Önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bir müjde verelim. On yıl kadar gecikse de Şam’da Emevi Camiinde yakında namaz kılabilecek; ama Beşar Esad’ı devireceğini umduğu orduların konuğu olarak değil, bizzat Esad’ın konuğu olarak. (*) Çünkü Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in bastırmasıyla Türkiye-Suriye barışı da yakın görünüyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan 28 Aralık’ta Moskova’da Rusya’nın arabuluculuğunda Savunma Bakanı ve istihbarat başkanıyla buluşmasıyla bu yönde somut bir adım daha atıldı. Sırada dışişleri bakanlarının buluşması var, sonra da -işler yolunda giderse- cumhurbaşkanlarının.
Akar ve Fidan’ın Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Dış İstihbarat Hizmeti (FSB) Başkanı Sergey Narışkin’in ev sahipliğinde Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ve Genel İstihbarat Başkanlığı “Muhaberat”ın başındaki Ali Memluk ile görüşmesi 11 yıldan bu yana bakanlar düzeyinde ilk temas oldu. Türkiye 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşına Esad’ın devrilmesi safında taraf olmuş, ilişkiler kesilmişti.
Türkiye-Suriye arasında üç konu
YetkinReport’un isim ve makamını açıklamamak kaydıyla bilgi veren kaynaklardan edindiği bilgilere göre, Moskova’daki Türkiye-Suriye görüşmesi üç konu başlığında yapılmış:
1- Suriye krizinin gidişatı ve çözümü,
2- Suriyeli göçmenler sorununa çözüm,
3- “Aşırılıkçı gruplar” ve terörle mücadele.
Görüşmelerin müzakere şeklide sürmediği anlaşılıyor; herkes eteğindeki taşı dökmüş.
Bu nedenle görüşmelerin en önemli sonucunun, görüşmeleri sürdürme kararı olduğu söylenebilir.
Birincisi, en genel sorun ama artık Erdoğan’ın Esad’ın devrilmesine destek hedefinden vaz geçtiği anlamına da geliyor. Zaten Ankara’nın son zamanlarda öne çıkarttığı BM Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararı Suriye rejimi ile muhalefeti arasında kurulacak bir geçiş sürecini öngörüyor.
İkincisi, Suriyeli göçmenler Erdoğan’ın özellikle de seçimden önce sembolik de olsa mutlaka sonuç almak istediği bir alan. Esad ise Erdoğan’a bir seçim hediyesi vermek istemediğini açıkça söylemişti. Putin bu konuda da Esad’a bastırıyor; Moskova, milyonlarca Suriyeli göçmenin seçimde Erdoğan aleyhine olacağını görüyor. Ankara’ysa “Esad’ın afları geri dönüşe ikna etmiyor, teşvik edici hamle gerekiyor” görüşünde.
Harekât şartlı askıda, diplomasi devrede
Terörle mücadele” göçmen sorunu kadar kısa vadeli olmasa da hem Ankara hem Şam açısından stratejik önemdeki konu.
Ankara için en önemlisi sınırların Suriye tarafında PKK güdümü ve ABD desteğinde bir Kürt devletinin kurulmaması ve sınır güvenliği.
Şam kendisi için en önemlisinin Suriye Milli Ordusu (eski ÖSO) altında örgütlenmiş Türkiye destekli gruplar içinde Selefi cihatçılar; ayrıca Türkiye ve ABD’nin askeri varlığı olduğunu söylüyor.
İşin içine arabulucu Rusya da girince ortak paydanın ABD’nin Suriye’deki varlığından duyulan rahatsızlık olduğu da söylenebilir.
Peki ya kara harekâtı konusu?
Akar 24 Aralık’taki basın toplantısında Rusya’nın Suriye’de kontrolündeki hava sahasını açıp açmayacağı ve Moskova ile görüşmeler sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
• “Konuşacağız, görüşeceğiz. Olayları makul, mantıklı şekilde çözmeye çalışacağız. Oldu ne âlâ, olmadı o zaman kendi kararımızı kendimiz vereceğiz.”
Türkiye-Suriye-Rusya görüşmesi sonrasında durum şöyle: diplomasi yoluyla sonuç alınması beklenecek, ama bu arada PKK/YPG saldırısı olması ihtimaline karşı harekât masada tutulacak. Yani PKK saldırmadıkça harekât askıda.
ABD, Rusya, Ukrayna, Suriye
Önce bir ayrıntı. Akar, Fidan ve Türk heyetinin aslında 28 Aralık gecesi Ankara’da olması bekleniyordu. Ama Ukrayna hava sahası açılamayınca heyet iki saatlik yolculuğu beş saatte Karadeniz’in etrafından dolaşıp Gürcistan hava sahası yoluyla tamamlayıp 29 Aralık’ın erken saatlerinde Ankara’ya ulaşmış.
Rusya’nın devreye girmesiyle Türkiye-Suriye yakınlaşmasının sağlanması de aslında Rusya’nın Ukrayna savaşının yan ürünlerinden biri.
Türkiye’nin hem Ukrayna hem Rusya ile ilişkilerini sürdürmesi, Erdoğan ile Putin’in kimyalarının tutması, Türkiye’nin Rusya ile NATO arasında düzenli işleyen bir kanal açması, tahıl anlaşmasından esir takasına dek pek çok gelişmeyi beraberinde getirdi.
Erdoğan’ın seçime doğru dış ekonomik kaynak arayışıyla Birleşik Arap Emirliklerinden Mısır’a, Suudi Arabistan’dan İsrail’e dek bir dizi dış politika manevrası yaptığı ortada. Rusya’nın durumuysa sadece doğal gaz borçlarının ertelenmesiyle açıklamak yetersiz kalır. Rusya’nın üzerinden Suriye baskısının kaldırılması ve Suriye’deki ABD varlığının daha da tartışılır hale gelmesi az bir siyasi destek değildir.
Biz bu savaşa niye girdik?
Böyle bakınca Türkiye-Suriye yakınlaşmasını Erdoğan ve Putin arasında Ukrayna-Suriye ekseninde “dayanışma gösterisi” olarak okumak da mümkün; isteyen pazarlık da diyebilir ama bu durum pazarlığın ötesinde.
O meşhur fıkrayı anımsatıp “Biz bu savaşa niye girdik?” sorusunu sormak da mümkün, 11 yıl sonra gelmekte olan Türkiye-Suriye barışını maliyet ve muhtemel sonuçları bakımından incelemek de.
Bir ara sayıları resmi rakamlarla 4 milyonu geçen, şimdi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 3,5 milyon küsur olarak açıkladığı Suriyeliler için Erdoğan’ın beyanıyla harcanan para 40 milyar dolardan fazla. Bu harcamanın yaşadığımız enflasyona ve hayat pahalılığına etkisi ne yeterince konuşuluyor ne hesaplanıyor. Suriye politikasının siyasi ve mali faturası kimseye çıkmayacak mı?
Erdoğan, Müslüman Kardeşlerin zaferi beklentisiyle Suriye iç savaşına taraf olmasaydı, ne mi olurdu? Muhtemelen ABD, IŞİD’le mücadele için PKK/YPG ile saf tutmayabilirdi örneğin. Türkiye’nin Arap yarımadasıyla bütün kara ticareti bağları kesilmeyebilirdi. Mısır’la ilişkiler kopmayabilirdi. Ama tarih ve siyaset “eğer” bağlaçlarıyla, “keşke” edatlarıyla okunmuyor.
Şimdi önümüzde bakmak gerekiyor.
NOT:
(*) Erdoğan’ın Emevi Camiinde zafer namazı kılma arzusunu duyurduğu 5 Eylül 2021 günü, Türk siyasetinde bir gelişmeye de sahne olmuştu. Erdoğan’a sert eleştirileriyle Genel Başkanlığını yaptığı Demokrat Parti’den, daha sonraki DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın iddiasıyla “FETÖ propaganda yöntemleriyle” bağlantısı nedeniyle ihraç edilmiş olan Süleyman Soylu, o gün AK Parti’ye katılmıştı.