Birliğine doğal gaz akışını, ABD ambargosu nedeniyle doğan yedek parça yokluğu gerekçesiyle kısacağını açıkladı. Bu en çok Almanya’yı hedef alan bir çıkıştı. Nitekim sonuç aldı. Almanya Savunma Bakanı Christina Lambrecht, Ukrayna’ya silah sevkiyatını durduracaklarını açıkladı. Vaşington Ukrayna’ya 40 milyar dolar yardım açıkladı ama, son olarak ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın 15 Haziran’da açıkladığı 1 milyar dolarla birlikte -henüz tamamı teslim edilmese de- bütçelendirilen yardım 5,6 milyar dolar. Onun büyük kısmı da kendi ihtiyaçlarına harcanması amacıyla Ukrayna hükümetine değil, Pentagon’un uygun bulduğu ihtiyaçlar için Amerikan silah şirketlerine gidiyor.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelensky’nin tutulmayan sözlerden boşuna yakınmıyor.
Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle yüksek enflasyon baskısına giren Batı demokrasilerinin seçmenlerine kendilerine ayrılması gereken paranın neden Ukrayna’ya silaha harcanması gerektiğini anlatmaları da zor.
NATO, Rusya, Türkiye
CIA ve MI6 başkanlarının Rusya değerlendirmelerindeki başka ilginç noktalar da var. Örneğin İngiltere’nin önceki Ankara Büyükelçisi Moore, eğer Ukrayna kazanırsa bunun diğer Avrupa ülkelerine de [açıkça söylememiş ama Rusya’ya karşı savaşın] “kazanılabilir” olduğunu “hatırlatacağını” söylemiş konuşmasında. Burns ise Çin’in Rusya’nın Ukrayna’daki durumunu izleyip Tavyan politikasını ona göre belirleyeceği analizini paylaşmış. Ukrayna konusunda silah akışının devam etmesi dışında vurguladığı bir etken de NATO’nun bu kriz sayesinde toparlandığı, ayrıca İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği güçlendiği olmuş.
Geliyoruz Türkiye’ye yani.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin PKK ve yan örgütleri başta olmak üzere terörle mücadele talepleri yerine gelmezse, üyelik başvurusuna engel olmadığı iki İskandinav ülkesinin üyeliğini onaylamayabileceğini söylüyor. Bu çerçevede “PKK ve FETÖ’yü NATO belgelerinde tescil ettirdik” sözüne NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in “O NATO belgesi değil, üç ülkenin mutabakatı” yorumunun gelmesi doğrusu Erdoğan’ı mutlu edecek bir gelişme olmadı.
Oysa Türkiye krizin başından bu yana Rusya-Ukrayna dengesini NATO üyesi olmasına rağmen koruyabildi.
Ne çantada keklik ne kolay lokma
İki ülkenin siyasi düzeydeki iki buluşması da Türkiye’de yapıldı. Şimdi de dünya ekonomisine etki edebilecek tahıl anlaşması Türkiye’nin kolaylaştırıcılığı ile hayata geçirilme aşamasında.
İsveç ve Finlandiya’nın resmen NATO üyesi olması gecikebilir. CIA Başkanının bir bildiği mi var ki Erdoğan’ın baskılara boyun eğip her halükârda İsveç ve Finlandiya’nın onaylayacağından bu kadar emin olabiliyor? Bunda yanılma Rusya’nın işine yarar.
Bir diğer yanılma da MI6 Başkanının “neredeyse sıfırı tüketti” konusunda olabilir. Daha birkaç gün önce, 19 Temmuz’da Rusya ile İran arasında 40 milyar dolarlık bir işbirliği anlaşması imzalandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Cumhurbaşkanı Putin’la İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin kouğu olarak buluşup konuştukları gün. Gazprom, İran Millî Petrol Şirketinin yeni doğal gaz üretim alanları geliştirmesine yardımcı olacak. Bu şimdiye dek İran ekonomisine yapılmış en büyük dış yatırım.
Pasifik bölgesinde Japonya ABD yaptırımlarını uyguluyor ama Rusya’nın Almanya’ya yaptığını kendisine de yapmasından çekiniyor bir yandan. Suudi Arabistan, İran’a karşı İsrail’in yanında durma karşılığında Joe Biden’ın gözünün içine baka baka ambargoyu deliyor, Rusya’dan indirimli petrol alıp, kendi petrolünü pahalıya satıyor.
Dolayısıyla Vaşington ve Londra’nın ne Türkiye’yi çantada keklik ne Rusya’yı kolay lokma sanma lüksü var. Özellikle Kissinger “Ya Rusya kazanırsa” sorununa verecek yanıt bulamazken.