Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) 21 Eylül toplantısında politika faizini beş puan artırarak yüzde 30 olarak duyurdu. Oysa politika faizi, bu düzeye seçimden hemen sonra yapılacak bir olağanüstü PPK toplantısında çıkarılsaydı hem enflasyon hem döviz kuru farklı yerlerde olacaktı bugün.
Döviz kurunun düzeyi hakkında konuşmak kolay değil; iktisatta en zor işlerden biri döviz kurunun tahmini çünkü. Mesela 2018 Temmuz-Ağustos aylarını düşünün. Dolar kuru Temmuz’un başında 4,6 lira düzeyindeydi. O zamanki ABD Başkanı Donald Trump’un Türkiye’ye döviz akışını keskin biçimde azaltabileceğini ima ettiği ve Türkiye’yi tehdit ettiği küstah tweetleri sonrası, 13 Ağustos’ta 6,9 liraya fırladı. Dolar kurunun Ağustos ortasında 6,9’a çıkacağını Temmuz başında kim tahmin edebilirdi?
Dolar 23-24 lirada kalabilirdi
Ama bu tür şok dışında, liranın yabancı paralar karşısında çok zayıf durumda olmasının arkasındaki temel nedenleri ortadan kaldırırsanız, liranın da güçlenmesini beklersiniz. Seçimin hemen öncesinde dolar kurunun 20 lirada kalmasının zorla -rezervler eritilip ona buna telefonla müdahalelerde bulunarak- sağlandığını biliyoruz. Dolayısıyla, ‘cebir’ uygulaması kalktığında, seçim öncesindeki baskı olmasa daha yüksek bir düzeyde olacak kurun o düzey her neyse oraya çıkacağını öngörmek falcılık olmasa gerek.
Haziran ayında vakit kaybetmeden TCMB faizi yüzde 30 civarına çekseydi ve göklere yükselmekte olan bütçe açığını kontrol atına almaya yarayacak önlemler açıklansaydı, uygulanan baskı kalktıktan sonra yükseleceği düzeyde döviz kuru azımsanmayacak bir süre seyreder hatta biraz da aşağıya inerdi. Bu durumda, bugün 27 lira değil -söylediğim koşulları dikkate alarak ‘bilimsel’ bir ahkam kesmek gerekiyorsa- 23-24 aralığında bir yerlerde olurdu. Ve biz 2023 sonu için yüzde 70, 2024’ün yaz ayları için de daha yüksek bir enflasyonu konuşmak durumunda kalmazdık. Böylelikle, 2024 sonu enflasyonu da rahatlıkla yüzde 30 civarında bir yere inerdi.
Doğru yönde ama yetersiz adımlar
TCMB’nin son kararına yukarıda ele aldığım çerçeveden bakmak yararlı olacak. Böyle bakınca; birincisi, doğru yönde atılmış bir adım (daha) ama ikincisi hem geç hem de yetersiz. Neden geç olduğuna yukarıdaki biraz değindim ama ister istemez yeniden döneceğim o konuya.
Neden yetersiz olduğu ise 2024 sonu enflasyon tahmini ile ilişkili. Hem Orta Vadeli Program (OVP) hem de TCMB, 2024 sonunda enflasyonun yüzde 33 olacağını tahmin ediyorlar. 2024 sonuna on beş ay var. Tahmin hata payını da dikkate alayım. Varsayalım ki enflasyon yüzde 38 civarında bir yerlerde gerçekleşecek. Bu durumda politika faizinin bu düzeyin üzerinde bir yerlerde olması gerek. Az ama yüzde 40 diyelim olması gereken düzeye.
Eylül yüzde 30, Ekim 35 mi?
Yüzde 33 tahmini ne zaman açıklandı? En az iki ay oldu ve üzerinden iki PPK toplantısı geçti. Hala politika faizi yüzde 40’tan on puan daha düşük.
Denilebilir ki “TCMB parasal sıkılaştırmaya devam edeceğini açıkça söylüyor.” Evet doğru. Zaten bu çerçevede Ekim ayındaki PPK toplantısında politika faizinin yüzde 35’e yükseltilmesi bekleniyor. Daha sonrasında daha düşük ek artışlar bekleyenler de var. Dikkat ederseniz, 2024 sonu enflasyon tahminiyle (hedefiyle) uyumlu faiz düzeyine ‘az ama yüzde 40’ dedim. O düzeye bile Aralık ayında ulaşacağımız şüpheli. Bu durumda ‘şimdi’ yeterli olan düzeyin çok muhtemelen ‘yarın (Aralık’ta)’ yetersiz kalması riski büyük.
Politika faizinin önerdiğim gibi birden yükseltilmesine karşı çıkanlar da var. ‘Şok’ artış nedeniyle büyümenin ve istihdamın olumsuz etkileneceğini ileri sürüyorlar.
İki önemli nokta
Burada iki noktaya dikkat çekmem gerekiyor.
Birincisi, yukarıda belirttiğim gibi hemen seçim sonrasında faiz yüzde 8,5’ten yüzde 30’a çıkarılsaydı, faizin başlangıç düzeyi dikkate alındığında evet, bu bir şok olacaktı.
Ama enflasyonun o zamanki düzeyi ve birkaç ay sonra ulaşacağı değer dikkate alındığında hala negatif bir reel faiz demekti; enflasyonun belirgin biçimde altında kalıyordu çünkü. Dolayısıyla, büyümeye ve istihdama olumsuz bir etkisi olması beklenmezdi. Bu anlamda şok sayılmazdı.
İkincisi, faizin yükseltilmesinin büyümeyi artırıp işsizliği azaltacağı görüşü temel bir noktayı atlıyor. O da şu: Türkiye’nin önemli sorunlarına çözüm bulmayı amaçlayan kapsamlı bir ekonomi programının uygulamaya sokulması ile eş anlı olarak bu faiz artırımı yapmanın sonuçları başka, sadece faizi artırmakla yetinmenin sonuçları çok başka.
Evet, ikincisi -faizi enflasyonun belirgin biçimde üzerine çıkarmak koşuluyla- büyüme ve istihdamı olumsuz etkileyebilir. Ama ilkinde, Türkiye’nin risk primi önemli ölçüde düşeceği, belirsizlikler azalıp planlama ufku genişleyeceği ve Türkiye yatırım yapılabilir bir ülke haline dönüşeceği için büyüme ve istihdamın olumsuz etkilenmesi beklenmez.
Faiz enflasyonun altındaysa
Burada ‘yatırım yapılabilir’ derken hem kapasite artırıcı fiziki yatırımları kastediyorum hem de yurtdışından sermaye girişlerini.
Özellikle son PPK toplantısının hemen öncesindeki kredi faizleri, özellikle de ihtiyaç kredisi faizleri dikkate alındığında, faiz düzeyinin yeteri kadar yüksek olduğunu belirtip, yüzde 30 düzeyindeki politika faizinin düşük olmadığı görüşü de var.
Yanıtım şu: Birincisi, mesele sadece ihtiyaç ve kredi faizlerinin ne düzeyde olduğu değil. Tüm faizlerin birbirleriyle uyumlu ve enflasyonda düşüş sürecinin başlatacak düzeyde olması. İkincisi, en yüksek mevduat faizi olan bir ila üç ay arasındaki vadelerdeki mevduatlar için geçerli olan faiz bile, üç ay sonrası -2023 sonunda- gerçekleşmesi beklenen enflasyonun çok altında. Bunun enflasyonu düşürmeye yaramadığı ortada.
Enflasyonun peşine takılmış algısı
Şu noktayı da atlamamak önemli. 2023 sonundan itibaren enflasyonun kesintisiz biçimde düşeceği tahmin edilmiyor. TCMB, bugünden 2024’ün ilk yarısının sonlarına doğru enflasyonun hep yükseleceğini öngörüyor. Dolayısıyla, resmi 2024 sonu tahmini olan yüzde 33’e ulaşmak için en fazla altı aylık bir süre kalıyor. Politika faizini kademeli artışlarla ancak 2024 başlarında yüzde 40’a yükseltmenin dolayısıyla önemli bir riski var. Enflasyon hep artarken siz daha sınırlı faiz artışlarıyla enflasyonun peşine takılmışsınız algısına yol açıyor.
Kıssadan hisse: TCMB’nin politika faizini yüzde 30’a yükseltmesi ve ileride daha da artırabileceğini belirtmesi doğru yönde atılmış bir adım. Ancak yetersiz ve gecikmiş bir adım. Artık daha fazla gecikmeden enflasyonun önünü kesecek düzeye yükseltmek gerekiyor politika faizini.