Artık biliyorsunuz, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ara sıra “X” hesabını sadece İngilizce mesaj vermekte kullanıyor. Böylelikle Şimşek’in o mesajları Türk kamuoyundan, seçmeninden çok dışarıya, dış siyaset ve ekonomi çevrelerine vermeyi amaçladığını anlıyoruz.
Şimşek’in 30 Kasım akşamüzeri, TRT Canlı yayınına katılmadan hemen önce X hesabından yaptığı yayını da böyle okumak gerekiyor. Doğrusu Şimşek yabancı yatırımcılarla uzun yıllardır görmediğimiz ölçüde yakın temas içinde Orta Vadeli Program (OVP) sayesinde Türkiye’nin kârlı yatırım yapılabilir bir ülke olduğunu anlatmaya çabalıyor. Ola ki -ters soru gelme ihtimali bulunmayan TRT’de de olsa- canlı yayındır, Türk seçmene hitap edecek bir ifade kullanırsam yanlış anlaşılmasın diye önceden tedbirini alıyor sanki İngilizce mesajıyla.
Gelelim verdiği mesaja.
Şimşek’in AB iyimserliği
Şimşek AB Komisyonunun 29 Kasım’da yayınladığı Türkiye Raporuna atıfta bulunarak şunları söylüyor:
“Avrupa Komisyonu’nun “AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu “na ilişkin son raporunu memnuniyetle karşılıyoruz.
Komisyon ve Yüksek Temsilci tarafından önerilen tedbirler cesaret vericidir ve olumlu gelişmelere işaret etmektedir. Özellikle de şu çağrılar:
1- Ekonomi, Enerji ve Ulaştırma konularında AB-Türkiye Üst Düzey Diyaloglarının yeniden başlatılması,
2- Ortaklık Konseyi ve Üst Düzey Siyasi Diyalog toplantılarının bakanlar düzeyinde yeniden başlatılması,
3- AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin modernizasyonu için müzakere çerçevesi taslağına ilişkin görüşmelerin canlandırılması,
4- Avrupa Yatırım Bankası’nı Türkiye’deki tüm sektörlerde faaliyetlerine devam etmeye davet ediyor,
5- Türk iş insanları, öğrenciler ve AB’de aile üyeleri olan Türk vatandaşları için vize kısıtlamalarının hafifletilmesi.
Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne yeniden sıkı sıkıya bağlamak istiyoruz.”
Bu yaklaşım tüm dikkatini Türkiye’yi içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkarma görevini, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan alan Şimşek’in belki de mecbur olduğu bir iyimserlik gerektiriyor. Üstelik Erdoğan “Karışmıyorum, o kendisi karar veriyor” sorumluluğunu yüklemişken.
Neden Fidan’ı da ilgilendiriyor?
Bu iyimserlik, Şimşek’in AB Raporundan çıkardığı beş maddenin üçünün doğrudan dış politikayı ve iç güvenliği ilgilendirdiği gerçeğini değiştirmiyor.
Bunlardan sadece 2 ve 4’üncü maddeler; yani siyasi diyalog ve Avrupa Yatırım Bankasının davet edilmesi iç ve dış siyasette gereken adımlarla dorudan ilgili değil.
Ancak enerji ve ulaştırma, Gümrük Birliği Modernizasyonu ve vize sorunu yalnızca Türkiye’nin ekonomik performansını yükseltmesine değil, tersine siyasi atmosfere bağlı konular.
AB Güvenlik ve Dış Politikalar Sorumlusu Josep Borrell’in de açıkça ifade ettiği gibi Gümrük Birliği güncellemesinin de vize konusunun da örneğin ulaştırma ve enerji başlıklarının da gelip takıldığı bir büyük konu bulunuyor; o da Kıbrıs.
Örneğin, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti bayraklı gemilere KKTC’ye uygulanan ticaret ambargosu sürdüğü müddetçe limanlarına yanaşma izni vermemesi gerekçesiyle Kıbrıs Rum hükümeti bu maddeleri veto ediyor. Enerji konusunda Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki petrol ve gaz aramaları bahane ediliyor.
Bu konularsa Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı ve aslında KKTC’nin tanınması Türkiye’nin devlet politikasıysa Erdoğan’ı da ilgilendiriyor.
Vize serbestisi mi kolaylığı mı?
“Vize kısıtlamalarının hafifletilmesi” konusuna Türkiye’nin devlet politikasıysa gelince…
Türkiye’nin 2016’da AB ile imzaladığı göç anlaşmasında vize serbestisi vermek işin öngörülen koşulların son raporda, serbestlik için değil, “kolaylık” için öngörülmüş olması memnun olunacak bir gelişme değil.
Şimşek’in iyimser bakışını takdir etmemek elde değil ama bir de görmezden gelinemeyecek gerçekler var.
2016 anlaşmasında vize serbestisi için sayılan ve bugün ancak “kolaylık” için istenen maddeler arasında örneğin Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) hak ve özgürlükleri genişletecek şekilde değiştirilmesi bulunuyor. Oysa terörle ile mücadele şu anda Türkiye’nin hem iç hem dış hem savunma siyasetinin öncelikli maddelerinden. Her Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında olduğu gibi 29 Kasım toplantısında da ilk madde “PKK/KCK-PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ terör örgütleri başta olmak üzere” ifadesiyle başlıyordu. Hükümetin gündeminde TMK’nda değişiklik gündemi, bildiğimiz kadarıyla yok.
Sadece iyimserlik yetmiyor
Koşullar arasında bulunan AB ile Adli Yardımlaşma konusunda da Kıbrıs Rum Cumhuriyetiyle ilişki kurma pürüzü çıkıyor. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya 23 Kasım’da Brüksel’de AB temaslarında hem yasadışı göçle mücadele hem de AB ülkelerinde aranan uyuşturucu çetelerinin Türkiye’deki şeflerinin Interpol ile işbirliği içinde yakalanmasına dair bilgi verdi. Ancak koşullar arasında bulunan Europol ile tam işbirliğinde de yine Kıbrıs konusu karşımıza çıkıyor.
Şimşek’in Türkiye’ye yatırım çekmeyi kolaylaştırmak için Gri listeden çıkmasının gerektiği açıklaması, Yerlikaya’nın öne çıkardığı şekilde, uluslararası suç örgütleriyle mücadelesiyle uyumlu. Ama yetmediği anlaşılıyor. Örneğin Erdoğan’ın İsrail’in Gazze’deki sivillere yönelik saldırılarını haklı olarak kınamanın ötesinde Hamas’ı “Kurtuluş örgütü” ilan ederek savunmasının, ABD’nin “Hamas’a yardım toplandığı kuşkusundan” söz etmesine yol açtığı anlaşılıyor. Bu tür çıkışlar adeta Gri Listeden çıkmayı ve Avrupa’dan yatırım çekmeyi zorlaştırmayı amaçlıyor.
Şimşek’in iyimser yaklaşımı siyasette de ekonomide de sonuca odaklanmak bakımından önemli elbette ama manzarayı gerçekçi olarak görüp ona göre gereği yapmak da öyle.