Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) 20 Temmuz 2023 günü yaptığı toplantıda aldığı kararı açıkladı. Politika faizi 2,5 puan yükseltilerek yüzde 17,5 düzeyine getirildi. Karar metninde ayrıca ek parasal sıkılaştırmaya ilişkin kararların açıklanacağı vurgulandı. Resmî Gazetede 21 Temmuz’da yayınlanan tebliğ çerçevesinde Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarına yüzde 15 oranında zorunlu karşılık uygulanacağı duyuruldu.
Önce zorunlu karşılık kararını ele alacağım.
KKM hesaplarının bir kısmı TCMB’deydi. Hazinenin yükümlülüğünde olan kısmı ise geçenlerde yapılan bir açıklamayla TCMB’ye devredildi. Kur sıçraması ile birlikte TCMB’nin yapacağı ödemeler ve dolayısıyla TCMB’nin zararı arttı.
Bu, parasal genişleme demek. Böylelikle, 2010’dan beri bankacılık sisteminde mevcut olan likidite ihtiyacı yerini son günlerde likidite fazlasına bıraktı. TCMB fazla likiditeyi çekmek durumunda kaldı. Teknik bir ayrıntı gibi görünse de öyle değil; kısa vadeli piyasa faizini düşürdü bu durum.
Yeni KKM uygulamasının amacı
Çünkü artık önemli olan politika faizi son PPK kararından önceki yüzde 15 değil, daha düşük olan TCMB’nin bankalardan borç alma faizi oldu (yüzde 13,5). Para politikası biraz daha gevşedi; faizlerin artmasının gerektiği bir ortamda bir de faizleri düşüren böyle bir gelişme yaşandı.
Bankalar topladıkları mevduatın bir kısmını TCMB’de tutmak zorundalar. Dolayısıyla, açıklanan yeni kararla KKM hesaplarına getirilen yüzde 15 zorunlu karşılık oranı sistemdeki fazla likiditeyi emmeyi amaçlıyor. Böylelikle TCMB’nin politika faizi yine faiz koridorunun ortasındaki repo faizi olacak. Yani, TCMB’nin bankalara ihale yöntemiyle verdiği likiditenin faizi. Yeni durumda yüzde 17,5. Bankaların kendi aralarında yaptıkları kısa vadeli borç alıp verme işlemini, dolayısıyla da daha uzun vadeli mevduat ve kredi faizlerini bu faiz etkileyecek; koridorun alt sınırını oluşturan TCMB’nin bankalardan borç alma faizi (yüzde 16) değil.
Yüzde 17,5 faiz düşük kalıyor
Gelelim çok beklenen faiz kararına. İki buçuk puan artırılarak yüzde 17,5 olarak açıklanan faiz kararının alındığı güzelim ülkemizde Haziran ayında gerçekleşen (resmî) enflasyonun yüzde 38 olduğunu hatırlamak gerekiyor öncelikle.
Daha önemlisi şu: Bir yandan seçim sonrasındaki büyük kur sıçraması –ki yüzde 35’i buldu- diğer yandan başta akaryakıt fiyatı olmak üzere bir dolu mal ve hizmetin fiyatını sıçratan/sıçratacak vergi artışları nedeniyle enflasyon yükselecek.
Muhtemelen yılsonu enflasyonu yüzde 70’e yakın bir düzeyde oluşacak.
Bu koşullar altında, yasası çerçevesinde, kendisine ana görev olarak enflasyonla mücadele etmenin verildiği TCMB’nin açıkladığı faiz kararı çok ama çok düşük kalıyor. Yüzde 70 nerede yüzde 17,5 nerede? Dolayısıyla, enflasyondaki sıçrama eğilimini ortadan kaldıracak bir karar değil bu. Üstelik yüzde 17,5 değil yüzde 25 olsaydı da yüzde 70 ile karşılaştırıldığında yine çok düşük kalacaktı.
Kur da enflasyon da sıçramayabilirdi
Karara ilişkin vurgulanması gereken bir diğer önemli nokta ise şu: Bundan önceki PPK toplantısında tercihan ondan da önce yapılacak bir olağanüstü PPK toplantısında politika faizi yüzde 25’e yükseltilseydi ve arkasının geleceği de açıklansaydı, kur bu kadar sıçramayacaktı. Eş zamanlı olarak açıklanacak ciddi bir ekonomi programı ile yılsonu enflasyonu için tahmin edilen değer de yüzde 70 yerine yüzde 45-50 civarında bir düzeyde kalacaktı. Muhtemelen Haziran 2024 için enflasyonun yüzde 30 düzeyine düşeceğini beklemek gerçekçi olacaktı. Politika faizinin kademeli olarak yüzde 35’e doğru çekilmesi yeterli kalacaktı.
Atı alan Üsküdar’ı geçti; artık hala enflasyonla mücadele etmek gibi bir niyet varsa, açıklanan faiz mevcut koşullarda çok düşük kalıyor. Dolayısıyla rasyonel (akla uygun) bir politikaya geçildiği yönünde henüz ikna olmaktan uzak bir noktadayız.
Enflasyon hedefi inandırıcı değil
İçinde bulunduğumuz çok hassas dönem açısından önemli bir noktayı daha vurgulamak gerekiyor. TCMB, ne geçen toplantıda alınan ilk faiz kararı ne de dün, 20 Temmuz’da açıklanan faiz kararı öncesinde, enflasyonun nasıl bir yol izleyeceğine dair bir açıklama yaptı. Her iki toplantı karar metninde muğlak bir orta vadeli yüzde 5 hedefine vurgu var. Oysa yüzde 5 orta vadeli hedef, enflasyon yüzde 65 olduğunda da vardı yüzde 6 olduğunda da. 2012’den beri böyle. İnandırıcı değil kısacası.
Oysa hedefin önemli bir işlevi var. Arkasında ciddi bir program varsa ve para politikası da düzgünse, hedef itibarlı oluyor. İtibarlı olunca da ileride enflasyonun izleyeceği yol hakkında ekonomik birimlere ışık tutuyor. İleriye yönelik anlaşmalarda geçerli olacak koşulları etkiliyor böylelikle; mesela vadeli alışverişlerde saptanan fiyatları, ücretleri, borç alma verme koşullarını, dövize olan talebi ve dolayısıyla döviz kurunu. Oysa yüzde 5 gibi bir hedefin inandırıcılığının kalmadığı koşullarda enflasyonla mücadele zorlaşıyor. Zira bizatihi enflasyonu belirleyen ana unsurlar olumsuz yönde etkilenmiş oluyor.
Sadece enflasyon değil sorun
Kamuoyuna, hiç olmazsa önümüzdeki yirmi dört aylık bir dönem için gerçekçi bir tahmin/hedef vermek gerekiyordu. Hala bu ihtiyaç orta yerde duruyor. Artık 2023 sonu için hedef olmaz; onun için TCMB tahmininin, 2024 sonu için hedef olur; onun için hedefin açıklanması lazım. Diyeceksiniz ki “açıklanmış bir ekonomi programı yok; olmayınca hedefin ne anlamı olur?” Ana sorun da burada.
Oysa sadece enflasyon değil Türkiye’nin yakıcı sorunu. Önümüzdeki bir yıl içinde ödememiz gereken dış borç tutarı 207 milyar dolar. Bunun üzerine bir de cari açık nedeniyle oluşacak döviz ihtiyacını ekleyin. Önemli bir finansman ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu yılın ilk beş ayında normal yollarla finanse edemedik cari açığımızı. Bu sorunu nasıl çözeceğiz?
İkincisi, bütçe açığı alınan önlemlere karşın önemli düzeyde kalacak. Gelecek yıl da özellikle deprem harcamaları nedeniyle yüksek bir açık olacak. Bunlara karşı nasıl bir maliye politikası düşünülüyor?
Program hemen açıklanmalı
İkinci faiz arttırımına da gidildi, faiz yüzde 17,5 oldu ama program henüz açıklanmadı. Deniliyor ki Eylül ayında orta vadeli program açıklanacak. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz.
Olağanüstü dönemde geleneksel orta vadeli program, üstelik de birkaç ay sonra açıklanacak bir program değil ihtiyacımız. Yakıcı sorunlarımıza çözüm arayışında olan bir program gerekiyor.
Hemen gerekiyor.